Her şey hayra da şerre de vesile olabiliyor. Medyada o yönlerde en fazla etkili olan, önceleri radyo idi, şimdi ise televizyon. Hitler ve De Gaulle, kitleleri etkilemekte radyoyu çok başarılı kullanan ilk liderler olarak biliniyor. De Gaulle, daha sonraları yaygınlaşan televizyonda aynı başarıyı gösterememiş. Çünkü televizyon, kulağa da göze de hitap ediyor. Televizyon yayıncılığının en zor yönü de bu. Bu zorluğu yenmenin yegâne yolu, en ileri teknolojiyle donanmış çekim ve yayın araçlarını kullanmak.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, göreve kurum dışından geldiği hâlde o ihtiyacı fark etmiş. Buna karşılık, meslek olarak televizyoncu olan bazı bürokratların modernleşmeye karşı çıkışını, onları iknada zorlanışını, hatta Genel Müdür Yardımcılığı makamında oturan birini o sebeple görevden alışını anlatması, benim için ilginçti.
İlginçti demem, modern teknolojiye direnen bürokratları anlatmasından değil. O tür bürokratlar zaten herkesçe malum. İlginçliği, bir üst düzey bürokrat olarak kurumdaki varlığını tehlikeye atacak ölçüde bir modernleşme mücadelesi vermesiydi.  Bu itibarla Suriçi Grubu geçen hafta konuşmacı olarak Sayın Şahin’i davet etmekle isabet etmişti. Üç yıl önceki çok kısıtlı bir sohbetimizde de kendisini dikkate şayan bulmuştum.

HOŞ BİR SÜRPRİZ

Abdal Musa Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın 2009 yılının 7 Ocak’ında verdiği 10 Muharrem orucunun iftar yemeğinde, Alevî kardeşlerimizle birlikteydik. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile aynı masada ve yan yana oturmuştuk. Masamızdaki diğer zatlar, yüksek tirajlı gazetelerden gelen davetlilerdi. Tanışmak için isimlerimizi söylediğimizde, bana yazılarımı ilgiyle okuduğunu söylemişti. Çok düşük tirajlı bir gazetenin yazarı olduğum için, işleri oldukça yoğun olan üst düzeydeki bir bürokratın yazılarımdan haberdar olmasına şaşırmıştım. Medyayı bu derece geniş kapsamlı takibi, kendisinin ciddi entelektüel seviyesini gösteriyor.
2003 yılı Ekim ayından beri bu gazetede ve kitaplarımda, ideolojik milliyetçiliğin yanlışlarını gösteriyor; milliyetin etnik köken ile tek anadil meselesi olmadığını, Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz, Pomak gibi sosyal gruplarımızın da tıpkı Orta Asya’daki diğer kavimler gibi Türk milletinin bünyesinde olduğunu yazıyorum.
Sayın Şahin o iftarda bana, henüz bir haftadır Kürtçe yayın yapan TRT6 hakkındaki düşüncemi sordu. Önemli bir ihtiyacı giderdiğini, böylece birtakım istismarcıların oyunlarının da bozulacağını söyledim. Ben de kendisine, Çerkezce yayın da düşünüp düşünmediklerini sordum. “Türkçe bilmeyen Çerkez vatandaşımız olmadığı için ona ihtiyaç duymuyoruz” dedi.
Suriçi Grubunun geçen haftaki toplantısında, konuşmacı olduğu için kendisini daha uzun dinleyebildim.

TRT, BEŞERÎ COĞRAFYAMIZDA

Manevî değerlerimizi yaşatmak, geleneklerimizi, Türk halk ve sanat müziklerimizi unutturmamaya çalışmak gayretinde olduklarını ifade eden Şahin, TRT Avaz’ın tüm Türk dünyasına yayın yaptığına tekrar dikkatimizi çekti. Ramazan yayınlarını Bakü’de yaptıklarını, o sayede birçoklarının oruç tutmayı öğrendiğini söyledi. Bu yüzden telefon edip teşekkür edenlerin bir hayli çok olduğunu belirtti. “Çok mutlu oldum. Defalarca odama çekilip sevinçten ağladım” diyerek bizleri de duygulandırdı.
Şahin’den TRT’nin Boşnakça yayınlarının Bosna-Hersek’te çok izlenmesini öğrenmemiz de memnuniyet vericiydi. Çünkü Boşnaklarla aramızda ayrılık-gayrılık yok. Birçok Boşnak’ı katlettiren insan kasabı Slobodan Miloşeviç’in yargılanmasında, TRT’nin belgesellerinin de etkisi olma ihtimalinden bahsetmesi ise, Boşnaklara kardeşlik vazifemizi bir nebze de olsa yapmışlık tesellisini verdi.
Zamanla Çerkezcenin ve başka vatandaşlarımızın kullandıkları dillerde de yayın yapılması iyi oldu. Zira milletimizin o mensuplarının farklılıklarıyla birlikte kabullenilmesi, millî birliğimiz için elzemdi. Türkiye’dekilerin hepsi Türkçe bilse bile, yurtdışındakilerle aramızdaki güçlü gönül bağı, daha da kuvvetlenmiştir.  
Ermenice yayın yapan bir radyomuzun da olduğunu ve Ermenistan’da ilgiyle dinlendiğini ise, ilk defa o konferansında öğrendim. Döneminde TRT’nin, Avrupa’nın uluslararası haber kanalı olan Euronews’e ortak olduğunu, bu ortaklıktan sonra Euronews’in sözde Ermeni soykırımı programları yapmadığını; bazı Ermenilerin kanal merkezine yürüyüş yaparak protesto ettiklerini anlattığında ise, apayrı bir memnuniyet duyduk. ABD’de gördüğü Türkiye kökenli bazı Ermenilerin, kendisine dostça ilgi gösterdiklerini de anlattı. İçlerinde, “Çocuklarıma Türkçe öğreteceğim” diyenler olmuş. O türden dostça yaklaşan Ermenileri daha önce de maliye teşkilatındaki bir genel müdür arkadaşımdan duymuştum. O arkadaşım, ABD’deki günlerini anlatırken, “hemşerilerimiz sağ olsunlar, beni hiç yalnız bırakmadılar” demişti.    Trabzonlu olduğu için ona “Orada da mı, Trabzonluluk?” diye takılmıştım. Gülüp, “Hayır, o hemşerilerimiz, ana-babaları Türkiye’den göç etmiş Ermenilerdi” demişti. Türkiye gazetesi yazarlarından Rahim Er de bir konferansında aynı doğrultudaki ABD hatıralarını anlatmıştı. Demek oluyor ki dışarıda, ideolojik propagandalara aldanmayan Ermeniler de çok. Öyleyse Ermenilerin hepsini “düşman” görmemek lazım.

MİLLÎ GURURUMUZ

İbrahim Şahin’in haklı bir iftiharla verdiği bilgileri şöyle özetleyeyim:
Kendisinin göreve başladığı tarihteki dört televizyon kanalına karşılık, TRT, bugün on dört kanala sahip. Ayrıca on sekiz de radyo istasyonu yayında. Sekiz adet uydusuyla tüm dünyaya günün yirmi dört saatinde, otuz beş dil ile lehçede yayın yapıyor.
Kendisinden önceki dört kanallı televizyon yayıncılığında kadroların şişirilmişliği yüzünden 7.503 kişi “çalışıyor gibi” görünürken, bugünkü on dört kanalda 7.000 kişi çalışıyor. Teknik donanımı bakımından, stüdyo içinde de haricinde de çekim ve yayın yapan en modern araçlara sahip.
Özetin özeti:
Bugünkü TRT, manevî değerlerimize bağlılığıyla, yayın alanı ve kalitesiyle millî gurur duymamıza layıktır.