Bütün Okuyucularımızın Mübarek Kadir Gecesini ve Yaklaşan Ramazan Bayramını Kutluyoruz.

 

Oğuz Çetinoğlu: Ramazan’ı idrak ediyoruz. Sanatkâr-akademisyen olarak, ‘İslâm ve Ramazan’ hakkında neler söylemek istersiniz?

Dr. Göktan Ay: İnsanın iki hayatı var. Bir çalışma hayatı, günlük işler v.b., bir de âhiret için yaptıkları ki, bunlar ne kadar gizli ise o kadar kıymetli sayılıyor. Ramazan her zamanki güzelliği ve bereketi ile devam ediyor. Bildiğim kadarıyla; İslâm'da dünyayı, dünya olduğu için kötüleyen bir hadis veya söz yoktur. İslâm’da; malı, serveti ve zenginliği reddeden bir âyet veya hadis yoktur. Fakat mala ve servete mahkûm olmak, serveti kalbe hâkim kılmak kesinlikle reddedilmiştir. Çünkü mal, aynı zamanda hayır ve Allah'ın ikramıdır. Ticâret, Allah'tan korkarak yapılacak; harama el uzatılmayacak, helâl lokma için çalışılacak. İnsanlara verilen bütün zenginliklerin Allah'a ait olduğu ve O’nun emâneti olduğu bilinecek. Mümin, bal arısı gibidir; sürekli güzel şeyler üretir, arar ve yer. Ramazanda; ay takviminin dokuzuncu ayı, üç aylar adı verilen ve İslâm dinine göre mukaddes sayılan ayların sonuncusu, oruç ayı olarak kabul edilmektedir. Oruç tutmak, sahura kalkmak, iftar yapmak, teravih namazına gitmek, dua etmek,  iyilik yapmak, nefsin terbiye edilerek köreltilmesi için gayret edilir. Fakirleri gözetmek v.b. Ramazanı daha güzel ve faydalı hâle getirir.  

Çetinoğlu; Dini sohbetleri takip edebildiniz mi?

Dr. Ay: Evet, mümkün olduğu kadar tâkip ettim. İnsanlarımız ekranda görünmek için çekimlere katılıyorlar. İsim vermeyi doğru bulmadığım bir kanalda, popüler bir hatip dikkati çekiyor. Şahsen dinleyemiyor, anlatımını yapmacık buluyorum. Özellikle, geçen yıllarda  Sultanahmet’teki  otel konusu, telif ücreti almadan  sohbetlere katılmaması, oğlunun aynı şekilde sohbetlere başlaması ve diğer uygulamaları, din insanı olarak, tenakuz içinde olduğunun göstergesi olsa gerek!.. Diğer kanallardaki konuşmacılar arasında sıcak sohbetleri ile sevilen veya sıkıcı olanlar var. Hapsi, kendilerine göre dinleyici bulabiliyorlar. Her yıl benzer ve basit soruların sorulması ve derinliksiz cevaplar verilmesi ilgiyi azaltıyor. Dinledikçe; ‘bu kadar mı bilgiden yoksun olunur?’ dedirtiyor.  İslâm dini hurafelerle öğrenilmez. Tek kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’i, sâdece Arapça değil Türkçe mealini okumak, özünü anlamak lâzım. 

Çetinoğlu: Neler ortaya çıktı?

Dr. Ay: Anlaşılıyor ki; ülkemizin geldiği durumdan -dinî ortamdan- memnun olanlar azınlıkta. Kanaatim odur ki dinimizi gerektiği kadar öğretemiyoruz…

Belediyelerin, vergilerimizden el ettikleri ile verdikleri yemekler, Ramazan’ın çok iyi yaşandığını göstermiyor. Bedavacılık, maalesef ülkemizin gerçeği!

Ortaya çıkanlar şöyle;

Aynı âyeti,  farklı biçimlerde ‘yorumlayan’ ve  ‘yalnızca kendisine biat isteyen, bana güven, benim dediğimi anla, peşimden gel,  başka bir şeye ihtiyacın yok’ diyenlerin dine zarar verdiğini bir defa daha anladık...

Kul ile Allah arasında bir mevki olmadığı, kulun  sadece  Allah’a karşı sorumlu olduğu, bu sebeple Allah adına konuştuğunu (şirk koşanların) söyleyenlerin, cemaatlerin peşinden gidilmemesi gerektiğini bir defa daha anladık...

Kur’an-ı Kerim’in çok kolay / anlaşılır  bir  dille indirildiği, Arapçasını okumanın yanında, Türkçe mealinin de mutlaka okunarak, hayatta uygulanır hâle getirilmesi gerektiğini öğrendik…

Ramazan ayı boyunca görüldü ki; ‘Dinci’ ile dindarı ayırt edemiyoruz…

Lütfi Oflaz diyor ki: ‘Benim bakış açıma göre, dindar dini yaşayandır. Dinci ise din üzerinden çıkar sağlayandır. Dinci ile dindarı ayırt etmek gerekir. Yazarlık hayatım boyunca dindarı koruyup gözetmişimdir. Buna karşılık dinciyi eleştirmişimdir.’ 

Tanrı, iradesini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları vazifelendirir; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi irâdelerini egemen kılmak için Tanrı'yı kullanır…’ (Giordano Bruno)

Cahilce sorularla ve cevaplarla program yaptığımızı sanıyoruz: ‘Oruçlu iken denize girebilir miyim?’, ‘Sahurda ezan bitene kadar yemeye devam etmek doğru mu?’, ‘Boğaza su kaçsa oruç bozulur mu?’, ‘Erkekte uzun saç haram mı?’ 

Dinî bilgilerdeki noksanlığın sebebi: İlmihal bilgilerinin ihmal edilmesidir.

Çetinoğlu: İnsanlarımızın dinî bilgilerini belirleyen araştırmalarla ilgileniyor musunuz?

Dr. Ay: 2017’de yapılan anket neticelerine göre; ‘Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealini okudunuz mu?’ sorusuna katılımcıların  %17'si ‘Evet’, % 60'ı ‘Hayır’ cevabı vermiş., % 23'ü ise görüş bildirmemiş.  Kur’ân-ı Kerîm’i, mukaddes bir metin olarak görüyor, ama  âyetlerde hatâlar / açıklar  arıyoruz.

Her şeyi yaratanın Allah olduğunu unutuyoruz…

Yapılan bu araştırmada; ‘İslâm dini ile ilgili bilgileri daha çok hangi kaynaklardan öğreniyorsunuz?’ sorusuna katılımcıların %30'u ‘dinî kitaplar’ derken % 20'si ‘birine sorarak’ cevabını veriyor.  % 5'i de görüş bildirmiyor. 

Helâl kazanıp, yiyeceksin’ ve ‘Cenab-ı Hakk'ın her şeye kadir olduğuna inanacaksın’ ilkesini unutuyoruz…

Peygamber Efendimizin, ‘Müslüman lânet okumaz, çirkin konuşmaz’ buyurduğunu unutuyoruz...

Âyetlerin birbirine bağlı olarak indirildiği ve ‘birlikte açıklaması / tefsir yapılması gerektiği’ni bilmiyoruz.  

Sâdece ‘bir âyeti okumakla’ tefsir yapılamayacağını idrak edemiyoruz.

Beş vakit duyduğumuz ezanın -bırakın doğru okumayı- anlamını bilmiyoruz.

Kur’an’ın birleştirici, aydınlatıcı-akıl verici  mesajlarından, hayatımıza  ilham almıyoruz.

Allah’ın yüce katındaki bağışlayıcı  yönüne güvenip, yanlış işlere kolayca kapılıyoruz.

Cennete kavuşmayı kolay zannediyoruz.

Yapılan bu araştırmada; ‘Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sav) hayatını okudunuz mu?’ sorusuna katılımcıların % 23'ü ‘Evet’, % 65'i ‘Hayır’ derken,  görüş bildirmeyenlerin oranı % 12’dir.

Mukaddes kitabımız varken, araya başkalarını sokup, onların peşine düşüyoruz…

‘Ortalık, asılsız mukaddeslikler üreterek, kendi din ticâretleri için müşteri arttıranlarla doldu. ‘Serbest pazar mantığıyla fetvâ arayanlara, müşteri memnuniyetine göre fetvâ verenler ortalığı kapladı.’ (Ali Bardakoğlu)

Yapılan bu araştırmada; ‘Herhangi bir diniî cemaate veya tarikata bağlı bulundunuz mu / bulunuyor musunuz?’ sorusuna  ‘Evet’ diyenlerin oranı % 15 iken, ‘Hayır’ diyenlerin oranı % 60, görüş bildirmeyenlerin oranı % 25

Kur’an’ın sadece ilahiyatçılara/din adamlarına indirildiğini, onların her şeyi bilmeleri gerektiğini zannediyoruz…

Allah'ın, duasını reddetmeyeceği  kişilerin; helâl yiyenler, sürekli Allah’ın adını zikredenler, yolda kalmış mazlumlar, adaletli idareci olduğunu bilmiyoruz...

Allah’a ‘şirk koşmanın’ en büyük günah olduğunu biliyoruz, ama gereğini yapmıyoruz…

Allah’ın, ‘kul hakkı ile bana gelmeyin’ dediği âyetleri biliyor, ama bu hakkı yemeden de duramıyoruz…

Allah’ın, ‘gıybet yapanlar, ölü eti çiğnemiş gibi olurlar’ dediğini âyetlerden biliyoruz, ama yine de yapmadan duramıyoruz…

Geçici olan  makamları; ‘insanları tanımama, hor görme, ezme, ötekileştirme’ için kullanıyoruz…

Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe sevk etmesin. Âdil olun; bu takvâya daha yakındır. Allah'tan sakının. Çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’ (Maide, 8)

Kur’an’ın inananlara indirilmiş “kutsal bir miras” olduğunu biliyoruz, O’nu evimizde en yüksek yere koyuyoruz, ama kapağını açıp okumuyoruz.

Cennete varis olmanın yolunun; ‘Kur’an-ı öğrenmek ve hayata uygulamak olduğunu’ bilmiyoruz…

Kula  emredilen dinî görevlerden  -sürekli-  bir bahane ile kaçıyor, dini kolaylaştırmaya çalışıyoruz…

Sadece Cuma namazı kılmakla, yılda bir defa mevlit okutmakla Müslümanlık görevini yaptığımızı sanıyoruz…

Müslümanlığın ‘bir bütün’ olduğunu bilmiyoruz…

Müslümanların ‘iyi ahlaklı olması’ gerektiğini unutuyoruz…

Hayır işleri yapmada yarışı önde götüremiyoruz…

İslâm dininin barış, beraberlik dini olduğunu biliyor, ama dış güçlerin oyununa kolayca geliyor, birbirimizle / komşularımızla kötü oluyoruz…

İslâm dini ile terörü bir araya getirmeye çalışan dış güçleri görüyor,  ama din adına yapıldığı söylenen kanlı  terör eylemlerini güçlü kınamıyoruz…

Her yıl üzerinde durulduğu halde, gösterişli iftarlardan uzak duramıyoruz…

Âyetlerin farklı  meallerini  okuyup, muhakeme / karşılaştırma yapmıyoruz…

Allah’ın, her alandaki gücünü görüyor, o anda hissediyor / teslim oluyor, ama bir süre sonra unutuyoruz…

Kul ile Allah arasında boşluk olmadığını, o nedenle araya kimsenin konulamayacağını bir türlü öğrenemiyoruz…

Yapılan bu araştırmada; ‘Siyasî bir seçimde (belediye-milletvekili vs.) adayın dinine düşkün biri olması sizin için ne kadar önemli?’ sorusuna katılımcıların % 51'i ‘çok önemli’, % 24'ü ‘kısmen önemli’, % 20'si ‘önemli değil’ cevabını verirken, % 5'i görüş beyan etmiyor. 

Allah’ı ancak anlattığı kadar anlayabileceğimizi göz ardı ediyoruz..

Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir.’ (Tevbe, 129)  demiyoruz…

Mutlaka belirtilmeli ki, olumsuzlukları bütün Müslümanlara teşmil etmek, elbette yanlış olur. ‘Müslümanlığın en iyi yaşanmasına imkân veren ülke’ olduğumuz söyleniyor. Doğrudur. Bu durumda gönül istiyor ki olumsuzluklar en alt seviyede olsun.  

Olumsuzlukların oranı yüksek olduğunda, ‘iyi bir Müslüman olmak’  için  ne yapılıyor? sorusu gündeme geliyor.

Çetinoğlu: Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve 55 adet İlahiyat Fakültesi ile mezunları görevini yapamıyor mu? 

Dr. Ay: Yapıyorlarsa da yetersizlikler söz konusudur. 100.000 cami var. Cemaatler de işin içinde. DİB, cemaatlere kuvvetli bir şekilde karşı duramıyor, denetleyemiyor.

Basında, köşe yazarları ileri-geri sözler ediyorlar, toplum dalgalanıyor. Oysa DİB ve İlahiyat Fakülteleri, bu konularda önde olmalı…

Şu hususların araştırılması, çıkan olumsuzlukların giderilmesi gerekiyor:

-DİB yetkilileri ile İlahiyat Fakültesi veya İslâmî İlimler Fakültesi öğretim elemanları; kadın, çocuk gelinler, erken evlenme, tâciz, kadın hukuku v.b. önemli konularda cemaatlerle / bazı köşe yazarlarıyla aynı düşüncedeler mi?

-DİB yetkilileri ile Fakülteler arasında eğitimde / söylemde birlik var mı?

-DİB yetkilileri ile Fakülteler arasında, topluma yönelik ilmî ortak projeler yürütülüyor mu?

Çetinoğlu: İslâm’da, küfür ve yalan konusunu bir yazınızda işlemişsiniz. Kısaca açıklar mısınız?

Dr. Ay: Çok iyi tanıdığım, etrafına kötülük saçan kişiyi camide, hem de  en önde görünce; ya ‘hocanın dediğini dinlemiyor’ diyorum veya  ‘yaptıklarının yanlış olduğunu / İslâm dinine uymadığını  bilmiyor’  diyorum veyahut da ‘kötülük / küfür  hayatının bir parçası olmuş /ümitsiz vaka’ diyorum. Ve o kişinin topluma ne kadar zararlı olduğunu düşünüyor, uzak duruyorum. Yüzde 99’u Müslüman dediğimiz ülkemizde küfür o kadar yaygın ki! Özellikle kutsal saydığımız ‘analara’, ‘avratlara’ yönelik küfürler birinci sırada. Bazı babaların, çocuklarına küçük yaşta küfür öğretmekten / ettirmekten zevk aldıkları da görülüyor.

Yalan söyleyenlerin çokluğu ayrı bir problem.  

İslâm dinine göre;  yalan söylemek günahtır. 

Bazı âyetlerin mealini verelim; ‘Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü  teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.’  (Nahl 105) 

Kötü sözlü olmak, müminlik sıfatıyla bağdaşmaz. İslâm dini, kişilerle; hoş muamele ve diyaloglar içerisinde bulunmayı emreder. Karşıdaki insanı rencide / rahatsız eden her türlü fiil, küfretmek / sövmek; günahtır ve haramdır. ‘Kim bir zımmiye eziyet etse, şüphesiz ben onun hasmıyım.’ (el-Hindî, Kenzu’l-Ummal, IV / 618; el-Camiu’s-Sağîr, I / 1210) 

Küfrün ve yalanın toplumda yok olmasını diliyoruz.

Çetinoğlu: Müziğin günah olduğu da, zaman zaman dile getiriliyor. Ne diyorsunuz?

Dr. Ay: Din İşleri Yüksek Kurulu, ‘Müziğin dindeki hükmü nedir?’ sorusuna cevap  olarak şu görüşü açıklamış:  ‘İslâm dini, müzik konusunda ayrıntılı ve özel hüküm koymak yerine, genel ilke ve amaçları belirlemekle yetinmiştir. Buna göre İslâm'ın ilke ve esaslarına aykırı, günaha sevk eden, haramı teşvik eden müzikleri yapmak ve dinlemek günahtır. Dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte ise dinen bir sakınca yoktur. Kur'an ve sünnette müzikle meşgul olmanın, müzik dinlemenin mutlak anlamda günah olduğunu gösteren deliller bulunmamaktadır. Aksine, Resûlullah'ın (sav), ilke olarak müziğin câiz olduğuna işâret sayılabilecek nitelikte ifâdelerinin bulunduğu bilinmektedir. Nitekim o, nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir. Yine bir bayram günü Hz. Âişe'nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki câriyeye çıkışmak isteyenlere ‘Bırakın bu gün bayramdır' diye uyarıda bulunmuştur. Müzik yapmanın ve dinlemenin hükmünün ne olduğu konusu İslâm bilginleri tarafından çokça tartışılmış, lehte ve aleyhte çok şey söylenmiştir. Tarafların ileri sürülen görüşleri, gerekçeleri ile birlikte değerlendirildiğinde müziğin mutlak anlamda yasaklanmadığı, aksine ilke olarak mubah kılındığı sonucuna ulaşılır.  Ancak, metindeki; ‘günaha sevk eden, haramı teşvik eden müzikler’ cümlesi ile hangi tür müzik işâret edilmiş bilemiyoruz!... Bu açıklamayla  konu kapanmıştır. İnşallah, aynı kişiler konuyu ısıtıp ısıtıp gündeme getirip, gençleri ve sanat insanlarını rahatsız etmez. Hayrettin Karaman’ın (Yeni şafak / 14.12.2017) ‘Musıki haram demedim’ başlıklı yazısını okumak gerek.

Sağduyu galip gelmeli… Yüksek Kurul’a teşekkür ediyoruz…

Dr. GÖKTAN AY

4 Mart 1957 târihinde Artvin’in Ardanuç ilçesinde doğdu.

İlk, orta, lise tahsilini babasının öğretmen olarak bulunduğu Tokat’ta tamamladı. 1974'de Kültür Bakanlığı Halk Dansları Eğitim Merkezi'nde göreve başladı. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi Müzik Bölümüne devam etti. 1975 yılında İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurulması ile Temel Bilimler Bölümü’nün imtihanını kazanarak İstanbul'a geldi. Konservatuarın ilk öğrenci ve mezunlarından oldu. Bilim imtihanından sonra ‘asistan’ olarak göreve başladı. 1982 yılında Konservatuarın YÖK yasası ile İstanbul Teknik Üniversitesi’ne (İTÜ) bağlanması ile okutman, 1985 yılında sanatkâr öğretim elemanı, 1987 yılında Yrd. Doç. unvanlarını, devam etmekte olduğu yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayarak 1988 yılında ‘Doktor’ unvanını aldı. 

Konservatuarda Türk Halk Oyunları (THO) Bölüm Başkan Yardımcılığı, Ana Sanat Dalı Başkanlığı, Çalgı Eğitim Bölümü Başkan Yardımcılığı, Konservatuar Yönetim Kurulu Üyeliği, Konservatuar Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Türk Musikisi Vakfı, Folklor Kurumu, İTÜ Türk Mûsîkîsi Devlet Konservatuarı Mezunları Derneği, Unesco Cid (Uluslararası Dans Konseyi) Danışma Kurulu Üyeliği, Başbakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (GSGM) Türk Halk Müziği Danışma Kurulu, Başbakanlık GSGM THO Federasyonu Gözlemciliği, İTÜ TMDK Mezunları Derneği üyesidir. 

Radyo ve televizyonlarda programlar yapmakta, 1980 yılından bu yana, dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlanmaktadır. Son 4 yıldır internethaber.com da eğitim/kültür/sanat üzerine güncel yazılar yazmaktadır.

Folklora Giriş, Folklor (Halkbilim), Sempozyum kitapları (10 adet)  yayımlandı. 

23 yıldır, her Mayıs ayı boyunca,  ‘İstanbul Türk Müziği Günleri’ adlı özgün ve tek Türk Müziği Festivali’ Genel Sanat Yönetmenliği’ni, ‘Ulusal ve Uluslar arası Sempozyumları’ editörlüğünü yapmaktadır.