TÜRK DÜNYASININ EN SEÇKİN VE TANINMIŞ YAZARLARINDAN BİRİ OLAN CENGİZ DAĞCI’YI 22 EYLÜL 2011 TARİHİNDE EBEDÎ ÂLEME YOLCU ETMİŞTİK. VEFATININ İKİNCİ YILDÖNÜMÜ DOLAYISIYLA AZİZ HÂTIRÂSINI ANMAK İÇİN BUGÜNKÜ KİTÂBİYAT SAYFASI, CENGİZ DAĞCI KİTAPLARINA TAHSİS EDİLMİŞTİR.   

CENGİZ DAĞCI HAKKINDA…
Cengiz Dağcı; İkinci Dünya Savaşı’nda her iki cephede bulunmuş, bu savaşı en çarpıcı olarak anlatan tek Türk yazardır.
Bolşeviklerin iktidara yürüdüğü karışıklıklar içindeki bir ülkede yaşadı. Stalin’in baskılarını, zulümlerini gördü. O yıllar, gönlünde ve hâfızasında derin izler bıraktı. Romanlarında ve hikâyelerinde o izleri içten ve duru bir Türkçe ile okuyucularına aktardı. 
İkinci Dünya savaşında tank teğmeni olarak Kızıl Ordu’da Almanlara karşı savaştı…
Almanlara esir düştüğünde, Yahudiler ve diğer Sovyet esirlerle kaldığı Nazi esir kamplarında geçirdiği açlık, ölüm dolu zor yıllarını ‘Korkunç Yıllar’ adı altında romanlaştırdı…
İkinci Dünya Savaşı Polonya’sında aşkını buldu. Ömür boyu sürecek birlikteliklerini 1945 yılında Avusturya’da yine bir mülteci kampında resmîleştirdiler. Romantik âşık Cengiz Dağcı, tutkulu aşkını da yazılarla ölümsüzleştirdi ve  ‘Regina’ yı yazdı.
Savaşın sonunda eşiyle beraber mülteci olarak Londra’ya yerleşti. 
Londra’da iki hayatı vardı: İlki geçimini sağladığı günlük hayatı;  İkincisi Akmesçit’te, Yalta’da, Gurzuf’ta ve Kızıtaş’ta doğduğu, büyüdüğü ve bir daha hiç göremediği vatanı Kırım’da düş gemisi ile eserlerinde ve hayallerinde yaşadığı hayatı… 
Tek başına Londra’da yaşayan bu sessiz, reklamsız şöhrete, bütün Türk dünyasının şükran borcu vardır. Cengiz Dağcı eserleriyle tarih sayfasında kaybolmaması gereken gerçekleri yeni nesillere aktardı, üstelik Kırımlı bir yazar olmasına ve Londra’da yaşamasına rağmen Türkiye Türkçesi ile… 
Cengiz Dağcı’nın söylediği şu sözler kulaklarımızdan hiç eksilmeyecek:
‘Bana öyle geliyor ki bizim en büyük insanlarımız ne Cengiz Dağcı’dır, ne İsmail Gaspıralı’dır…  hiç kimse değildir. 1985’lerde o parti kongresinde Kırım Türklerinin sürgünü yanlış bir şeydir dendiği zaman, Orta Asya’dan Kırım’a dönenlerdir. Kimse böyle bir şey beklemiyordu. Kırım’da olan Ruslar baba yurduna dönen Kırım Türklerine düşmanca bakıyorlardı. Onlar geri dönüyorlardı. Şehirlerin ortasında çadırda oturuyorlardı. Bunlardır bizim en büyük insanlarımız. Bu insanlardır. Bu 300.000 kadar insan, Kırım’a dönen en büyük insanlarımızdır.’

DÖNÜŞ 
Romanın konusu Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında geçer. Romanın kahramanı Niyazi adlı bir üniversite öğrencisidir. Niyazi’nin babası asrın başlarında yaşamış katı ve heyecanlı bir Kırım milliyetçisidir. Hırçın kişiliği yüzünden sık sık başı belaya girer. Bir gün polislerle girdiği kavgada bir polisi öldürür ve kendisi de öldürülür. Bu olaydan altı ay sonra Niyazi’nin annesi de ölür. Küçük Niyazi amcaları tarafından büyütülür. Önce Gurzuf’taki bir okula, daha sonra da Yalta’daki bir okula yazdırılır. Ardından yüksek tahsil için Petersburg’a gönderilir.
Üniversiteyi bitirebilmek için gerekli olan iki yüz rubleyi amcalarından alabilmek için Gurzuf’a gelir. Amcalarından tahsil parası olarak ancak seksen ruble alabilir. Üniversiteye dönemez, Gurzuf’ta kalır. 
Bir müddet sonra Birinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Niyazi’nin gidecek kimsesi yoktur. Savaş çıktığı için üniversiteler de kapatılmıştır. Akmescit’te bir Yahudi olan Dr. Levin-Zagorski’nin oğluna Rus dili ve edebiyatı dersi verir. Bu arada Alman Vrangel’in ordusu Kırım’ı işgal eder. Niyazi Kırım’dan ayrılmak mecburiyetinde kalır. Yalta’dan bir vapura biner. Maksadı Romanya’nın Köstence şehri üzerinden İstanbul’a gitmektir. Fakat vapurun Köstence’de yükünü boşaltır boşaltmaz tekrar Yalta’ya döneceğini öğrenir. Daha önce kendisine yapılan dâveti hatırlayarak Krakov’a gider. Burada dört yıl kalır; geçimini temin edebilmek için çeşitli işlerde çalışır. Eskiden tanıdığı Dr. Levin-Zagorski’ye bir mektup yazar. Dr. Zagorski O’nu Prag’a dâvet eder. Elinden gelen yardımı yapar. Üniversiteyi bitirebilmesi için ona bir Rus bursu temin eder. Niyazi bu bursla üniversiteyi bitirir. Prag’da geçen yıllar içinde büyük bir yalnızlık çeken Niyazi kendisini içkiye vurur. İki yıl süren bu aylaklıktan sonra kendisine gelir ve memleketi Gurzuf’a döner. Gurzuf eski Gurzuf değildir. Baba evine dönen Niyazi buranın başkaları tarafından geçici olarak kullanıldığını görür. Bir gece evinde kalır. Ertesi gün muhacirler evi boşaltırlar. Niyazi iş istemek için okul müdürü Nuri Efendi’ye gider. Artık devir değişmiş, ülkeye komünizm gelmiştir. Her tarafta Lenin’in fotoğrafları vardır, parti hemen her işe el koymaktadır. Ailesinin eski bir tanıdığı olan Nuri Efendi, Niyazi’yi ajan zannederek soğuk davranır. Niyazi öğretmenlik veya her ne iş olursa olsun yapabileceğini söylerse de iş vermenin artık Reyon Maarif Komiserliği’nin elinde olduğunu belirterek sözünü bitirir.
Niyazi umutsuzluk içinde evine döner. Yolda rast geldiği bir köpeği yanına alır. Vaktiyle dedesinin cesedinin yattığı odada ateş yakar. Dışarıda bir kasırga ulumaktadır. Köpek mutludur. Niyazi gözlerini ateşin sarımtırak alevlerine dikip düşüncelere dalar. Roman böylece sona erer.
Dağcı bu romanında da, temel güç olan vatan düşüncesini işliyor. O’nun için vatana dönüş, anaya dönüş, ana dile dönüş, ata ocağına dönüştür. 

CENGİZ DAĞCI
9 Mart 1919 tarihinde Kırım’ın Yalta Şehri’ne bağlı Gurzuf Köyü’nde doğdu. Çocukluğu kıtlık, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskılar altında geçti. İlkokulu köyünde, ortaokulu Akmescit’te okudu. Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıktı. 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı. 1946’da Londra’ya yerleşti. İngiltere’deki hayatı da hiç kolay olmadı. Bir taraftan yazarken en vasıfsız ve ağır işlerde çalışmak mecburiyetinde kaldı.
‘Türkçe bana anamın konuştuğu dil…’ diyerek yazı dili olarak Türkçeyi tercih ett. 1956 yılında Kırım Türkçesiyle yazdığı ‘Korkunç Yıllar’ isimli ilk romanını Varlık yayınları sâhibi Yaşar Nâbi Nâyır’a gönderdi. Roman, Ziya Osman Sabâ tarafından Türkiye Türkçesine çevrildi ve yayınlandı. Cengiz Dağcı bu romanını okuyarak Türkiye Türkçesini öğrendi ve artık bütün romanlarını Türkiye Türkçesi ile yazdı. 20’den fazla kitabı, Ötüken Yayınları arasında çıktı. 
Dağcı Türk edebiyatının büyük yazarları arasındadır. Romanlarında Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü ama berrak bir üslupla aksettirdi. Kırımla olan ilgisini hiçbir zaman kesmedi ve Kırım Türklerinin vatanlarına dönüşlerini anlatmayı ihmal etmedi. Hatıralarında ‘Ben yalnızca Kırım’ın yazarı değilim ama Kırım’ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim.’ Diyor. Hayatının son yıllarında içerisinde bulunduğu muhitteki karakterleri ele alan hikâyeler de yazdı.
En büyük destekçisi savaş sırasında Polonya’da tanıştığı ve 1998 yılında kaybettiği kıymetli eşi Regina Hanım oldu. Aralarında Yazarlar Birliği’nin ve İlesam’ın yılın yazarı, Türk Ocakları’nın üstün hizmet ödülü de olmak üzere sayısız armağana layık görüldü. 
Cengiz Dağcı, 22 Eylül 2011 tarihinde, 92 yaşında iken Londra’daki evinde vefat etti. Naaşı, Kırım’da doğduğu köyde toprağa verildi. 

KUŞBAKIŞI 
KORKUNÇ YILLAR
Roman, Kırım’lı bir Türk olan Sâdık Turan’ın bağımsızlık uğruna uğradığı zulümleri ve Rusların Türklere yaptığı işkenceleri anlatır.
Sâdık Turan ve annesi-babası, Kırım’da, Akmesçit’e bağlı Kızıltaş köyünden, Rusların baskısı sebebiyle Akmesçit’e gelerek bir tavuk kümesine yerleşirler.   Akmescit’te orta kumandan mektebine giderek Rus ordusunda subay olur. İkinci Dünya Harbine tank teğmeni olarak katılır. Ukrayna’da Almanlara esir düşer. Kırımlı bir Ermeni’nin yardımıyla zindandan kurtulur. Bir Alman başçavuşunun emir eri olur.  Başçavuş Sâdık Turan’ı Rusya’da Almanya hesabına casus olarak kullanmak ister. Sâdık kabul etmez. O’nu yeni teşkil edilen Türkistan ordusuna götürürler. Roman Almanların düzenledikleri, bir toplantıda, Türkistanlıların üzerlerindeki Rus üniformalarının yakılıp, Alman üniformalarının giyilmesiyle son bulur.

YURDUNU KAYBEDEN ADAM
Yurdunu Kaybeden Adam, Cengiz Dağcı’nın romanlarının bir kısmının kahramanı olan Sâdık Turan’ın, İkinci Dünya Savaşı sırasında Komünist Ruslarla Faşist Almanya arasında cereyan eden şiddetli çarpışmaların arasında yurdunu kurtarmak için verdiği trajik mücadeleyi anlatır. 
Komünist sistemin zulüm mekanizması Kolhoz denilen ortak çiftliklerin kurulması, kolektifleştirme, Sibirya’ya sürgünler, hapis ve ölümler Kırım Türklerinin çektiği acılar ve diğer trajik olaylar,  Cengiz Dağcı’nın romanlarında farklı bir şekilde anlatılır. Sâdık Turan bu ateşlerin içinden geçerek yurdunu eskiden olduğu gibi hür ve bağımsız bir ülke olmasının rüyasını görür. Sonra da bu rüyayı gerçekleştirmek için içerisinde bulunduğu şartların oluşturduğu fırsatlardan yararlanmaya çalışır. Roman bu çalışmaların akıcı bir dille anlatımıdır. Karşılaştığı olaylar, roman içerisinde roman gibidir.  Almanlar Ruslara yenilince Sâdık Turan için dayanılmaz çilelerle dolu yeni bir hayat başlar. Sonunda mülteci bürosuna başvurur ve pasaportuna; ‘Milliyetsiz’ yazdırarak Uruguay’a gitmek üzere belge alır. 

ONLAR DA İNSANDI
Kızıltaş köyü’nde yaşayan Bekir, çiftçi bir ailenin reisidir. Hanımı Esma ve kızı Ayşe ile mutlu sayılabilecek bir Hayatları vardır. Bekir’in bir de ineği vardır; adı Macik… Ayşe Seyd’ali’nin oğlu Remzi’yi sevmektedir. Tabî ki karşılıklı olarak. Bekir, bir gün kızının evlenip gideceğini düşündükçe hüzünlenir, efkârlanır. Ayşe ile Remzi bir gün Gelinkaya’da karşılaşırlar ve konuşurlar. Ayşe’nin içinden ılık ılık bir şeyler akar.
Bir gün Bekir’in evinin karşısına iki adam gelir; biri yaşlı ve sakallı, diğeri gençtir. Adamlar Bekir’in ayaklarına kapanıp yalvarmaya başlarlar. Rus olduklarını ve ekmek parası için iş aradıklarını söylerler. Bekir acır ve adamları kendisine yardım için işe alır. Yaşlı olan Karl Marks’a benzediği için Bekir ona kala mala der. Genç olanın adı İvan’dır. İvan pek konuşmaz. Ruslar köye geldiklerinden beri birçok felaket başlarına gelmiştir. Macik hastalanır, iki tane kabak sürgüsü kurur, tarlalarının üstünden devlet yol geçirmeye karar verir yakınlarıyla araları bozulur, Ayşe’nin başına türlü felaketler gelir. Esma’nın canına tak eder artık ve Rusları kovmaya karar verirler ama acıyıp vazgeçerler.

O TOPRAKLAR BİZİMDİ
Cengiz Dağcı’nın bu romanında her bölüm, gerçek olaylar üzerine kuruludur. Köy hayatı ve toprak sevgisinden başlayarak, gitgide savaşlara ve ölüme uzanan zincirin her halkasında hayatın ve yaşamanın sıcak soluğu vardır. Roman, bir bakıma, 1937 – 1945 yılları arası Kırım’ın ve Kırım Türklerinin tarihî aynasıdır. Roman kişilerinin çilekeş, korku ve tehlikelerle dolu hayatları şiir dolu duygular ve aşkla süslüdür.  

ANNEME MEKTUPLAR
Yazarı; eseri için şunları söylüyor: ‘Yıllar boyunca, Anneme Mektuplar yüreğimin üstüne ağır bir taş gibi oturdu. Eserin yayınlanmış şekli elime geçince, kendimi ruh dinginliği içinde buldum; taş âniden kaldırıldı, yara kapandı ve üstüme hoş bir hafiflik kondu… Bugüne kadar söylemek istediğim şeyleri, beni mutlandıran, beni üzen, beni ayakta tutan ve yaşamama yardım eden şeyleri, ‘Anneme Mektuplar’ isimli kitabımda söyledim…’ 
Yaşlı bir insan, geçmiş hayatını annesine anlatıyor. Mektupların yaşamayan bir insana yazıldığını başlangıçta anlayamıyorsunuz. Fakat kitabın sonraki sayfalarında bunu anladığınızda beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz. Kitabın geneline sinmiş bir hüzün atmosferi daha kitabı elinize alır almaz etrafınızı kuşatıyor. Fakat bu hüzün tâbiri câizse sıcacık bir hüzün ve bu içinizde anlatıcıya karşı bir şefkat oluşturuyor. 

KISA KISA… / KISA KISA…
Cengiz Dağcı’nın diğer romanları:
Ölüm ve Korku Günleri: 1962, Genç Temuçin: 1969, Bâdem Dalına Asılı Bebekler: 1970, Üşüyen Sokak: 1972, Benim Gibi Biri: 1988, Yansılar 1: 1988, Yansılar 2: 1990, Yansılar 3: 1991, Yoldaşlar: 1991, Yansılar 4: 1993, Ben ve İçimdeki Ben (Yansılar’dan Kalan 5): 1994, Biz Berâber Geçtik Bu Yolu: 1996, Haluk’un Defterinden ve Londra Mektuplarıo: 1996, Bay Markus Burton’un Köpeği:  1998, Hâtırâlarda Cengiz Dağcı: 1998, Bay John Marple’nin son yolculuğu: 1998, Oy Markus Oy: 2000, Regina: 2000, Rüyalarda / Ana ve Küçük Alimcan: 2001, İhtiyar Savaşçı (2001)

CENGİZ DAĞCI İÇİN DEDİLER Kİ…
Cengiz Dağcı, hiçbir zaman reklamlarla kendisini tanıtmadı. Arkasında bir eleştirici ordusu da yoktu kendisini destekleyen. Kendi kendisini okutmasını bilen nadir yazarlardandır Cengiz Dağcı.
Prof. Dr. İNCİ ENGİNÜN

Cengiz Dağcı, bizim edebiyatımıza çok önemli iki meseleyi getirmiştir. Bunlardan birisi vatan duygusu içerisinde, insanın vatanının bağımsızlığını elde etmesi için girdiği mücadele. Ötekisi de dışarıdan farklı yorumlara açılmış olan Rus emperyalizminin içyüzünü göstermesi.
SELİM İLERİ (Yazar)

Bana göre Cengiz Dağcı Türkiye Edebiyatının da en büyük isimlerinden biridir. Gerek Türkçesi ile gerek üslubuyla, gerek konuları işleyiş tarzı ile… 
Prof. Dr. AHMET BİCAN ERCİLASUN

Son derece üretken bir yazardır. Çok dar bir coğrafyadan 26 eser çıkarmak değme romancının yapacağı iş değildir.
Dr. İSA KOCAKAPLAN

Bu sayfada adı geçen kitapların tamamı, ÖTÜKEN NEŞRİYAT yayınıdır:
ÖTÜKEN NEŞRİYAT: İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  
0.212-251 03 50  www.atuken.com.tr  e-posta: [email protected]