Haber bültenlerinde, zaman zaman Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın gezilerinden kareler yansır ekrana. O karelerde, kendisine doğru uzanmaya çalışan mektuplu eller çeker dikkatimizi. Alınır mektuplar tek tek. Birilerince başbakana iletileceğine dair sözlerle konulsa da ceplere, akıllarda soru işaretleriyle birlikte sona erer görüntüler. Rutin görüntülerden oluşan bu karelerde, özellikle son günlerde kayıp yakınlarını bulmaya çalışan anaların çaresizce bakışları ilişir gözlerimize. Herkes vazgeçse de vazgeçemeyen anaların bir garip duruşu belli ettirir kendini hemen. Bağırlarında ya bir çerçeve yada sararmış bir fotoğraftan bir iz ümidiyle düşmüşlerdir yola. Hep ertelenmiş teselliler için son bir umut diyerek, gözyaşlarıyla ıslanmış bir mektubu uzatmak isterler en yetkili makama. Bu ülke zaten, bağrı yanıkların ülkesi. Bu ülke gözü yaşlı, yüreği dertli anaların ülkesi. Nerede bulurlarsa bulsunlar, ya ellerinde mektupla yada yüreğinde bulunmadık dermanların çaresizliğiyle usul usul sokulmak istemeleri bu nedenledir ya zaten. Bu ülkede dindirilmiş bir gözyaşının haberini çok zor bulursunuz ama dinmeyen gözyaşları hemen her evde. Özellikle, evlat büyütebilmenin giderek zorlaştığı bir dönemde ne analarımızın gözyaşları dinecek, nede o gözyaşlarının sebebini sıralayan mektuplar galiba başbakanım. Daha az önce haberleri izlerken, her haberde olduğu gibi yine bu haberde de ağlayan analar vardı eminim. Ellerinde uzatabilecekleri bir mektup yoktu belki ama yüreklerinden fırlamış öfkenin ve bedenlerini sarmış acının şekli çizilebilirdi belki de. İzlediğimiz utanç tablosu ve bir utancın altına gelişmemiş beyinlerce atılmış imzanın neticesi bu ülkede yanlış giden bir şeylerin asla düzelmeyeceğinin sinyalini vermekteydi yine; analar boşuna ağlamazdı çünkü… Çocuk istismarlığının önlenemez artışına zemin hazırlayan bu karardan bir insan olarak utanıyorum başbakanım. 13 yaşında ki korunmasız bir çocuğa 26 cani tarafından yapılan cinsel istismarın utandıran kararı, canileri değil de çocuğu suçluyordu. İsteseymiş karşı koyabilirmiş mantığı ile suçluların iyi halinden bahseden ve çocuğun kararan hayatını umursamadan ikinci defa karartan mahkeme heyetinin kötü halleri için kararı size bırakıyorum başbakanım. Suçluların kısa bir süre ceza almalarını sağlayan kararı verenlere sorun lütfen: “İstismara uğrayan, ya onların çocuğu olsaydı?” o zaman da kararları, hayat karartacak mıydı? Bu ülkede zarar görenler nereye sığınmalı başbakanım. Anayasaya el atmışken; adaletin düzenini sağlamak için ağır çekimle aylarca uğraşan ama kararı verme aşamasında bir çırpıda haklıyı haksız, haksızı haklı kılan kararları alanları da bir sorgulayın ki anaların gözyaşı dinsin başbakanım çok ezilen var bu ülkede. Ya kayıp çocuklar yada kaybedilmiş umutlar bu ülkenin değişmeyecek tek gerçeği galiba. Başbakana her mektup, dile getirilmeye fırsat bulunabilmiş acıların bir umut adına paylaşılmış yolculuğu sadece. Mektuplar nereye ulaşırsa ulaşsın, ateşler hep düştüğü yerde..Keşkelerin çok umutların ise az olduğu bir ülkede umutlara eşlik eden ihtimaller, anaların en büyük tesellisi başbakanım. Gözyaşlarının dinebilmesi umuduna eşlik edecek bir ihtimal daha var mı sizce de?,,,