Yıktık sonunda… Yok ettik…Bitirdik…Tükettik…Şimdi Kars’ımızın ne tartışma konusu kaldı, ne de sorunu! Her şey düzeldi artık! 81 il içerisinde bizleri yıllardır hep son sıralarda bırakan bütün sıkıntılardan kurtulup vurulan heykellerle beraber biz de refaha kavuştuk! Önce, İnsanlık oldu adı kimse umursamadı. İnsanlığın değersizliğinden olsa gerek adı gibi değersiz ve talihsiz oldu kendi de. Daha sonra Ucube diye isimlendi. Bir isim bu kadar mı dikkat çekerdi? Bir anda tüm dikkatleri çekti üstüne. İnsanlık yine yenilmişti ucubelere. Evet, ucube dedik ama bir ucube kadar olamadık. Sorunlar karşısında dimdik durarak ayakta ölmeyi başaramadık. 30 metre boyuyla bulunduğu yerde sustu sadece. Onun adına başlayan her cümle başkaları adına bitti. Onun hayata tutunma çabasına değinen her kelime başka dertlere değinen cümlelerle sona erdi. Çoğu zaman kendi dertlerini dile getirip konuşan herkesi o sadece dinledi. Kımıldamadan, konuşamadan sessizce dinlemekle bile çok şeyler yaptı, çok şeyler anlattı aslında. Bu güne kadar onun yaptığını kimse beceremedi. Öylesine tanındı ve öylesine tanıttı ki Kars’ı rüzgâr hangi tarafından esse başlar o tarafa döndü. Dünya tanıdı onu. Yurdun ve dünyanın her yerinden ziyaretçileri geldi. O ucube haliyle bile çalmadığı kapı, tanınmadığı yer, girmediği ev kalmadı. Bütün etiketlerden sıyrılıp geriye kalan heykel sıfatıyla yapılmayanı yaptı. Sanatçıları getirdi ayağına. 700 ton ve 30 metre boyuyla Kars’ın en yüksek zirvesinden meydan okudu, baş kaldırdı dünyaya. Hep merak edilen oldu. Onunla fotoğraf çektirdi herkes. Her kareye ayrı bir haberiyle girdi. Ve Kars tarihinde olmadığı kadar yansıdı ekranlara. Evet, yapılırken ben de “neden” dedim. Yapıldı “nedir” dedim ve hatta zaman zaman “yıkılsın” diyenlerden oldum. Dayandı, direndi ve sonrasında ise bu kadar tanıtımdan sonra, bu kadar merak ve bu kadar gündemden sonra yokluğu Kars’ın da birçok anlamda yokluğu olacağı için olmamalıydı. Onun altında poz verenler hayvancılık can çekişiyor diye Kars’ın sorununu dile getirdi. Onun yanında tarım bitti dediler. Çiftçi, esnaf, memur, emekli ona çevrilmiş kameralara sıkışıp içlerini döktüler. Adı Kars’la bütünleşti. Karslı ucube oldu. Ülkenin her yerinden gelen insanlar ona geldi. Gazeteciler hiç yapmadıkları kadar haber yaptılar onunla. Öylesine meşhur oldu ve öylesine meşhur etti ki Kars’ı, bu vakitten sonra yıkımı sadece zarar verdi. Bitti işte. Kars’ın en büyük sorununu çözdük nihayet. İşsizin işi, aşsızın aşı oldu sonunda. Tarım ve Hayvancılık ilerledi. Göç durdu. Esnafın, memurun, işçinin, emeklinin sorunu çözüldü. Çiftçi kan ağlamıyor gülüyor sonunda!. Bitti her şey. Rahat ve huzurluyuz. Dünyanın gözünü Kars’a çevirtebilecek bir ucube yok artık. Dibinde derdimizi, tasamızı anlatacağımız ağlama duvarımız, ya da onu yansıtan karelere sıkışıp bizim de varlığımızı hissettirebileceğimiz bir heykel yok artık. Ucubenin hayat mücadelesine son verdiğimiz noktada kameralarıyla, fotoğraf makineleriyle gelerek ucubenin gölgesinde bizi anlatacaklar da olmayacak artık. Heykelin son kırıntılarıyla çekip gidecek olanlar da bizden de çok şeyler götürüp gidecekler. Kime nereye dert anlatacağız. Kime biz de varız diyeceğiz?. Hangi vekil bu ucube kadar uğraş verdi Kars için. Hangi vekilin gölgesinde galeyana gelip bu kadar içimizi dökebildik? Heykelleri de vururlar elbette. Sorunlar yerlerde gezerken, sıkıntılar omuzlara çökerken, dertler alıp başını giderken herkes sütten çıkmış ak kaşık olur ve heykeller vurulur sadece. Bir tek onlar günah keçisi, bir tek onlar suçlu, bir tek onlar günahkâr olur ve heykeller ölür sessizce.