Geçtiğimiz Kurban Bayramından sonra, uzun bir müddet Beyşehir’e bir müftü ta’yin edilmemiş, aylarca Beyşehir Müftülüğü vekâletle idare edilmiştir. 
Nihâyet Ramazan Bayramı’ndan takribî iki ay önce bir müftü ta’yini yapılmıştır.
Beyşehir’e yeni ta’yin edilen müftü’nün özgeçmişine bakılırsa, emekliliğine takriben iki yıl kalmıştır. Öte yandan, Beyşehir Müftülüğünden önceki vazife yaptığı ilçe’ye 2008 yılının Ağustos ayında ta’yin edildiğine göre, rotasyon uygulaması için aranan müddeti de burada tamamlamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ya bulunduğu yerden kendisi memnun değildi, ya da bulunduğu yer kendisinden memnun değildi ki, hem emekliliğine iki yıl kalmışken, hem de rotasyon için gerekli müddeti tamamlamamışken bir nev’i Beyşehir’e sürgün edilmiştir; Filhakîka, Beyşehir herhangi bir sürgün yeri değildir, değildir ama bu yazı serisinde ifâde etmeye çalıştım, Beyşehir müftü ta’yini mevzu’unda talihsiz bir merkezdir. 
Nitekim, Yatağan’dan naklen Beyşehir’e ta’yin edilen değerli müftü kardeşimiz ma’kul ve kabul edilebilinir ma’zereti sebebiyle bu güzel şehr’e gelememiş, yine talihsiz bu şehr’e, talihsiz bir şekilde, talihsiz bir kişi ta’yin edilmiştir. 
Esâsen, din hizmetlileri, cemaat ve câmia’lar tarafından sevilen-sayılan, her bakımdan takdir edilen, değerli müftü, Mustafa Tekin Bey’den sonra Beyşehir’e, kim ta’yin edilmiş olursa olsun, bu talihsizliği yaşayacaktı. Müftü Efendi’nin özgeçmişine bakıldığında, dînî hizmetlere pekçok müftü efendi gibi imam-hatip olarak başlamış, bir müddet vaiz’lik yaptıktan sonra, müftülük vazifesine ancak askerlik hizmetinden sonra, 1980 yılında başlamıştır. Yaklaşık üç yıl kadar müftülük yaptıktan sonra yurtdışı göreve gönderilmiş, ilk yurtdışı görevinde 6 yıl kalmış, yurda dönüşünde yaklaşık 6 yıl kadar bir müddet daha müftülük vazifesinde bulunduktan sonra ikinci kerre olmak üzere, 4 yıllığına, yine yurtdışı göreve ta’yin edilmiştir. Müftü Efendi, hizmet müddeti’nin yaklaşık, on yılını yurtdışında-Almanya’da geçirmiştir.
Tespitlerimize göre, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda yurtdışı hizmetleri istisnalar hariç, dört yılla sınırlıdır. 
Yurtdışına gönderildiği tarihler de dikkate alınınca, 12 Eylül Darbe-i Hükûmetini ta’kip eden yıllarda ve bir kez daha, 28 Şubat post-modern Darbe-i Hükûmetini ta’kip eden yıllarda, Diyânet İşleri Başkanlığında, emekli asker’lerin, militarist, 28 Şubat-Ergenekoncu zihniyetin hâkim olduğu, Diyânet’in başında, 28 Şubatçı’ların dizayn ettiği hükûmetlere, “Duydum ki, benim yerime bir başka Diyânet İşleri Başkanı arıyormuşsunuz? Benden ne talep ettiniz de, ben yerine getirmedim? İstediğinizi yapmaya amâdeyim” diyen birisi bulunuyordu. Demek ki, Müftü Efendi, her devirde bir adamını bulmuş veya birileri Müftü Efendiyi bulmuşlar, hizmet süresinin büyük bir bölümünü yurtdışında geçirmesini te’min etmişler. 
Müftü Efendi’nin geçmişi bizi fazla alakadar etmiyor. Ancak, bu yazı serisinin serlevhasını, “28 Şubatçı, Ergenekon Zihniyyetinde Bir Müftü”, tarzında koyduğumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için bize ve siz değerli okuyucularımızı pek fazla alakadar etmeyen bu ma’lumatı arzetmiş oldum. 
Müftü Efendi Beyşehir’e Ramazan ayından takrîben, iki ay kadar önce gelmiştir. Bir il ve ilçe’ye yeni ta’yin edilenler veya naklen ta’yin edilenler, bir müddet yakın çalışma arkadaşlarını, dînî hizmetli’leri, il ve ilçe bürokrasisini, cemaat ve câmia’ları tanımaya gayret sarfeder. Bütün muhataplarına karşı hilm ve mücâmele ile davranır.
Din hizmetli’lerine ilk verdiği ta’limat’dan birisi, “Caminize misâfir olarak kim gelirse gelsin, ister bir emekli müftü-vâiz, ister emekli bir imam kesinlikle mihrab’a da’vet etmeyeceksiniz.” 
Oysa ki, güzel bir edep, ahlâk-ı Hamîde’den bir haslettir ki, imam-hatipler, cami’de, cemaat arasında tanıdıkları bir emekli, müftü-vâiz bulunuyorsa ya da daha evvel vazife yapmış bir emekli imam-hatip varsa, teberrüken onu mihraba da’vet ederler. Zaman zaman Cum’a va’az’ında bulunduğumuz cami’lerin imam-hatip’leri kardeşlerimiz, minberden inince, Cum’a namazını kıldırmamız için bizi mihraba da’vet ederler... 
Bundan bir önceki Diyânet İşleri Başkanımız, Muhterem Prof.Dr. Ali Bardakoğlu Hocamız ve hâlen Diyânet İşleri Başkanımız olan Muhterem Prof.Dr. Mehmed Görmez Hocamız, ısrarla, Merkezî Sistem va’az’ın iptal edileceğini, çünkü, Merkezî Sistem va’az’ın hem vâiz’lerin zihnini dumura uğrattığını din hizmetlilerini tembelleştirdiğini, hem de cemaat tarafından alaka gösterilmediğini ifade ettiler. Nitekim, pek çok merkezde, merkezi sistemler kaldırılmış, yüz yüze rûbe rû, va’az yaygınlaştırılmıştır. 
2012 yılı Ramazan Ayı’nda, Beyşehir’de de merkezî sistem gevşetilmiş, bir program dâhilinde Beyşehir Merkezi’ndeki cami’i’lerde, canlı, yüz yüze va’az edilmiştir. Canlı, yüz yüze va’az’lara cemaat tarafından çok büyük rağbet gösterilmiş, vazifeli’lerin, “Bu akşam teravih’ten önce cami’i’mizde canlı olarak yüz yüze va’az edilecektir,” anonsunu duyan diğer camiler cemaati bile arabalarıyla koşa koşa, canlı, yüz yüze va’az edilen cami’e koşmuşlardır. 2013 Ramazan ayı’nda canlı, yüz yüze va’az’ın daha da yaygınlaştırılacağı beklenirken, üstelik potansiyel de varken, -ki geçen sene Ramazan Ayı’ndan sonra, bu yıl içerisinde Beyşehir’e iki vâiz ta’yin edilmiştir. Din hizmetli’leri arasında İlâhiyat Fakültesi Me’zunu olan ehliyet ve liyâkat bakımından yüz yüze va’az edebilecek zevat vardır. Ayrıca, yaz aylarının bir bölümünü Beyşehir’de geçirmekte olan emekli müftüler ve vâiz’ler de fahrî olarak va’az etmeye hazırdırlar. 
Ne var ki, 28 Şubat ve Ergenekon zihniyyetine sıkı sıkıya bağlı Müftü Efendi ne Diyâneti dinlemiş, ne cemaatin taleplerini gözönüne almış, sadece kendisi ve emrinde bulunan iki vâiz için, sanki Allah’ın emriymiş gibi, Merkezî Sisteme sıkı sıkıya bağlı bir program hazırlamıştır. Hattâ göstermelik bir çizelge hazırlayarak ba’zı şahısların isimlerini canlı, yüz yüze va’az edecekler arasına yazdığı halde kesinlikle hiçbir kimseye yüz yüze va’az etme imkanı vermemiştir. 
“Din nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir,” buyurmak suretiyle dinin ancak nasîhatle kâim olacağını beyan buyuran Peygamber’imizin hadisleri, irşad ve ihdâ hususunda bunca âyet-i Kerime’ye rağmen, Müftü Efendi irşad’ın ihdâ’nın, da’vetin, nasihatin önünü kesmiş, bir nev’i “Kuttâ-i Tarik-ı Dîn” durumuna düşmüştür. 
Müftü Efendi, Ramazan Ayı içerisinde Beyşehir cami’i’lerinde fahrî olarak va’az etmek üzere, Kaymakamlık havaleli, arîzasına verdiği cevapta, “Ramazan ayı münasebetiyle cami’ilerimizde vatandaşlarımızı dinî konularda aydınlatmak üzere, va’az ve irşad hizmetlerinde bulunacak yeterli görevlimizin olması ve ayrıca Ramazan ayı va’az ve irşad programı ramazan öncesi internet üzerinden online sistemiyle başkanlığımızın sitesine girildiğinden;” gerekçesiyle talebin yerine getirilemeyeceğini yazmıştır. 
Müftü Efendi! Sen âlemi kör ve sağır mı bilirsin! 
Beyşehir’in merkezinde, ibâdete açık 27 cami bulunmaktadır. Beyşehir’in nüfus bakımından Anadolu’nun pekçok ilçesinden daha büyük kasabaları vardır. Kasaba ve köy camileri dikkate alındığında, sizin ceberûtî idareniz sebebiyle va’az edebilecek iki vâiz vardır. Merkezi Sistemle Cum’a ve Bayramda, zâti âlileri va’az ettiğine göre, vazifeli iki vâiz de tam olarak va’az edemiyor, vazife yapamıyorlar. 
Beyşehir’de ibadete açık üç cami bulunuyorken, bir vaiz vardı. Şimdiler’de ibâdete açık 27 cami var ve fakat sadece iki vâiz bulunuyor. Bay müftü, “Yeterli görevlimiz var,” diyor. 
Bu zihniyyet tam da Tek Parti Mütegallibe, 28 Şubat ve Ergenekoncu’ların zihniyyetidir. Öyle anlaşılıyor ki, Müftü Efendi emekli olduktan sonra herhalde bu zihniyyetin partilerinden birisinden milletvekilliğine aday olacaktır. Uzun müddet yurtdışında kalmış olması dolaysiyle tıpkı oralarda olduğu gibi, camileri kendi özel mülkü, cami cemaatini, camiye abone müşteri gibi görüyor. Dolayısiyle Cum’a günleri ve bayramlarda bu cami’lerde va’az etmenin yalnızca kendisinin hakkı olduğunu zannediyor.