AYASOFYA!?...

Yıl, Milâdî 1952. Devrin Fener, Ortodoks Rum Patriği, Atenegoras, devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı ziyaret eder, Ayasofya Camii’nin tekrar kiliseye çevrilerek kendilerine tahsis edilmesini taleple, Batı ile Türkiye Cumhuriyeti münasebetlerinin geleceği ve Türk-Yunan dostluğunun daha da pekişmesi için bunun şart olduğunu söyler.

Atenegoras’ın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile görüşmesi ve talebi haberleri Türk Matbuatına bütün teferruatı ile aksedince, Türklük gururu, İslâm şuuru ve gayret-i diniyyesi kabaran, Merhum, Osman Yüksel Serdengeçti, sahibi ve nâşiri olduğu, aylık, “SERDENGEÇTİ,” Dergisinde bir makale kaleme aldı.

Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin kaleme aldığı ve dergisinde neşrettiği makalesi şudur:

“Ey İslâm’ın nuru, Türk’lüğün gururu Ayasofya! 

Şerefelerinde fethin, Fâtih’in şerefi.. Işıl ışıl yanan Muhteşem mabet... 

Neden böyle bir hoşsun? Hani minarelerinden göklere yükselen, ta... mâverâdan gelen ezanlar?...

Ayasofya ses vermiyor. Ayasofya bir hoş, Ayasofya bomboş...

Şu muhteşem minarede binlerce erin, binlerce gâzînin baş koyduğu o temiz yerde, şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?

Ayasofya, Ayasofya seni bu hâle koyan kim?...

Seni çırılçıplak soyan kim?

Hani, gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere akan, sineler yakan Kur’ân sesleri?...

Kur’ân sesleri dindirilmiş, Müslümanlar sindirilmiş...

Allah, Muhammed, Hülefâ-i Râşidîn isimleri, kubbe’lerden yerlere indirilmiş.

Feth’in, Fâtih’in mabedinden Kitab-ı Mübîn’i, bu ulu dini kaldıran kim?...

Asırlık surların arkasından, köhne Bizans’ı hortlatmak isteyen el kimin eli.

Bunu söyleyen kimin dili?

Ayasofya’yı puthane yapan hangi deli?...

Elleri kurusun, dilleri kurusun!..

Ayasofya Ayasofya! Seni bu hale koyan kim? Seni çırılçıplak soyan kim?.

Ayasofya Ey muhteşem mabet, merak etme! Fâtih’in torunları bütün putları devirip seni camiye çevirecekler.

Gözyaşıyla abdest alarak secdelere kapanacaklar.

Tehlil, tekbir sadâları yeniden kubbeleri dolduracak..

İkinci bir fetih olacak.

Ozanlar bunun destanını yazacaklar, ezanlar bunun ilânını yapacaklar.

Sessiz ve öksüz minarelerden yükselen tekbir sesleri fezaları yeniden inletecek...

Şerefelerin yine Allah’ın ve O’nun Sevgili Peygamber’i Haz. Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak... 

Bütün dünya Fâtih dirildi sanacak...

Bu olacak Ayasofya bu olacak...

İkinci bir fetih yeni bir ba’sü-ba’de’l-mevt...

Bu muhakkak olacak...

Bu günler yakın, belki yarın belki yarından da yakın....”

Bu yarı manzum, muhteşem makale “SERDENGEÇTİ,” Dergisinde yayınlanınca, Ankara’da büyük akisleri oldu. Demokrat Parti hükûmet ediyordu, fakat henüz muktedir değildi. Asıl iktidar, Tek Parti Mütegallibe, oligarşik bürokrasi, vesayet rejimi ve derin devletti. Ankara Cumhuriyet Savcılığı hemen harekete geçmiş, Merhum Osman Yüksel Serdengeçti hakkında takibata başlanmış, “Millî direnişi kırdığı Türk-Yunan dostluğuna halel getirdiği ithamıyla hakkında iddiânâme hazırlanmış, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir. İddianâme’de, “Aslında kilise olan Ayasofya’nın önce cami yapılması, sonra da müze haline çevrilmesi sadece idarî bir iştir,” deniliyordu. Muhakeme sırasında, Merhum, Osman Yüksel, tarihin şeref levha’larına altın harflerle kazınmış, destansı, muhteşem müdafaası neticesinde beraat etmişti. Ne var ki, Ankara Cumhuriyet Savcılığı beraat kararını temyiz etmiş, bu kerre, Yüksek Mahkeme, Yargıtay, bidayet mahkemesinin verdiği beraat kararını tasdik etmiştir.

Merhum, Üstad, Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul’un Fethi’nin 510.yılı tesîd ve tebrik merasimindeki hitabesinden itibaren ömr-ü müddetince, yazılarında ve hitabelerinde hep Ayasofya’nın ibadete açılması üzerinde durmuştur.

Üstad, “Genç’ler! Ayasofya açılacak, bu gün mü, yarın mı bilemem? Türk’lüğün bu topraklar üzerinde ebediyen kalmasında şüphesi olanlar, ancak Ayasofya’nın açılmasında şüphe duyanlardır.

Ayasofya’yı kapalı tutmak bu toprağın üstündeki otuz milyon -şimdilerde seksen üç milyon- altındaki otuz milyar Türk’ün, semaları tutan lanetine hedef olmaktır.

Ayasofya’yı kapalı tutmak Allah’a sövmeye, Kur’ân’a tükürmeye, Türk Tarihini kubura atmaya, Türkün iffetini kirletmeye, Türk Milletini esir etmeye eş değerde bir suçtur.

Çığır açan mukaddesatçı bir gençlik. Önüne geçilmez bir sel! Bekleyin gençler, her yağmurun arkasında bir sel vardır. Kim bu selin sürüklediği bir saman çöpü olmak istemez?. Gençler, bekleyin biraz daha rahmet kabaran akını durdurulamayan mukaddesatçı gençlik bir sel... Gençler, kayaları biçecek ,ormanları tıraş edecek bir sel bu sel yakındır... “Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes, Ey kahpe rüzgar artık nereden esersen es.”

Merhum, Üstad Necib Fazıl Kısakürek ile, Merhum dava adamı, Osman Yüksel Serdengeçti, her iki çile ve dava adamı Ayasofya’nın ibadete açılacağına Allah’a ve Resûlü’ne inandıkları gibi inanmışlardı. Her ikisinin de ebediyete intikallerinin üzerinden otuz yedi’şer yıl geçmiş bulunmaktadır ve hâlen Ayasofya ibadete kapalıdır. İnşâ Allah! Ruhları Mele-i âlâ’da ferehnâk olup sadece, alem-i manada, Ayasofya’nın hâlâ, ibadete kapalı olduğundan muazzebdirler.

Aziz Üstadım. Sizin, “Mukaddesâtçı Gençlik,” diye tavsîf buyurduğunuz o gençlerden birisi bu satırların yazarıdır. Bir diğeri, hâlen, Türkiye Cumhuriyeti’nin Reisi Cumhuru, diğerleri de devletin çok önemli üst makamlarında vazife görmektedirler. Hazindir, Ayasofya hâlâ, ibadete kapalıdır...