ALİ DAYI UZLETİ TERCİH EDİYOR!... (2 )

Önce, Asr-ı Saâdet’den bir misal. Müezzin-i Nebevî Ebû Abdullah Bila bin Rabâh-ı Habeşî radiya’llâhu anh Peygamber’imizin Peygamber olarak gönderilmesinin tâ bidayetinde Şeref-i İslâm ile müşerref olan ecille-i Ashâb’tan birisidir. (Ashabın ulu’larından, en şereflilerinden) Vâlidesi Benû Cumah ‘ın Cariyelerinden Hamâme’dir. Binaenaleyh kendisi müvelled’dir. (anadan doğma köledir.) Benû Cumah’dan Ümeyye bin Halef lâîni, gaddar ve zalim, Mekke’nin o can dayanmayan çok sıcak günlerinde bir gün bir gece aç ve susuz bıraktıktan sonra Hazreti Bilâl’i öğle üstü Ka’bi yakınlarındaki Batha’ya çıkarıp sırtüstü yatırıp ve göğsünün üzerine koca bir kaya parçası koydurup: İşte sen ya Muhammed’e kâfir olur, Lât ve Uzzâya taparsın. Yâhut ölünceye kadar bu hal üzere kalırsın,” diyerek işkence ettiği gibi boynuna ip takıp Mekke çapkınlarının eline teslim eder, onlar da Mekke etrafında dağ tepe demeden dolaştırıp eza ederlerdi. O, Syine, ciddetli azabın hararetini imanın tdına mezc ederek: “Ahede, Ahede,” der durur.” Allah bir, Allah bir,”diye tekrar ederdi. “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse- kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka.” (Nahl /16 /106) âyet-i Kerimesi mücibi, Sevgil Peygamberimiz, Ammar, Suheyb-i Rûmî, Yâsir, Sümeyye Bilâl gibi zalim ve mel’unların zulmüne ma’ruz kalanların kalblerinde iman mutmein olduğu halde, lisanlarıyla onların söylediklerini söylemelerine izin verdiği halde, Hazret-i Bilâl bu izin ve ruhsatla amel etmek yerine, onların ısrarlarına rağmen,lisanıila, asla küfrü telaffuz etmemişti. O, yine bu haldeyken bir gün Ebû Bekri’s- Sıddîk radiya’llâhu anh rastladı, tafsilatı siyer kitaplarında uzun uzun anlatılan çetin bir spazarlıktan sonra ne yapıp edip afendilerini razı ederek ve yerine diri, canlı, emniyyetli ve müşrik bir siyah köle ve üste önemli bir miktar para da vererek Bilâli azad edip kurtardı. Âilesiyle beraber kendisi de Hazreti Bilâl gibi, fitne ve imtihana, işkencelere giriftar olmuş olan Ammar bin Yâsir radiya’llâhu anhüma : diğer fitneye düçar olanlardan he biri müşriklerin istedikileri küfür ve şirk sözlerini söylediler. Yalnız Bilâl söylemedi.

Bilâl-i Habeşî radiya’llâhu anh, Sıddık-ı A’zam Efendimizle yaşıt idi. Ve Resûl-i Ekrem sala’llâhu aleyhi ve selem Efendimiz’in hazînedarlık hizmetini ifa ederdi. Ezan-ı Muhammedî meşru’ olduğu günden i’tibaren Peygamber’imizin son anlarına kadar, seferde ve hazarda hp ezan okumuş ve hicret zamanında Peygamber’imiz tarafından kendisiyle Ebû Ubeyde bin el- Cerrâh arasında kardeşlik te’sis buyrulmuştu. Peygamber’imizin katıldığı bütün gaza’lara iştirak etmiş, her ma’nâ’ca âşık-ı zât ve kemâlâtı olduğu Habîb-i Hüdâ VE Resûl-i Müctebâ aleyhi efdalü’t- tehâyâ Efendimiz â’lâ-yı İlliyyîne intikal buyurduktan sonra artık Medine-i Tâhire’de kalmaya tahammül edememiş ve kemâl-i Muhabbetindenh civâr-ı kudsî-medâr-ı risâlet penâhî’yi terketmekte muztar kılmıştır.

Hazreti Sıddık-ı Ekber berâber kelması için çok ısrar etmiş ise de: “Eğer sen beni Allah için âzâd ettinse bırak istediğim yere gideyim. Yok, eğer kendin için âzâd ettinse beni yanında alıkoy.” Cevabını almış ve bunun üzerine istediğin yere git buyurmuştur. O da cihadı ezana tercih ederek Şam cihetine gitmiş ve (20) sene-i Hicriyede âlem-i Rıdvan’a intikal eylemiştir.

Vefatı anında ölümün acısını Rabbine kavuşma halavetiyle mezc etmiştir.Son vakietlerinede haremi, “Vâ Kerbâh!”= Vay başımıza gelenlere,” diye feryad ederken, kendisi “Vâ Tarabâh” =sevincini izhar eder,”Yarın sevgililerime, Muhammed (salla’llâhu aleyhi ve sellem) ile hizbine kavuşacağım.” Derdi. Mübarek kabri Dimeşkı’ş- Şam’dadır. Hazreti Ömer radiya’llâhu anh’in Şam’ı teşriflerinde bir kere ezan okumuş ve bütün Mücahidin-i Sahabe’yi yâd-i girîzân-ı mâzî ile ağlatmıştır. Allah ona rahmet eylesin ve ondan razî olsun...)

Hadis şarihlerinden ba’zılarının yukarıdaki izahlardan farklı rivayetleri de vardır; Şöyleki, Bilâl-i Habeşî radiya’lâhu anh, Resûl-i Ekrem Efendimizin ebediyyete intikalinin akabinde Cihadı tercihen, Şam civarına hicreti, Medine’yi terki tercih etmişse de Halife Ebû Bekr es-Sıddîk Efendimizin ricasını kırmayarak, Hazreti Ömer Efendimizin hilafet günlerine kadar Medine’de kalmış ve Hazreti Ömer Efendimizden izin alarak Şam civarına hicret etmiştir. İslâm ile ilk müşeref köle’ler bahsinde, Hazreti Bilâl-i Habeşî hakkında ayrıca şu kısa izah de verilmiştir.: “Bilâl-i Habeşî evela, Habeşe’ye, sonra Medine’ye hicret edip bu çok sevimli sima sefer ve hazerde Resûl-i Ekrem’in maiyyetinden hiç ayrılmamıştır. Bedir’den i’tibâren bütün gazâ’larda hazır bulunmuştur. Hazreti Ömer: Ebû Bekr, Seyyidimizdir (Efendimizdir.) ve bir Seyyidimizi âzâd etmiştir, der idi. Hazreti Bilâl, İrtihal-i Nebeviyye’den sonra hiç ezan okumamıştır. Yalnız bir kere Medine’y Kabr-i Saâdet’ ziyarete geldiğinde, Medineli Ashab’ın umûmî arzûsu üzerine bir sabah ezanı okumuş, herkes Asr-ı Saâdet’i yâd ederek ağlamaya başlamıştı. Bir rivayete göre, kendisi de aynı te’essüre tutularak ezanı ikmâle (tamamlamaya) muktedir olamamıştır. Hicret-i Seniyye’nin yirminci sernesi irtihal etmiştir, vefatında altmış küsûr yaşındaydı...

Resûl-i Ekrem’in ebediyyete irtihal ve intikal etmesi üzerine, nasıl ki, Bilâl-i Habeşî radiya’llâhu anh Efendimiz Medine’ye sığamamış, Şam civarına hicret etmişse, Merhum, Ali Dayı da Vâris-i Nebî, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî, (K.S.) Efendi Hazret’lerinin ebediyyete irtihali ve intikalı üzerine, Ziyarethaneye, Kısıklı’ya, Apartmanlara sığamamış, insanlardan, günlük hayattan uzak bir yerde uzleti aramıştır.

Alemdağı ve Göz Dağından sonra, İstanbul’un en yüksek üçüncü Tepesi, Büyük Çamlıca, o yılarda, “Kuş Uçmaz, Kervan Geçmez,” bir yerdi . Kuzey tarafından, TARİHÎ Yarımada, Pera (Beyoğlu), Boğaziçi, Üstad Necip Fazıl’ın ta’biriyle “Gümüş’den bin mangal gibi,” görünürdü. Güney’inden, Kadıköyü, kısmen Üsküdar, Çepeçevre, Marmara ve Prens adaları, Kuzey doğusundan,Ufuk ötesi ova’lar bu ovalara serpiltilmiş, Ümraniye, Dudulu, Sarıgazi, Samandıra ve Yenidoğan az nüfuslu küçük köyler. Büyük Çamlıca Tepesi’nin Doğusu, “Çakal Dağı,” buralarda geceleri çakal bağırmalarından başka ses duyulmazdı.O yıllarda, Büyük Çamlıca Tepesi’ne vasıtalarla çıkılamazdı, yol yoktu. Devlet Meteoroloji Dairesi’nin hava durumunu, ışıkla bildirilendirme İstasyonu vardı, Bayezid Kulesiyle birlikte Buradan da hava durumunu bildiren bu istasyonda, Mavi ışık, hava açık, Yeşil ışık, yağmurlu, kırmızı ışık, kar ve don olacak demekti.Buradaki teknisyenlerin nöbet değişimleri için, Arazî Cipleri kullanılırdı. O yıllarda, Büyük Çamlıca Tepesinin güney eteklerinde, Şehzâde Yusuf İzzeddin Efendi köşküyle, Selami Ali Cami’i ve Türbesinden başka hiç bir bina bulunmuyordu.

 (Ali Dayı, Büyük Çamlıca Tepe’sinin zirve noktasına bir gece kondu oturtturmuştu.)