AYASOFYA (11)

LOZAN ANTLAŞMASI : Birinci Cihan Harbine fiîlen dahil olmadığımız halde, Almanlarla birlikte hareket ettiğimiz, itilâf devletlerine karşı harp ilân ettiğimiz için, Devletimiz de Almanlarla birlikte mağlup sayıldı. İttifak devletlerine karşı savaşmış veya savaş ilân etmiş otuz iki devletin katıldığı Paris Barış Konferansı 18 Ocak 1919’da toplandı. Konferansın karar mercii, İngiltere, Fransa, İtalya, Amerika ve Japonya Başbakan’ı ve Dışişleri bakanlarından oluşan on’lar konseyi idi. Kurtlar sofrası kurulmuş, Osmanlı Devlet-i Âliyesini bölüp parçalayıp, tarih sahnesinden tamamen silmek için kararlı olan itilâf  devletleri, Osmanlı Devletine zorla dikte ettikleri şartlarla, 10 Ağustos 1920 tarihinde, Osmanlı Devlet-i Âliye’nin idam fermanını imzaladılar. Bu anlaşmanın şartlarını ileri sürerek, Yunan Palikaryasını, önce İzmir’e ardından da Ankara-Polatlı’ya Anadolu’muzun pek çok şehrinde üzerimize saldılar. Bilahare ödeyeceğimiz, ağır bedellerle, kudurmuş köpeklerini geri çektiler. Palikarya’nın hiç bir askerinin burnu bile kanamadan İzmir Limanında bekletilen gemilerle Yurdumuzu tamamen terk etmesinden sonra, Yunanistan’ın talebi üzerine, itilâf devletlerinin araya girmesiyle, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya’da mütâreke imzalanmıştır.

Kurtuluş Savaşımız sonrasında müttefikler, İngiltere, Fransa ve İtalya, Mudanya Mütârekesinin hemen ardından, 27 Ekim 1922’de, İstanbul ve Ankara hükûmetlerine, yaptıkları, bir davette, barış  görüşmelerinin Lozan’da başlayacağını bildirdiler. Bu teklif, Ankara’da, Büyük Millet Meclisinin toplantılarında tepkilere yol açtı. Tartışmalar devam ederken, Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekili, Rıza Nur, Hüseyin Avni Ulaş ile yetmiş yedi arkadaşı verdikleri bir teklif ile Osmanlı Devleti’nin sona erdiğinin karar altına alınmasını teklif ettiler. Böylece 1 Kasım 1922’de kabul edilen bir kanunla saltanatla halifelik birbirinden ayrıldı ve saltanatın kaldırıldığı ilân edildi.

TBMM’ni temsîlen Lozan Barış Antlaşması müzakerelerini yürütecek delegasyon şöyle belirlenmişti: Mudanya Mütâkesi müzakerelerinde başarılı olduğu ileri sürülerek, Yusuf Kemal Bey, (Tengirşek) hariciye vekilliğinden istifa ettirilerek yerine İsmet Bey, (İnönü), hariciye vekili ve baş delege oldu. İkinci delege Rıza Nur, delege Hasan Saka (İktisad eski vekili), ayrıca bu delegasyona yardım edecek çok geniş bir danışmanlar grubu oluşturulmuştu. Celal Bayar, Zekai Apaydın, Lemi Saltık ve Zülfü Tiğrel, Hariciye vekaletinden, Münir Ertegün, Yusuf Hikmet Bayur, Tevfik Bıyıkoğlu, Tahir Taner, Şükrü Kaya ve Fuat Ağralı... 

LOZAN ANTLAŞMASI : İmzalandığı tarihten beridir, hep tartışılmıştı; bazıları, Yeni Türk Devleti, Cumhuriyet’in kuruluş belgesi, tapu senedidir, demiştir. Karşı taraf, bu antlaşma, Devlet-i Aliyemizin, Medeniyetimizin, Millî ve manevî değerlerimizin, bizim için, İslâm’ın, Hilâfetin, idam fermanıdır. Bu antlaşma ile, bir zamanlar hükümran olduğumuz sekiz milyon kilometre kare topraklardan çekildik, 783.562 kilometre kareye hapsedildik. Türk-Yunan sınırı Meriç Nehri boyunca Edirne’nin varoşlarına kadar dayandı. Suriye’yi, Irak’ı, Mısır’ı, Sudan’ı Libya’yı, burnumuzun dibindeki Ege Adalarını, (12 Ada) hatta bazı şartlarla, Hatay’ı, İskenderun’u bıraktık. Kitaplar yazıldı, “Lozan zafer mi, hezimet mi ?”

LOZAN ANTLAŞMASI İLE AYASOFYA’NIN NE MÜNASEBETİ VARDIR, DENİLEBİLİR ?...

24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşmasında, taraflar, konferansa Türkiye ile birlikte sekiz devlet görüşmeci olarak davet edildi. Bazı devletlerin de boğazlar ve ticaret meseleleri ele alındığında toplantılara katılmaları öngörülmüştü. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemci olarak Konferansa katılacaktı. Katılımcılar, çağrı yapanlar, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, bütün görüşmelere katılanlar (Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat- Sloven Devleti (Yugoslavya)... Gözlemci Birleşik Amerika, boğazlar statüsü için, Sovyet Rusya, Bulgaristan, ticaret sözleşmeleri için katılanlar, Belçika, Portekiz...

Lozan Antlaşması, tek bir metin olmayıp, esas antlaşma ile ona ilâve on yedi ayrı protokol ya da sözleşmeden ibaretti. Bu maddelerin hiç birisinde ve hiç bir yerinde Ayasofya’ya atıf yoktu. Oysa ki, müstevliler, konferansın hemen başında, “olmazsa olmaz,” üç şart ileri sürmüşlerdi. Başta baş delege İsmet Bey olmak üzere, Türk Delegasyonu, “Bu maddeleri biz kabul etsek bile, bugünkü tarz-ı teşekkülü ile, TBMM aslâ kabul etmez. Formül arandı, antlaşma metnine geçirilmemesi, açıklanmaması, ya da zamana bırakılması formülleri üzerinde duruldu. Müttefikler adına başrolde, İngiltere Dışişleri Bakanı, Lord Gurzon konferans başkanı, Fransız delegesi, Massigly genel sekreteri olmuştu. Lord Gurzon, bu şartların bu konferansın olmazsa olmaz şartı olduğunu, gizli kapaklı kalamayacağını hele hele, zamana bırakılamayacağını söylüyordu. Tartışmalar o kadar hararetlendi ki, Lord Gurzon Lozan’dan ayrıldı, ülkesine döndü, görüşmeler de kendiliğinden sona erdi. İnönü ve Türk delegasyonu da ülkeye döndüler. Bu sürede neler konuşuldu, hangi hususlarda bir anlaşma yapıldı, açıklanmadı. 23 Nisan 1923’de ikinci toplantı başladı, çetin müzakerelerden sonra, tam anlaşılamayan bazı hususlar, ileride yapılacak müzakerelere bırakılarak, antlaşma imzalanmıştır.

Aslında, Lozan’da çetin tartışmalara sebebiyet veren, şartlar, daha önce akdedilen Sevr, muahadesi ve Mudanya Mütârekesinde de en fazla tartışılan mevzu idi.

Lozan Antlaşmasının, şartları veya gizli maddeleri nelerdi, ehemmiyeti nedir? Sırasıyla:

1) İstanbul, (Kostantiniye) Âsitâne, pây-i taht, başkent-başşehir, olmaktan çıkarılacak.

2) Hilâfet kaldırılacak.

3) Ayasofya kesin olarak ibadete kapatılacak, cami olmaktan çıkarılacak, kilise olarak açılamasa bile, ya boş tutulacak ya da müzeye tahvil edilecek.

Kostantiniye, bir çağı açıp bir başka çağı kapatan, Orta Çağı, Orta Çağ zihniyetini tarihin çöplüğüne gönderen, Sultan Fâtih tarafından fethedilince, İslâmbol, İstanbul, isimlerini almıştı. Fetihle birlikte, Bursa ve Edirne’den sonra, Devlet-i Aliyye-i Osmânî’nin üçüncü başşehri olduğu için, Âsitâne, Pây-i Taht isimleriyle de anılmaya başlandı.

Ebû’l-Fethi ve’l-Megâzî, Fatih Sultan Muhammed Gâzî, Hazret’leri, İstanbul’u Fethetmekle, Bizans’ın, Doğu Roma’nın kalbine hançerini saplamış, fethin sembolü ve kılıç hakkı olarak, Ayasofya’yı kıyamete kadar cami olarak vakfetmekle, asıl öldürücü darbeyi vurmuştu. İstanbul’un, ebed-müddet cihan devleti, Devlet-i Aliyye-i Osmânî’nin ebedi Başkenti olması, darbe üstüne bir darbe olmuştu. 16.Asrın ilk çeyreğinde, 1917 Yavuz Selim Han’ın Mısır’ı fethi üzerine, Memluk Sultanı’na bağlı, Mekke-Medine Emirlileri de kendi rızalarıyla Osmanlı Devlet-i Aliyye’mize katıldıkları için, Yavuz Selim Han, Mukaddes Emanetleri, İstanbul’a getirmiş, Osmanlı’nın Başkenti artık hilâfetin de merkezidir. Yavuz Selim Han’dan itibaren, Osmanlı Pâdişah’larının, “cihan hükümdarı,” unvanlarının yanında bir unvanları daha oldu. “Halîfetü’l-Müslimîn,” (bütün Müslümanların halifesi) İstanbul’un fethinden itibaren, Ön Asya’yı Hristiyanlaştırmak, İstanbul’u yeniden, Kostantiniye olarak Bizans’ın, Doğu Roma’nın merkezi, başkenti, Ayasofya’yı tekrar bütün Hristiyan Alemi’nin baş kilisesi, en büyük kilisesi yapma hayalleri sukut etmiş, rüyaları ebediyen dumura uğramıştı.

1839 Tanzimat, büyük mason büyük Mustafa Reşid Paşa öncülüğündeki, Tanzimat Fermanı veya Gülhane Hattı Hümâyunu, 1.ve 2.Meşrutiyet, 31 Mart Vakası, İttihad ve Terakkî Çetesi, Hareket Ordusu, Abdülhamid Han Hazretlerinin tahttan indirilmesi... Kukla padişah, vukufsuz, dirayetsiz paşalar, devletimizi inkıraza sürükledikleri için, gizli-âşikar her şarta boyun eğdik. Daha mütâreke ve sulh müzakereleri başlamadan, 01 Kasım 1922 tarihinde, saltanatı hilâfetten ayırarak Saltanatı lağvettik. Hilâfet makamının bütün salahiyetlerini alarak, sadece, Halîfetü’l-Müslimîn unvanını kullanmasına izin vererek, TBMM, Abdülmecid Efendi’yi halife olarak seçti ve bunu resmî bir tebliğnâme ile kendisine tebliğ etti.

Lozan Antlaşmasının imzalanmasının üzerinden, iki ay, on dokuz gün geçmişti ki, 13 Ekim 1923 günü İstanbul başkent olmaktan çıkarıldı, Ankara yeni başkent ilân edildi. Dayatılan üç şarttan birisi yerine getirilmişti.

Abdülmecid Efendi, TBMM’nce halife seçildikten bir yıl, üç ay, on dört gün sonra, Cumhuriyetin ilânından dört ay, beş gün sonra, 03 Mart 1924 tarihinde, hilâfet kaldırılmış, Halife Abdülmecid Efendi, ailesi, o ana kadar yurdumuzu henüz terk etmemiş, hanedan mensupları, gece yarısı, Çatalca İstasyonunda trene bindirilerek, bir daha dönmemek üzere, sürgün edilmişlerdir. Böylece Lozan’ın ikinci şartı da yerine getirilmişti. Lozan Antlaşmasının en önemli ve üçüncü şartı, Ayasofya’nın ibadete kapatılması, cami olmaktan çıkarılması, mümkünse derhal kiliseye tahvili, değilse, tasvirler ve freskler meydana çıkarılmış olduğu halde, boş bırakılması veya, müzeye tahvil edilmesi... Bu şart fiîlen 1932’de, sözde hukuken 1934’de yerine getirilmiştir.

Merhum Menderes, merhum Demirel, merhum Özal, bence samîmî olarak Ayasofya’yı ibadete açmak istediklerinde, müstevliler acaba hangi bedeli önlerine koydular. Bütün mesele, bu sorunun cevabını bulmaktır... Bu yazının daha geniş bir tahlilini yapmak, Lozan’ın üçüncü şartının, diğer şartların yerine getirilmesinden yaklaşık, sekiz yıl sonra yerine getirilmesinin sebebi neydi? Bütün bunların daha geniş bir objektiften bakarak tahlilini yaparak, şimdilik, Ayasofya dosyasını kapatacağız. İnşâ Allah!...