YİNE KIBRIS
Attila CENGİZ
Türkiye yeni bir Kıbrıs paketi ile uluslararası camiayı etkilemek ve soruna çözüm bulmak amacıyla inisiyatif almak istiyor. Tabii Rum tarafı da, amacı her halükarda Kıbrıs'ın tamamını almadığı sürece her türlü çağrıya kapalı olduğuna dair temel stratejisinde değişiklik yapmadığının belirtisini, tekrar devlet başkanları aracılığı ile verdi.
Kıbrıs sorununun çözülmesinde anahtar Doğu Akdeniz' deki uluslararası çıkarların ve adadaki ulusal çıkarların, uluslararası hukuk düzeninde bağdaştırılmasıdır. Kıbrıs Türklerinin kazanımları koruyamadığı bir yapılanmada yer almaları, geçmişte Rumlarla iç içe oldukları dönemde yaşadıkları acıları yeniden yaşamalarına yol açacaktır. Bu bilinçle, onurlu ve kararlı bir yol izlenmelidir. Kıbrıs sorununun çözümünde AB' ye tutkulu bir yaklaşımın yerine, rasyonel bir yaklaşımın, Kıbrıs Türk'ünün birliğinin korunduğu modelin Kıbrıs Türk'üne çok daha yarar sağlayacağı kesindir.
1960 anlaşmaları Enosis ve Taksim'e karşı olmanın yanı sıra, her iki garantör ülkenin (Yunanistan ve Türkiye) beraber üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara Kıbrıs'ın da üyeliğini önleyen bir çerçevede imzalanmıştır. Ayrıca, AB üyesi olan Yunanistan ve İngiltere'nin de yapılan bu üyelik müracaatına garantörlük anlaşmaları çerçevesinde kaşı çıkmaları gerekmektedir. Rumların uluslararası anlaşmalara bu konudaki gerçeklerle temayüllere aykırı bir biçimde tek taraflı olarak ve Kıbrıslı Türklerin adadaki eşit siyasi hakları ile temel hak ve özgürlüklerini dikkate almadan AB üyeliklerinin kabul edilmesi, dolaylı olarak Yunanistan' la entegrasyon manasına gelmektedir.
Eşitlik ve egemenliği kabul edilmemiş KKTC'nin ve dünyada kendisini resmen tanıyan tek ülke olan Türkiye'nin de kabul edilmediği bir AB çerçevesinde, Rumların bu şekilde tam üyeliğe alınması uluslararası hukuka da aykırı bir durumdur. Türk askerinin adadan çıkması ve adaya AB üyesi askeri gücün yerleşmesiyle Kıbrıs'ın Türkiye açısından stratejik önemi negatif özellikler taşımaya başlayacaktır. Hâlbuki Yunanistan 1964'te, yani Türkiye' den 10 yıl önce adaya asker çıkarmıştır. AB üyeliğine kabul edilecek Kıbrıs Rum Kesiminin talep ettiği ise, bütün ada adına tam üyeliğe geçmek ve "Benim üyem olan bir ülkenin yarısını sen işgal ediyorsun, buradan derhal çık!" diyecek AB ile Türkiye' yi karşı karşıya getirmektir. Bu durumda Rumlara göre, Türkiye'nin garantörlüğü otomatik olarak düşecek ve Kıbrıs bütünüyle AB ülkesi olacağından müdahale bir yana, Türkiye adadaki askeri gücünü de geri çekmek zorunda kalacaktır.
Yakında, uluslararası anlaşmalara ve hukuka aykırı olarak, Kıbrıs'ın Türkiye'nin bulunmadığı AB' ye tam üyeliği neticesi, Türk vatandaşları adaya vizeyle giderken Yunan vatandaşlarının serbest dolaşım esas olduğundan sadece Rumlar değil, Yunanlılar da adaya yerleşmeye başlayacak ve bu gelişmeyi de hiç kimse durduramayacaktır. Ayrıca, tam üye olmayan Türkiye üçüncü bir ülke konumunda olacağından ve Türkiye'nin sahip olduğu haklar zaman içinde yok kabul edileceğinden dolaylı olarak Yunanistan ile ilhak gerçekleştirilecektir.
AB ve batı, bugüne kadar ne Türkiye'nin ne de KKTC'nin haklarını korumaya yönelik bir girişimde bulunmuştur. AB, Yunanistan'ın adayı ilhak gayretlerine doğrudan veya dolaylı olarak arka çıkmış, Türkiye'nin adadaki ahdi hukukunu ve haklarını göz ardı ederek, Kıbrıs'ta Enosis'e razı olması için ona ağır baskılar yapmıştır. Kıbrıs konusunda hem savcı, hem hâkim, hem de jüri konumuna bürünen AB ve Yunanistan'ın müdahaleci tutumuyla bütün parametreler değişmiştir. Problemin çözümü için adada ve Ege' de Türkiye ile Yunanistan arasında bir çözüme ulaşılması, bir tarafın diğer taraf üzerinde egemenlik kurmaması, her iki tarafın ayrı egemenlik haklarının korunması, iki bölgeli bir sisteme geçilmesi, Türkiye ve Yunanistan'ın bütün adada etkili bir garantörlük anlaşması imzalaması gerekmektedir. Kıbrıs sorunu, özellikle Doğu Akdeniz' de güçler dengesini, AB'nin genişlemesini ve Türk - Yunan ilişkilerini bu kadar yakından ilgilendirdiğine göre, Türkiyesiz bir AB' de düşünülemez. Rumların tek taraflı ve Londra - Zürih Anlaşmaları'na aykırı olarak AB' ye kabul edilmesi ve KKTC'nin de AB' ye kabulü durumunda bile Türkiyesiz bir AB'de düşünülmemelidir. Londra - Zürih Anlaşmaları orta yerde dururken Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye'nin Kıbrıs' ta mevcut garantilerin devamını sağlayan, Türk - Yunan dengesini koruyan, adadaki iki tarafın eşit statüsünü kabul eden, uzlaşmaya dayalı yeni bir ortaklık oluşturulmasına yönelik bir siyasal anlaşmaya varılmasını arzu ettiği ifadesi vurgulanmalı ve ısrarcı olunmalıdır.
Sonuç alınamasa ve yüzlerce yıl sürse dahi! Haklı olan hakkını savunmasını da bilmelidir.
Hakkaniyetle!
Yorumlar