YUNANİSTAN-TÜRKİYE
Attila CENGİZ
Piyasa büyüklüğünün göstergesi olarak Yunanistan nüfusu, 1975-1980 yılları arasında Topluluk nüfusunun ortalama %3.6'sına eşitti. Yaş grupları itibariyle aktif nüfus denen ve bir ekonomide işgücü temsil eden 15-64 yaş arası nüfus, 1980 yılı Yunanistan nüfusunda %63.9'luk paya sahipti.
Yunanistan'ın 1975-1980 döneminde fert başına düşen milli geliri, AT(9)' un ortalama %55.4'ü civarındaydı ve 1975'den 1980'e kadar sürekli bir atış göstermiştir.
Türkiye'nin GSYİH'sı, ise, 1982-1987 döneminde AB GSYİH'sının ortalama %1.92'sine eşittir. Böylece, GSYİH'yı dikkate aldığımızda piyasa büyüklüğü bakımından Türkiye, AB karşısında Yunanistan ve Portekiz'i geçmektedir. Nüfusunun, AB'nin toplam nüfusuna oranı diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksektir ve bu oranın geleneksel aile yapısından dolayı sonraki yıllarda artmaya devam edeceği düşünülmektedir.
Nüfus seviyesinin yüksekliği, bir ülkede üretilen mal ve hizmetleri satın alacak talep yönünden önemli olabilir fakat AB, Türkiye'deki yüksek nüfusun işsizliğe neden olacağı fikrini daha ön planda tutmaktadır. Çünkü, 15-64 yaş arası aktif nüfusun toplam nüfus içindeki payı %58,1'dir ve arkadan %37,6'lık yüksek bir paya sahip 0-15 yaş grubu gelmektedir. Türkiye'de fert başına gelir AB (12)'nin sadece %30,9'unu oluşturmaktadır.
Yunanistan'ın AB'ye tam üyelik öncesi 1973-1980 döneminde en düşük büyüme hızı -%3,6 ile 1974 yılında görülmüştür. Tam üyelik öncesi 8 yılda Yunanistan toplam %31,8 büyüme gerçekleştirmişken, Türkiye AB'ye tam üyelik başvurusu öncesi 8 yılda %38,8'lik bir büyüme gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla bu konudaki en yüksek büyüme rakamı Türkiye tarafından elde edilmiştir.
Türkiye'nin cari işlemler bilânçosundaki açıkları ise, 1987 yılında azalmış olsa da 8 yıllık dönemde bilânço hiçbir yıl hiç fazla verilmemiştir. Ancak yine de, Türkiye'nin cari işlemler bilânçosu açığı, diş ticaret bilançosunun açığına göre daha düşüktür. Bunun nedeninin, Türkiye'de döviz kazandırıcı işçi dövizi gelirlerinin ve turizm gelirlerinin önemli yer tutması olabileceği düşünülmektedir.
Yunanistan'daki işsizlik oranı, petrol krizlerinden sonraki yıllarda iktisadi büyümenin düşmesinin istihdamı olumsuz bir şekilde etkilemesi sonucu yükselmiştir. 1980 yılında %2,8 ile en yüksek seviyede yaşanmıştır.
Türkiye'nin 1978 - 1987 döneminde işsizlik oranı, sürekli artmıştır ve ortalama %15,2 civarında gerçekleşmiştir. Ancak, Türkiye'de işgücünü katılanların mutlak rakam olarak yıldan yıla artığı dikkate alınırsa, işsizlik oranı oransal olarak değişmese bile işsiz sayısının mutlak rakam olarak artacağı da unutulmamalıdır.
Yunanistan'ın üyeliğinin ilk yılları ihracat açısından da kritik olmuştur. AB'ye üyelik sonrası yıllarda ihracat önemli ölçüde düşüş göstermiş bu durum ithalat artış ile birlikte diş ticaret açıklarının da artmasına neden olmuştur. Fakat 1980'li yıllarda Yunanistan pazarına ticari ve direkt olarak önemli yatırımların yapıldığı ve birçok küçük ve orta ölçekli firmanın pazara girdiği görülmüştür.
Sonuç olarak, 1981 yılında Yunanistan'ın AB' ye üye ülke olarak katılımı, ülkenin kurumsal, ekonomik ve sosyal hayatında hızlı ve önemli değişikliklere yol açmış ve 1980'lerin başından itibaren, genel ekonomi üzerinde önemli etkilerin yaşanmasına neden olmuştur. AB' ye girişte tarifeli ve tarife dışı engellerin kalmasıyla haber oluşan yoğun rekabetin baskısını göğüslemek, makroekonomik ve yapısal dengesizliği kontrol altına almak için stabilizasyon programlarına baş vurulmuş, sert tedbirler alınmıştır.
Aslında, Türkiye'nin AB ile girdiği GB sürecinde AB'den kamu bütçesine finansal destek sağlamaktan daha çok, gelir kaybına uğradığı bilinmektedir. 1996 yılında girilen GB nedeniyle, Türkiye'nin dış ticaret üzerinden sağlamış olduğu gümrük vergisi gelirleri azalmıştır. Yapılan bir araştırmada GB' ye katılma nedeni ile Türkiye'nin tarife gelir kaybının, milli gelirin %1,4'üne ulaştığı, bir başka çalışmada ise gümrük vergisi gelirindeki yıllık azalmanın 2.5 milyar dolar olduğu hesaplanmıştır.
Bütün bu gelişmeler, başlangıçta büyük benzerlik ve yakınlık gösteren Yunanistan ile Türkiye arasındaki farkın nispeten artmasına yol açmıştır. Bu durum, başta enflasyon oranları, bütçe açıkları ve faiz oranlarının kriterlere uygun bir hale getirilmesi için, Türkiye'de uygulanan istikrar programlarına devam edilmesini gerektirmektedir.
Sanki bir yerlerde bir şeyler aksıyor gibi! Değil mi?
Yorumlar