Bir Japon, İstanbul'da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylüyor:
Türkler'in evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar.
Siz oturmadan kimse oturmuyor.
Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor.
En iyi yere sizi oturtuyorlar.
Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor.
Zorla her yemekten tattırıyorlar.
Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor.
Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor.
Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor.
Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor.
Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor.
Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor.
Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor.
Herkes arabasını üstünüze sürüyor.
Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, sövmeler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.
Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu işi çözemedim...
Delilik yer çekimi gibi, sadece hafifçe dokunmalısın, cümlesi olayı kendince özetliyor. Her 3 kişiden birinin ruh sağlığının bozuk olduğu bulgular mevcut. Dünya Sağlık Örgütü, eğer önlem alınmazsa 2020 yılında dünyanın en büyük sağlık sorununun depresyon olacağını söylüyor. Depresyon ve depresif belirtiler tedavi edilmezse bütün toplumu etkiliyor.
Geçen yılın verilerine göre Türkiye’de Mart 2011 itibarıyla aktif olarak çalışan 1625 ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı bulunuyor.
-Türkiye’de nüfusun yüzde 18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçiriyor. Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı yüzde 11.
-Ruhsal hastalığı olan 6 kişiden sadece 1’i yardım arıyor.
-Kardiyovasküler hastalıklardan sonra yüzde 19 ile ikinci sırada psikiyatrik hastalıklar bulunuyor.
-Hastalara ayrılan yatak sayısı ise toplam 7 bin 356.