Haramın içeriğinde, doğruluk, dürüstlük yoktur; Haram lokma yiyenin ibadeti ve duası kabul olmaz

Haramzadelerin giderek çoğalması hayra alâmet değildir. Haramzadeler, toplumun bütün katmanlarında ve her meslek dallarında vardır. Kul hakkını yiyenler, Devletin malını mülkünü, parasını çalanlar, zimmetine geçirenler. Özetle Her türlü haksız kazanç sağlayanlara HARAMZADELER denir. Garibin gurabanın hakkını gözetmeyenler, “devlet malı deniz yemeyen domuz” diyenler, nüfus ticareti yapanlar, Alavereciler, dalavericiler vurguncular, talancılar, hortumcular ve dolandırıcılar. vsr say say bitmez 

Yapılması, kullanılması, yenilip içilmesi dinimizce kesin olarak yasak edilmiş şeylern tamamına HARAM  denir. İçki içmek, kumar oynamak, zina yapmak, adam öldürmek, gıybet ve iftirada bulunmak, ırza geçmek tecavüz, yalan söylemek iftira atmak gibi.

Malesef toplumumuzda öyle kişiler vardır ki yediği içtiği haram dır.

Hazreti Ömer, Halifelik döneminde İslâm dünyasında adaleti egemen kılmış, büyük dedesi gibi adalet ve basiretli bir yönetim sergilemişti. Ne yazık ki, büyük Dedesi 40 yaşında iken kendisine karşı olanlar tarafından bin dinar verilerek hizmetçisine zehirletip öldürülmüştü. Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Hz. Ömer, bin dinarı geri almış, devlet hazinesine koymuş, serbest bırakmış ve öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.

Hazreti Ömer, Devlet Başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet konusuna büyük özen göstermiş ve önem vermiştir. Örneğin, gece çalışmaları için iki ayrı kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleri konularındaki notları değerlendirmede, diğerini de devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Özel işlerine ilişkin notları yazarken kullandığı kandilin yağ masrafını cebinden öderdi. 

Hz. Ömer, bir gün sohbetinde dedi ki;
Kardeşlerim, hesaba çekilmeden önce hesabınızı görünüz. Ölmeden tövbe edip, affınızı isteyiniz. Zira kıyamette mazeret kabul etmezler. Tövbe için, bugünden uygun gün yoktur. Ve yine dedi ki;
– Kişi, amelleriyle mahşer yerine gelir. İnsanların halleri, birbirine benzemez. Ne mutlu şu insanlara ki, çok azdır günahları. Ne yazık şunlara ki, Arş’a çıkar âh’ları…

Türkiye saldırı altındadır. Durumun vahametiyle orantılı tavır almak ve politikalar geliştirmek zorundayız. Naif ve boş açıklamalarla geçirecek vakit yoktur. Dolar bakınız bir iniyor bir çıkıyor DIŞ GÜÇLER in oyunu diyor ülkemizi yönetenler amenna ama bu doların gece 6.40 a fırlaması gündüz ise 5.85 e düşmesi emperyalist güçlerin bir oyunu olabilirmi? hele hele bu oynama anında gece vakti millet uyurken birileri acaba ZENGİN oldularmı:?

  Ekonomi kötüye gidiyor; borçlanma, üstesinden gelinemeyecek kadar yükselmişse bağımsızlığımız tehdit altına girer. Eğitim sisteminiz temellerinden bozulup sarsılmışsa milletimizin istikbali kararır. Milli Manevi ve Dini değerlerin içi boşalırsa kimliksiz bir toplum halini alırız. Bunların hepsi beka meselesinin hayati boyutlarıdır. 

Emperyalist Ülkelerin bizi kendi çıkarları için sıkıştırması, şartlar olgunlaşırsa da zayıflatmaya çalışması olağandır. İktidara düşen vazife, bundan şikâyet etmek değil; akıl ile meselelerimizi çözmek ve iç bünyeyi güçlendirmek olmalıdır; ortak değerler temelinde, üretimi ve yaratıcı düşünceyi teşvik etmek gerekir. 

Eskiden Köylü şehre gelir tedavi olacağı hastanedeki doktora işlerini gören tapu dairesindeki memurlara hediye babından köysel ürünlerden bir sepetin içine koyar hediye olarak sunardı Peki ama o sepetin içinde neler vardı şöyle bir bakalım ; 1kg kadar nohut 1kg kadar mercimek 1kg kadar fasulye 1kg kadar bulgur 1 bakraç yoğurt 1 kürük tere yağı 1kg kadar tulum peyniri 15-20 adet yumurta 1kg kadar badem yada ceviz  yaz günüyse sebze ve meyveler... Bazan bu hediyeye 1hindi yada horoz yada tavuk ilave edilirdi... Ama bir süre sonra o doktor yada memur bir iadeyi ziyaretle köylüye 1kutu kesme şeker 1 kutu sorma şeker ( AKİDE ŞEKER )1 havlu 1 kaç metre elbiselik kumaş vsr paket eder hediye ederdi Buna HEDİYELEŞME denmekteydi

Günümüzde ise HEDİYE denilen umde RÜŞVETİN ta kendisi olup çıktı bakıyoruz da başta belediyeler  olmak üzere bir çok kamu kurum ve kuruluşlarımız  kokuşmuş çürümüş her bir yanından dökülüyor... Haramzadeler kurmuşlar tezgahlarını şapur , şupur yarabbi şükür diyip harıl harıl yemekteler tüyü bitmedik yetimin hakkını...

Bu ahlaksız görgüsüz haramzadeler haram yemeyi o kadar aleni ve açıktan yapmaya başlamışlardır ki hayret edersiniz “İhtikar, vurgun, hırsızlık, suiistimal gittikçe yayılmıştı. Toplum inim inim inlerken, çalıp çırpıp çeşitli vurgunlarla zengin olanlar, devletin imkanlarını suistimal edenler çoğaldıkça çoğalıyordu. Bakın milli şairlerimizden Tefik FİKRET bir şiirinde HARAMZADELERE nasıl sesleniyor

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler! Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir,
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir!

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar,
Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar;
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.

Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını
Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini;
Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak:
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;
Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!…

Yiyin yiyin de şunu da unutmayın YEDİĞİNİZ HURMALAR BİR GÜN SİZİ TIRMALAR...