Kıbrıs Gazisi, Emekli Yarbay ve Yazar ATİLLA ÇİLİNGİR Röportajın 3. Ve Son Bölümünde, Yavru Vatan KIBRIS Üzerine Oynanan Oyunları Anlatıyor.


Oğuz Çetinoğlu: Emperyalist ülkeler, aynı soydan geliyor ve aynı kültürü paylaşıyor olmalarına rağmen, Irak ve Suriye’yi parçalara ayırmak ve her birinde 2 – 3 ayrı devlet kurmak için çalışıyorlar. Kıbrıs’ta farklı kökene ve kültüre mensup insanları bir devlet çatısı altında yaşamaya zorlamalarının sebepleri sizce nedir?   
Emekli Yarbay Atilla Çilingir: 
Öncelikle şu gerçeğin altını çizmek gerekir! Başını Amerika’nın çektiği emperyalist ülkeler ‘Arap Baharı’ adı altında Ortadoğu’da başlattıkları bölge halklarına daha çok özgürlük, demokrasi adı altında bu bölgedeki ülkelere karşı başlattıkları işgal operasyonlarının tek bir maksadı vardır: Bölgedeki petrol ve hidrokarbon yataklarına sâhip olmak, kendilerine biat etmiş parça devletçikler oluşturmak. Zâten bu sebeplerden dolayı Irak ve Libya işgal edilmiş, liderleri Saddam ve Kaddafi idam edilmiş, Suriye’deki diktatör Esad’a karşı yürütülen operasyonlar bugünkü noktaya gelmiştir.   
Emperyalizmin dünya imparatoru ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden şekil vermesi, yıllar öncesinden planlamış olduğu BOP’nin (Büyük Ortadoğu Projesi) gereğidir. Bu projeye göre Balkanlardan, Afrika’ya, Avrasya platosuna ve Ortadoğu’ya 22 ülkenin sınırları ve yönetimleri değişecektir.
Irak’ta, Suriye’de yapılan da budur. Onun için aynı soydan gelen, aynı kültürü paylaşan insanlar şu anda birbirlerini boğazlamaktadırlar!  
Kıbrıs’ta ki duruma gelince;                                                                                                                          
Burada aslında emperyalist ülkeler yine kendi menfaatlerine uygun senaryoları uygulamak istemektedirler! Onlara göre Kıbrıs’ta hiçbir şekilde Kıbrıs Türk Halkı, ayrı bir devletin sâhibi olmamalıdır! Bu adada Türkiye’nin ne kendisi olmalı, ne de garantörlük hakkı bulunmalıdır. Çünkü adanın stratejik konumu itibariyle, Ortadoğu petrollerini ve Akdeniz’i kontrol altında bulundurması gibi sebeplerle Kıbrıs’ta tek bir devlet olmalı; bu devlet de, emperyalist çıkarlara biat etmiş ve Hıristiyan âleminin içinde olan Rumlar olmalıdır. 
Sonuç olarak; adada Kıbrıs Türk Halkı’nın ve Türkiye’nin varlığı emperyalist çıkarlar önündeki en önemli engeldir. O sebeple Kıbrıs’ta; tek devlet, tek egemenlik ve tek millet olmalıdır.    
Bugün BMT’nin, AB’nin desteğinde Rum tarafının ve tabii ki Yunanistan’ın savunmuş olduğu ‘Birleşik Kıbrıs’ modeli; emperyalist ülkelerin bölge hâkimiyetlerine en uygun olanıdır. Bu da Kıbrıs’ta yaşayan insanları tek devlet çatısı altında yaşamalarıyla gerçekleşebilecektir. Ama burada unutulmaması gereken en önemli husus; böyle bir devlet yapısında Kıbrıs Türk Halkı’na tanınan haklar, sadece azınlık hakları ile sınırlı olabilecektir.    

Çetinoğlu: Kıbrıs’ta tek devlet oluşturmanın sebebiyet vereceği tehlikeler hakkındaki düşüncelerinizi detaylandırır mısınız?
Çilingir: 
1968 yılından beri devam eden Kıbrıs probleminin çözüm müzâkerelerinde; bir gün gelir de, adada tek bir devlet yapısı üzerinde anlaşma olursa! Adada Kıbrıs Türk Halkı’nın da sonu olacaktır. Çünkü böylesi bir mutâbakatta, AB’ye üye olan bir devlet’in garantörlük şemsiyesi de AB’ye ait olacağından, Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlük hakkı da olamayacaktır. Böyle bir son Kıbrıs Türk Halkı’nın adadaki güvenliğini ortadan kaldıracaktır. Ayrıca, kısa bir süre sonra Rum tarafının ekonomik gücü, nüfus fazlalığı ve politik uygulamaları sonucunda; Kıbrıs Türk Halkı, yıllar öncesinde olduğu gibi bütün kazanılmış haklarını kaybedecektir.  
Adanın Rum kesiminde son dönemde yaşanan ekonomik kriz kimseyi aldatmasın. Zira AB, Amerika ve hatta Rusya hiçbir zaman Rumların ekonomik yönden güçsüz kalmalarını istemezler. Zaten bu kriz de bu ülkelerin yapmış oldukları yardımlarla aşılmıştır.  
En nihayetinde Türkler, adada azınlık konumuna düşürülecek, ezilecek, katledilecek, canını kurtarabilenler adayı terk edecek ve Kıbrıs tam anlamıyla Hıristiyan batıya kalacaktır. Annan Planı bu neticeye ulaşmak için hazırlanmıştı.  

Çetinoğlu: Bu mahzurlara rağmen nasıl oldu da Kıbrıs Türkleri Annan Planı’na ‘Evet’ oyu verdiler?   
Çilingir: 
24 Nisan 2004 tarihinde Adada eş zamanlı olarak gerçekleştirilen Annan Planı Referandumu’nda Kıbrıs Türk Halkı plana, % 65 Evet, Rumlar ise; %75 oranında Hayır demiştir. Aslında Rumların Hayır demesi şaşırtıcı olmamıştır! Çünkü onların Kıbrıs konusunda maksatları çok açıktır: Devam eden müzâkerelerde ciddî bir taahhüde girmeden çözümü sürüncemede bırakarak, bu süreci zamana yaymak, bu arada âdil ve kalıcı bir barışa ilişkin parametreleri ortadan kaldırarak, Kıbrıs Türk halkını azınlık statüsüne düşürmektir.  
Bunun yoldu da ‘Osmosis’den geçmektedir. Osmosis kelimesinin anlamı; ‘karşılıklı iletişim’ demektir. Rum tarafının bundan anladığı bir süre sonra Kıbrıs Türk Halkı’nın asimilasyonudur.    
Hâlen devam eden müzâkereler sürecinde de Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs devletinin ortaklık yapısında, ‘Kurucu Devlet’ terimini kabul etmemekte; ‘Oluşturucu Eyalet’ tanımında ısrar etmektedirler. Rum tarafının bu dayatması dahi, gelecekte Kıbrıs Türk Halkı’nın hangi akıbetin beklediğini ortaya koymaktadır.                                                                                                                     Rumlar Annan Planı’na ‘Hayır’ demişlerdir. Çünkü bu plan onların adanın tek sâhibi olmaları yönünde, önlerine uzun bir süreç getirmişti. Onların böyle bir zamanı beklemeye tahammülleri yoktu.  
Kıbrıs Türk Halkı’nın Annan Planı’na neden ‘Evet’ demesinin sebeplerine gelince:
O süreçte K.K.T.C.’de öylesine bir hava oluşturulmuş, öylesine bir algı operasyonu gerçekleştirilmiştir ki! Eğer Kıbrıs Türk’ü bu plana ‘evet’ derse; Öncelikle yıllardır kendi kaderlerine terk edilmiş bu insanlara uygulanan her türlü insanlık dışı ambargolar kalkacak. AB’ye üye olacaklarından herkesin cebinde AB pasaportu bulunacak.
K.K.T.C.’ye milletlerarası uçuşlar serbest olacak, adeta gökyüzünden yabancı turist yağacak… Bu arada ilk planda K.K.T.C.’ye AB tarafından 283.000.000 Euro yardım yapılacak. Kıbrıs Türk Halkı bu planı onayladıktan sonra AB’ye üye olacağından, milletlerarası arenada AB vatandaşı olarak muamele görecekti.
O dönemde bu pembe hayaller, aslında emperyal yalanları içeren söylemler; K.K.T.C. sokaklarını öyle bir hâle getirdi ki, sanki bütün bu vaatler gerçekleşmiş gibi her taraf AB Bayrakları ile ne idüğü belirsiz flamalarla süslendi. Şehitlerimizin isimlerini taşıyan cadde ve sokaklar; ‘Yes Be Annem’, ‘Her yol AB’ye çıkar’, ‘Barra (Rumca defol) Denktaş’ pankartlarıyla donanmıştı!
(Bakınız: ‘Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka’ isimli kitabım – 2006 Toplumsal Dönüşüm Yayınları)  
 Böylesi bir tablonun oluşmasında, gerek yurt dışından adaya gelerek, Annan Planı’na ‘evet’ denmesi yönünde yaptıkları propagandalarla Kıbrıs Türk’ünün aklını çelen AB komiserleri, Karen Fog çocukları, o sırada K.K.T.C.’de iktidarda bulunan parti yönetimin de bu plana verdiği destek önemli rol oynamıştır.
Yine bu dönemde, Kıbrıs Türk Halkının yapılacak referandumda, ‘Annan Planına’ evet demesi için Anavatan Türkiye’den adaya gelenlerin yapmış olduğu çalışmalar da bir hayli etkili olmuştur! Sonuçta Rumlar ‘Hayır’, Türkler ‘Evet’ demiş, hayır diyen taraf kazanmış, evet diyen taraf kaybetmiştir!
Aslında bu sonuç hiç de yadırganacak bir durum değildir. Çünkü Kıbrıs’ta yapılan müzâkereler sürecinde, Rum tarafı ne dediyse öyle olmuş; bugüne kadar adada yapılan 8 müzakere süreci öncesinde ve devam süresince; Kıbrıs Türk Halkı’na ‘sen ne istiyorsun?’ diye sorulmamıştır!  
Bu husus bence vatan topraklarında kanı ve canı pahasına direnmiş, Rum’a hiçbir dönemde diz çökmemiş Kıbrıs Türk’ünün; adadaki hür ve bağımsız yaşama hakkı için yapılması gereken önemli bir tercih olmalıdır.   

Çetinoğlu: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Merhum Rauf Denktaş ile uzun süren derin dostluklarınız oldu. Rahmetle anılmasına vesile olur düşüncesiyle; şahsiyeti ve fikriyatı ile ilgili özet bilgiler lütfetmeniz mümkün mü?  
Çilingir:
K.K.T.C’nin Kurucu Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Millî Dâvâmızın Lideri, Kendisini Türk Milletinin Yüksek Menfaatlerine Adamış Mükemmel Bir Devlet Adamı, İyi Bir Hukukçu, Fotoğraf Sanatkârı, Mücâhit Gazi ve Can Liderim Sayın Rauf Raif Denktaş…   
Öncelikle benim için çok önemli olan şu hususun altını çizmeliyim. Böylesine yüce bir kişiyi 1974’den beri tanıyorum. Özellikle Cumhurbaşkanlığı döneminden sonra aynı düşünce ve duygu birlikteliği içerisinde zat-ı devletlerinin yanında, daha yakınında olabilmek benim için büyük bir onur ve gurur kaynağı olmuştur.   
Sayın Denktaş ile yaşanmış o kadar çok hâtıram; O’nun düşüncelerini, yüreğindeki vatan ve bayrak aşkını, Atatürk’e olan hayranlığını, inancını, iman gücünü,  insan ve tabiat sevgisini anlatacak o kadar çok hâdise var ki… Bunların anlatılması için ciltlerce kitap yazılabilir, yazılmıştır ve yazılacaktır da…
Kıbrıs konusunda, 2002-2005 yılları arasında yaşananları anlatan; ‘ELVADA KIBRIS Ama Bir Gün Mutlaka’ isimli kitabımı yayınlamadan önce kitabımın taslağını rahmetli Denktaş’a sunmuş, arka kapak yazısını da, kendisinden istirham etmiştim.
Ancak, uzun süre yanıtlamadı! Lefkoşa’daki, çalışma ofisini arayarak yaverinden ne olduğunu öğrenmek istedim.                                                                                                                              Tahmin ettiğim gibi kitabımın adına takılmış,  çok kızmıştı!     
Evet, kitabımın kapak resmi, adı, son sayfasında anlattıklarım; Türkiye’nin, Türk Askerinin adadan vedasını çağrıştırıyor, hüzünlü bir senaryoyu anlatıyordu!   
Fakat kitabımda dikkat çektiğim hususlar, 1878 yılında yaşanmış tarihî gerçeklerdi.   
Kaldı ki, Sayın Denktaş pek çok konferansında, benim de vurgulamış olduğum o senaryoyu, dedesinin kendi ağzından dinlediğini de anlatırdı…  
Sonuçta kitabım yayınlandı. İlk işim; Kıbrıs’a giderek, kitabımı dâvânın liderine sunmak oldu.    
O gün beni kabul ettiğinde; ‘Söyle bakayım bana, bu kitabın adını neden öyle koydun? Nereye vedâ ediyorsun?’ Dedi. Gerçekten de kızgındı.  
Kendilerine cevaben: ‘Sayın Cumhurbaşkanım, bu sorunuzu bekliyordum. Cevabını, size dedenizin anlattığı, sizin de çok kereler konferanslarında bahsettiğiniz hâtırânızla, sorunuzu cevaplandırmak isterim.’ dediğimde, çok şaşırmıştı!  
Denktaş Bey’in hâfızasına kazınmış olan, hiç unutamadığı çocukluk hâtırâsı şuydu: 1878 yılında son Osmanlı Kıbrıs’ı terk ederken, adada kalan yaşlı Türkler, torunlarının kulaklarına şöyle fısıldamışlardı: ‘Gittiler fakat bir gün dönecekler. O günleri bizler göremeyeceğiz fakat sizler mutlaka göreceksiniz.’   
Bu hâtırâsını anlattığımda; gözleri uzaklara dalmış, göz pınarlarından süzülen yaşlar, o anlamlı ortamı taçlandırırken; kendisinden O’nun neler hissettiğini çok iyi anlatan şu cümleleri duymuştum:
‘Bizler; dedelerimizin 1878’de söyledikleri gibi Türk Askerini, Şanlı Sancağımızı 1960’da gördük. 1974’te ise bir daha inmemecesine Ay Yıldızlı Bayrakları göndere çektik. Bir gün gelir de, Türkiye ve Mehmetçik adadan ayrılacak olursa; böylesi bir son Kıbrıs Türk Halkının adada ki ölüm fermanı olacaktır. Allah bana böyle bir sonu göstermesin, öleyim daha iyi…’                                                                                                                                                    Son cümlesi ise; şu olmuştu:
‘Kıbrıs adası, Türk Milleti ve Türkiye için hiçbir sebep uğruna fedâ edilemeyecek kadar önemlidir.’   
Ruhu şad olsun. Vatan ona minnettardır.  
Sayın. Rauf Raif Denktaş’ı tanıdığım, yakınında bulanabilmek şansına ulaştığım için çok bahtiyarım. Kendisini bir defa daha rahmetle anıyor, aziz hâtırâsı önünde saygıyla eğiliyorum. Kıbrıs’ta yakmış olduğu hürriyet ve Türklük ateşinin sonsuza kadar yanacağını, tâze kalacağını, emâneti olan K.K.T.C. devletine daima sâhip çıkılacağını ifâde etmek istiyorum.  
Bu vesileyle; K.K.T.C.’nin 31’nci kuruluş yıl dönümünü kutluyor. Adaya atalarımızın ayak izlerini bıraktıkları ilk günden bu yana ve KKTC. Devleti’nin kuruluşu safhasında hayatlarını seve, seve fedâ eden bütün şehitlerimizi minnet ve şükran duygularımla anıyor, aziz hâtırâları önünde saygıyla eğiliyor, ebediyete intikal eden dâvâ ve gazi arkadaşlarımı rahmetle anıyorum. Hayatta olan Gazi ve Mücahit Gazi arkadaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

‘Vatan,  onlara minnettardır.’
‘Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim’
(BİTTİ)

ATİLLA ÇİLİNGİR:


1967 yılında ve Teğmen rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları bütün hızıyla devam ediyor, Kıbrıs Türk Halkı; Yunanistan’ın da desteğini alan Rumlar tarafından insanlık dışı toplu katliamlara, baskılara maruz kalıyor ve ekonomik ambargolarla karşı, karşıya bulunuyordu. Kıta hizmetine başladığı tarihten sonra Ada’da görev almak için defalarca dilekçe veren Çilingir, 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı kendisini Yeşil Ada’da savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında görev yaptı. ‘Gazi’ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü.
1985 - 1987 yıllarında yeniden Kıbrıs’ta görev üstlendi.
T.S.K’den kendi isteği ile emekli olduktan sonra Kıbrıs Milli Dâvâmızdaki haklılığımızı 40 yıldan beri, Kıbrıs konusunda yazmış olduğu kitapları, güncel makaleleri, verdiği konferansları, katıldığı paneller ve televizyon programları ile savunmaya devam etmektedir.
Yayınlanmış kitapları:  ‘Özgürlük Nefesi’  (1995 yılında KKTC Cumhurbaşkanlığı yayını olarak yayınlandı.   
Diğer kitapları: ‘Girne’den Doğan Güneş ’ (1997), ‘Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız ’ (2004), ‘Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka ’ (2006), ‘Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim ’ (2007), ‘Tarihten Gelen Çığlık ’ (2010), ‘10’ların İzleriyle Türkiye’ (Derin Yayınevi 2014). Bu kitaptan elde edilecek gelirle, bir önceki kitabından elde edilen gelirle olduğu gibi, Anadolu’nun en çok ihtiyaç hissedilen bir bölgesindeki İlköğretim Okulunda, Bilişim Teknolojileri (BT) Sınıfı açılacaktır.  
Sivil hayata sigorta sektöründe başladı. Özel bir sigorta şirketinde sektörümüzde ilk defa ‘Sigorta suiistimalleri araştırma bölümünü’ kurdu.  Görev tanımı itibariyle; ‘sigorta müfettişi / sigorta dedektifliği’ kavramının prosedürlerini de sektörde ilk uygulayan yönetici oldu. Hâlen dünyanın 18 ülkesinde şubesi olan ve dünyanın en saygın sağlık bilişim kuruluşlarından birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren şirkette, Dosya ve Hasar Araştırma Müdürü olarak görev yapmaktadır.
Sektörle ilgili olarak ‘Sigortalı Hayatın Gerçekleri ’ isimli kitabını yayınladı. Bu kitabının geliri ile Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü’nde İlk Öğretim Okulu’nda Bilişim Teknolojileri sınıfı açtı. Yeni yayınlanmış olan ‘10’ların İzleriyle Türkiye’ isimli kitabıyla da aynı şekilde bir BT sınıfı açmayı planlamıştır.  
Atilla Çilingir evli ve 2 çocuk babasıdır.
www.atillacilingir.com