“YAŞAM KULÜBESİ’NDEN” CANNES’e YOLCULUK VAR!

Memleketi Artvin’in “Coşkun Çoruh’u” gibi hırçın ve yaşam dolu

Eğitimci-yazar-senarist

                                            ERDAL KARA

İlkokul yıllarında öğretmenim gelecekte seçmek istediğimiz mesleği sorduğunda ben “yazar olmak istiyorum.” diyerek öğretmenini ters köşe yapan,  kabına sığmayan, dünyada doğru yapılması en zor işi yaşam disiplini ile bütünleştiren yazar, senarist Erdal Kara ile müthiş bir söyleşi yaptık.

Öğrencilik yıllarınızda ne tür kitaplar okudunuz? Sizi besleyen unsurlar nelerdir?

-Üniversiteye hazırlık dönemim, benim en çok kitap okuduğum dönemdi. Roman türü beni en çok saran ve beni anlatan türlerdi. Yaşadığım dünyayı yorumlamam ve sorgulamam, okuduğum öykünün ana karakteriyle özdeşleşerek gerçekleşiyordu… İlk gençlik yıllarımda özellikle Rus yazarlara ilgim büyüktü: Dostoyevski, Gorki…  Sonra Stheinbeck, Jack London… Türk yazarlarından Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt’un bir yandan köy ve Anadolu kokan, diğer yandan kadın, yoksul ırgat çırpınışının, nasırlı ellerin feodal yalnızlıklarını okudum. Ahmet Arif, gençlik çizgilerimin eskizlerini çizdi adeta: Hep inatçı ve savaşçı... Belki bu yüzden yaşamda otobanlar yerine taşlı, dikenli yollar güzergâhım oldu. İyi ki olmuş diyorum çünkü insan otobanlardaki yolculuğunda yaşama at gözlükleriyle bakıyor. Asıl fotoğraf, dikenli ve taşlı yollarda.  

Öğretmenlik mesleğini sürdürüyorsunuz, mesleğinizle ilgili düşünceleriniz? 

-Öğretmenlik mesleğimi halen sürdürüyorum. Türkçe öğretmeniyim. Okul ve sınıf dışında da toplumla ilgilenen, toplumsal yapıyı incelemeye ve irdelemeye hevesli bir gençtim.  Dönüştürmeye ve aydınlatmaya istekli bir kişilik oluşmaya başlamıştı kararlı dünyamda. Bu yüzden öğretmenlik, yaşam idealime dönüşmüştü. Ancak öğretmenlik yaşamımın miladı olan 1994’ten bugüne o kadar şey değişti ki…  Öğretmenlik mesleğini güçlendirecek, çocukların dünyasına ulaşmakta önemli bir araçsallık sağlaması gereken yazarlık, sanatsal uğraş ve idealleriniz, müfredatın kıskacında can çekişiyor maalesef.

Kitaplarla ilk tanışmanız ve okurluktan yazarlığa geçiş nasıl oldu? 

-Okumaya başlamamla kendimi masal ve öykü dünyasının içinde bulmam bir oldu. Ortaokul 1. ve 2. sınıfta daha çok Yavuz Bahadıroğlu gibi muhafazakâr yazarlar okuyordum. Bunda 2 yıl İmam-Hatip’te öğrenim görmemin ve o dönemin referansları etkili olmuştu. Liseye geçişle birlikte daha çok döneminin tarihsel krizlerini anlatan toplumsal -gerçekçi romanların kahramanlarını okumaya başlamıştım ve bunlar yaşam dünyam ile daha çok özdeşleşiyordu: Sistem karşısında ezilenler, dışlananlar, savaş mağdurları, açlık ve yoksulluk içinde kıvrandıkları için yurtlarını terk edip göçenler, feodal baskılardan dişiyle tırnağıyla kurtulmaya çalışan kadınlar, gençler…

 İlkokul yıllarımda öğretmenim gelecekte seçmek istediğimiz mesleği sorduğunda ben “yazar olmak istiyorum.” diyerek öğretmenimi ters köşe yapmıştım. Çünkü yazarlık hiçbir dönem, önerilen kariyer mesleklerinden olmamıştı. Yazarlığa yönelimimi destekleyen parametreler vardı: Yaşlılarımızın masallarıyla büyüyen şanslı çocuklardandım. Dedem günlük tutardı küçük defterine. Onun günlüklerimi okumak bir kitap okumak kadar mutlu ediyordu.  Sonra ilkokulda hayal dünyamla birleştirdiğim anılarımın öğretmenim tarafından okul panolarında yer alması, yazma arzumu perçinliyordu. Ortaokul yıllarımda Türk ve Dünya klasiklerine ilgim sel gibi akıyordu ancak o yıllarda ilçemizde küçük bir kütüphane (o dönem ahşaptan yapılma olduğu için “baraka” diye adlandırıyordu) aradığımız kitapları bulamıyorduk. Üniversitede okuyan bir ağabeyimin kitaplığındaki kitaplar geçici de olsa derdime çare olabilmişti.  Edebiyat öğretmenimizin yatılı okullarda tuttuğu günlüklerden yola çıkarak konuyla bağlantı kurması, Edebiyat dünyasına bir adım daha atmamı sağladı. Tarih öğretmenim yazdığı ancak bastıramadığı romanından derslerimizde kesitler okuması yazmaya olan özgüvenimi artırmıştı. Üniversite yıllarımda önceki yıllarda okuduğum romanların çözümlemelerini, klasiklerin tahlillerini okumaya başlamıştım.

Öğretmenliğimin ilk yıllarında, günlükler tutmaya başlamıştım. Öğretmenliğimin 4. Yılında, yerel bir gazetenin benimle yaptığı öğretmen-anı röportaj yazısından sonra o gazetede köşe yazıları yazmamın da yolu açılmış oldu. İkinci gazete köşe yazarlığım, Fatsa’da bir yerel gazetede devam ettirme kararı aldım. Çünkü yazmak istiyordum. 2013 yılında bir öğrencimin yazdığı bir sayfalık anı, beni de çocukluk, gençlik, ilk öğretmenlik anılarımda dolaştırıp ilk romanım “Soğuk Bir Kış Güncesi”ni yazdırdı. Soğuk Bir Kış Güncesi henüz baskıya bile girmemişken beş yaşında kollarını buğday tarlasında patoza kaptıran bir öğrencimin “ressamlık” aşkının romanını başlamıştım bile: “Sarı Buğday Mavi Umut!”

İlk kitabınız ne zaman basıldı? Yayınlanan kitaplarınız ve kategorileri nedir? 

-Soğuk Bir Kış Güncesi, 2015  (Kategori: Çocuk –İlk gençlik;7.Baskı) Yardımseverlik hikayesi. Ana fikri: “Kalbinin gözü olmayanın, yüz bin gözü de olsa kördür.”

Sarı Buğday Mavi Umut, 2015 (Çocuk ve ilk gençlik; 7. Baskı) 5 yaşında buğday tarlasında kollarını kaybetmiş kız çocuğunun ayaklarıyla resim çizme tutkusu ve başarısı. Gerçek yaşam hikâyesi…

Kırık Bastonda Saka Kuşları (Kategori: Çocuk- İlk gençlik; 4.Baskı) Saka kuşlarının Longoz Ormanlarına tekrar dönüş hikayesi ve Vildan Nine’nin zaferi.

Kıyıya Vuran Öyküler (Kategori: Çocuk- İlk gençlik; 4.Baskı)8 hikâye… Erdemli yaşam hikâyeleri… Bir öykü (Aylan Bebek) tarafımdan kısa film yapıldı.

Nar Kabuğu Öyküleri (Kategori- İlk gençlik; 2. Baskı) 5 Hikâyede erdemli ve sosyal farkındalık yaşam hikâyeleri…

Çocukların Gözlerinden Ünye’yi Tanımak- Editör- Kültür ve Tarih Öyküleri projesinden…  Karadeniz’in incisi, Ünye’de yaşayan çocukların atölye eğitimleri günlerinde ürettikleri ve editörlüklerini yaptığım öyküleri…

Bizim Engelsiz Öykülerimiz-Editör- Milas Engelsiz Edebiyat projesinden…  20 öykü yazarı adayından oluşan (8’i engelli yazar) Öykü atölyemizde, engelli öyküleri üretimi gerçekleştirdik. Yazar adaylarına editörlük desteği verdim.

 Çocuk ve gençlik kitapları yazıyorsunuz, çocukların ve gençlerin hangi yönlerini anlatıyorsunuz?

-Yaratıcılıklarını… Büyüklere ders veren yönlerini… Temiz dünyalarını… Hepimiz bir zamanlar çocuktuk. Çocukluk kırılganlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı, o günlerde itiraz edemediklerimiz, dillendiremediklerimizi o günkü çocuğun gözüyle kaleme dökmek istedim. 

İmza günleriniz oldu mu?

-24 Kasım Öğretmenler Gününde Karadeniz’in Ünye ilçesinde Aşiyan Sanat Evi’nde İlk imza günümü yaptım. Kitaplarım öğretmenler ve veliler tarafından öğrencilere okutulması önerildiği için daha çok okullarda imza günleri davetleri aldım.  Çok sayıda kitap fuarlarında imza günü etkinliklerine katıldım.

Senarist kimliğinizle yazdığınız eserler?

-Sarı Buğday Mavi Umut romanımdan uyarladığım ve aynı ismi taşıyan senaryom. İkincisi ise, Kıyıya Vuran Öyküler kitabımdan  “Aylan Bebek” öykümün senaryosu… Onu da 2019 yılında senaryoya uyarladım ve 12 dakikalık ilk filmimi çektim. En son 2021’de Yaşam Kulübesi kısa filmimin senaryosu… Kardeşimin Saçları öykümü de senaryoya uyarladım.  1986 yılında patlayan ve doğu Karadeniz’de kanserin yayılmasına neden olan Çernobil faciasını konu aldım. 

 Ödül aldığınız filmin doğuşu, sancıları ve duygularını anlatır mısınız? Bu yolculuğun görünmeyen yollarını dinleyelim sizden…

-Film, aslında engelli bireylerle kurulan dostluk ve dayanışma etkinliklerim, onların dünyalarındaki hikâyelerinden oluştu. “Kıyıya Vuran Öyküler” kitabımdaki  “Tekerlekli Sandalye” adlı öykümden yola çıkarak bir senaryo yazma uğraşı verdim. Bir solukta doğan bir senaryo olmadı çünkü doğrusal bir hikaye istemiyordum. Felsefi, psikolojik, pedagojik değeri olan bir filmin senaryosu olmalıydı. Engellilerin dünyasına güç ve bilinç yükleyen bir film olmalıydı. 4 aylık senaryo geliştirme dönemimde sabahladığım, uykumun en iyi deminde yatağımdan fırlayıp aklıma gelen inanılmaz fikirleri senaryo sayfama iliştirip senaryoyu tekrar baştan sona değiştirme ataklarım, bu orijinal fikirlerin kaybolup gideceği kabusunun getirdiği telaşlarım…

 Film yönetmenliğine geçiş öykünüz?

-Filmin yönetmenliği sorumluluğunu da üzerime almak zorunda kaldığım için en büyük kaygım senaryodaki karakterleri en iyi gerçekleştirecek oyuncu ekibinin kurulmasıydı…  Provalar, kostümler, dekorlar ve en önemlisi de film müziğinin yapılma süreci ince eleyip sık dokunması gereken bir süreçti. 14 dakikalık bir filme 8 aylık emek ve zaman harcadık. Bu tüm zorlukları özetliyor, aslında…

Kararlıydım, umutluydum ve sonucun resmini ilk günlerde beynime kazmaya başlamıştım. Michelangelo’nun peri heykelini ilk,  beynine kazıması gibi

Öncelikli olarak film çekimi (tüm türleri için geçerli) ekip kurmak, bütçe gerektiren, zor işler… Sponsor bulmakta her zaman zorlanıyoruz. Ve bu süreç, en çok moral ve motivasyon kaybına sebep olan aşama… Çoğu zaman kitaptan kazandıklarımı film çekimlerime harcadım.  “Engelsiz Yaşam Mümkün belgeseli, Karia’ya Mavi Yolculuk animasyonu, Aylan Bebek (Kıyıya Vuran Öykü) kısa film projelerimde bu böyle oldu. Son filmimiz Yaşam Kulübesi’nin önemli bir kısmı Milas Belediyesi tarafından destekledi. Milas Belediyesi’nin destekleri olmasa böyle bir projenin gerçekleşmesi zor olurdu. 

Bir diğer zorluk ise pandemi engeliydi: Çocukların, yetişkinlerin sokak sınırlamaları… Pandemi gerekçesiyle sınıf sahnelerinin çekim iznini alamayınca Milas Belediyesi Çocuk Kütüphanesi’nin bir bölümünü sınıfa dönüştürmek zorunda kaldık. Filmdeki  “engelli” karakterleri gerçek engeli olan bireylerden belirlemek, aldığım en radikal karardı. Yolculuğumun görünmeyen en gergin zamanları, senaryoyu abartısız 40 kez değiştirip dönüştürme kararlarımdı. Önemli bir aksilik daha olmuştu, filmin çekimlerine on gün kala: Sanat tasarımlılarımızı planlayacak arkadaşımızın Covit’e yakalanması ve uzun süre tedavi görmesi, tasarım işlerini yakın çevremdeki bir arkadaşımdan destek alarak yürütmek zorunda kalmıştım… Senaryoyu öykü satırlarından hayalimdeki film setine her uyarlama planımdan sonra,  geliştirme –değiştirme zorunluluğu hissediyordum.  4 ay boyunca yürürken, yemek yerken, sohbet ederken, uyurken aklım hep bu senaryonun sahnelerindeydi. Film çekiminden sonraki basamakları da ses-dublaj, kurgu, müzik yapımı, kostüm-dekor oluşturma, oyuncu seçimi aşamalarının ve çalışmalarına bire-bir dahil oldum. 

Filmde verilen sosyal mesaj nedir? Film Fransa’ya kadar nasıl ulaştı? Fransa’dan aldığınız ödül nedir?

-Filmde, her izleyenin kendi penceresinden değerlendirebileceği mesajlar var. Tema “Engelsiz Bir Dünya” olsa da filmin içeriğinde seyircinin keşfedeceği çok sayıda mesaj var. Filmimizin Fransa’daki Festivalin başvuru koşullarına uygun olduğuna karar verince filmimi festivalin resmi  festivaline gönderdim. Tüm film başvurularında süreç böyle işler. AUBER (Fransa) Uluslararası Film Festivali’nin düzenlediği aylık festivalinin jüri üyelerinin kararıyla  “En İyi Kısa Film” ödülünü aldık. 

 Bu kadar emek ve Aldığınız ödüller

Nicomedia Uluslararası Aylık Film Festivali Yaşam Kulübesi/ En iyi ilham verici filmi; 

Smyrina Uluslarası Aylık Film Festivali Yaşam Kulübesi/ En iyi sosyal içerikli film, bronz/en iyi çocuk oyuncu, şeref ödülü/2021

2021/Londra Uluslararası Film Festivali (Lımmfe)/ Yaşam Kulübesi/ “En iyi yönetmen kategorisi” /şeref ödülü

Auber (Fransa ) Uluslararası Film Festivali/Yaşam Kulübesi/ “En iyi kısa film” ödülü

Auber (Fransa ) Uluslararası Film Festivali/Yaşam Kulübesi/ “en iyi ilham filmi” /finalist (ödülsüz)

2021/Sırbistan Uluslararası Film Festivali/Yaşam Kulübesi/Engelli İçerikli Film Kategorisi-Aylık Resmi Seçim- Mansiyon Ödülü (Asıl Büyük Festivale katlım hakkı kazandı- Festival tarihi: 4 Ocak 2022)

Kıyıya Vuran Öyküler/Kısa Film/ Nicomedia Uluslararası Aylık Film Festivali Yaşam Kulübesi /Aday 2021 

 İz bırakan anılarınız…

-Öğretmenliğim ilk yılıydı, 1994 yılında Adıyaman’ın Bakraç adlı, 18 haneli, 18 öğrencili dağ köyünün okuluna atanmıştım. Kış birden bastırmış ve taş bina okulla bitişik lojman da kar altında kalmıştı. Öğrenciler lojman kapısını çaldıklarında sabah daha çok erkendi. Kapıyı açtığımda evden getirdikleri küreklerle, lojmandan okula gidebilmem için minik elleriyle yol açmışlardı. Elektrikler on gün boyunca kesilmiş, on gün boyunca dünyadan haber alamamıştık ancak sıcak sobamızın etrafında dersler yapıp şarkılar söylemiştik. On gün boyunca okulların kar tatili edildiğini elektrikler gelince haberleri izleyince öğrendik.

Başka bir anım… Bu yaz ziyaret edip kitaplarımı imzaladığım esnada Artvin İl Milli Eğitim Müdürlüğünün dergisinde bir öğrenci dramı gözüme çarptı. Dergide, "  Artvin'in Yusufeli İlçesinin Dereiçi köyünde okuyan 3.sınıf öğrencisi Fatma'nın köylerinde çıkan yangında kitaplarının yandığını söylediği anda ağlamaya başladı." yazıyordu. O an kitabın değerine dair en yaldızlı sözlerin önemini yitirdiği, bütün bilge sözlerin üzerine çıkan bu duygu dolu anının yarattığı etkiyle Milas’a döndüğümde kitaplarımı imzalayıp yüreği Coşkun Çoruh'u hatırlatan Fatma’ya gönderme mutluluğunu yakaladım. 

İmzalı kitaplarımı bizzat okuluna gitme zahmetinde bulunup kendi elleriyle Fatma'ya, Artvin İl Milli Eğitim Müdürü ve hemşehrim Fahri Acar teslim ettiği haberi beni çocukluk yıllarıma götürdü ve o mutluluk anını Fatma’yla birlikte yaşattı. “Kitaplar nasihatlerle değil yürekten kopan sevgiyle küllerinden yeniden doğar."

Artvin’den Muğla Milas’a yolculuk…

-Yıllar sonra Artvin’e dönüp baba topraklarında anılarımı tekrar tazeleme fırsatı buldum: Biz liseli arkadaşlarımızla her buluşmamızda üniversite hayali kurardık. Ardanuç’un çanak görünümlü dağlarının ortasından yükselip, kanyonlarının derinliklerinden kanatlanıp üniversite okumak, öğretmen olmak, müthiş hayallerdi… Kamyondan dönme dolmuşla üniversiteye hazırlanmak için Ardanuç’tan Artvin’e sabahın buz kesen altısında yolculuğa çıkan liseli ağabeylerimizi, ablalarımızı görünce okumak hevesi, bin misli artardı. Kanyonlarının arasından akıp, Cehennem Deresi köprüsü üzerinden geçip Ardanuç’tan ayrılırken Üniversite öğrenimlerini görüp Türkiye’nin birçok yerinde görev yapan yüzlerce genç arkadaşım gözlerimin önünden geçti. Kendim de bunların arasındaydım. Müthiş bir okuma sevdasıydı bu! Nerden nereye…

İnsan yaşadıkça hayaller ve hedefler hep yanındadır. Sizin heybenizde neler var?

-Asında gücümün ve sınırlarımın üzerinde hayaller kurmuyorum. Her yazarın üst hayali Nobel Edebiyat Ödülü, her sinema sanatçısının üst hayali Oscar’dır. Ancak benim üst hedefim öncelikle yakın çevremde, ülkemde iz bırakacak üretimler yaratmak. Şu anki en büyük hayalim senaryoya uyarladığım ve 2019 yılında Kültür Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü tarafından proje desteği alan “Sarı Buğday Mavi Umut” senaryomun İlk uzun metrajlı filmini seyirciyle buluşturmak. Heybemde öğretmenliğimin yanı sıra; öykü, roman, senaryo, köşe yazarlığım, onlarca kültür sanat projesi, öykü atölye çalışmalarım, radyo-tv sunuculuğu, öykü-roman editörlüklerim, film-belgesel yapımlarım, sosyoloji-psikoloji-mitoloji, şiir çalışmalarım var.

   Program yapımcısı ve sunucusu olarak da gördüm sizi,  ekran ve yazın hayatınız arasında seçim yapsanız hangisini tercih edersiniz?

-Yazı, derim. Kendi düşüncelerinizle baş başa kalıp münzeviliğin akıl berraklığının bulanık bir suyun yavaş yavaş durulup berraklaşması gibidir benim için yazmak. Görsel medya, ürettiklerinizi tüketeceğiniz bir mecra.

 Yaşamı hiç yazmadığınız okumadığınız bir cümle ile anlatın?

Yaşam bir dolambaçlı yol git git bitmez, mutluluk birkaç damla nane, sonsuz bir deniz.

***

Büyük hayallerinin altına imza atan, bunları gerçekleştirecek yüreğe sahip, sabırlı, çağımız bireylerinde zor bulunan erdemli insan Erdal Kara Nobel Edebiyat Ödülüne giden basamakları hızla çıkıyor. 

Yolu dünya yolu olsun…

Erdal Kara kimdir?

-Babam, Hopa’da açılan çay fabrikasında işçi olarak çalışma kararı üzerine ailem, Ardanuç’un Cehennem Dere’sinin geçit vermez kanyonlarının arasından 1965 senesinde Hopa’ya göçmüş.

Annem beni çok sevmiş olmalı ki 1971 yılının 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda dünyaya getirmiş. Laz- Hemşin kültürel zenginliğin harmanlandığı Doğu Karadeniz’in şirin bir liman kenti olan Hopa’da dünyaya gözlerimi açmışım. 

İlkokul yıllarında yazdığım günlüklerimin okul panolarına asılması; ortaokul yıllarında öğretmenimin yazdığım betimlemeleri kafasını sallayarak onaylaması, bendeki yazma tutkusunu alevlendirdi. Öğretmenimiz bir derste “idealimizdeki mesleği” sorunca,  öğretmenimiz dahil, tüm sınıfın şaşırmasına neden olan cevabım; “yazar” olmaktı.  Karadeniz Üniversitesi- Giresun Eğitim Fakültesindeki Sınıf Öğretmenliği bölümündeki öğrenimim… Adıyaman’da ve Ordu’nun ilçelerinde yirmi yıl kadar süren okul müdürlüğü görevlerim… Yazarlık serüvenime 1998’de “Besni’de Yaşam” gazetesindeki “Albatros” rumuzlu köşe yazılarımla başladım. Ardından 2013 senesinde Fatsa “Mir Kuzey” gazetesinde köşe yazarlığım… 

2016 ve 2017 senelerinde Ünye Flash Radyo’da “Erdal Kara ile Yazar’ın Dili” adlı programının yapımcılığını sürdürdüm.

Aynı yıllarda Ünye Belediyesi ve Ünye Kent Konseyindeki “Genç Yazarlarla Ünye Masal ve Öyküleri” projesinin hem koordinatörü hem de eğitmenlik,

2016-2017 yıllarında Fatsa’da “Senaryo Yazarlığı”  eğitmenliği,

 Ünsak’ta (Ünye Aşiyan Kültür ve Sanat Derneği) masal atölyesinde eğitmenlik görevlerim…

Ordu- Ünye Flash Radyo “Erdal Kara İle Yazar’ın Dili” programı yapımcılığı/2017

 Samsun- İlkadım İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü “Maarif Hareketi” projesinde Sanat ve Edebiyat söyleşileri/2016

Ünye Belediyesi ve Ünye Kent Konseyi Koordinatörlüğünde “Genç Yazarlarla Öykü, Şiir ve Masal Atölyesi” eğitmenliği/2017

Giresun-TGEV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) yararına “Kitabını Gönlüne Gönlünü Eğitime Ver” /2018

TSD Ünye (Türkiye Engelliler Derneği) yararına “Kitabını Al, Sevgini Ver” Engelli Farkındalık Projesi ve “Tekerlekli Sandalye” kampanyası/2016

 TSD Sinop yararına “ Tekerlekli Sandalye İçin İmza Günleri”/2018 

Sinop İl Kültür Turizm M. “Sinop Özgürlük ve Kültürel Miras Şehridir ”Projesi./ 2019

2019-2020 Milas Milli Eğitim “Harmiyas’tan Milas’a Yazarlık Atölyesi Ve Tarih Öyküleri” projesi ve,

2020 Ekim-2021 Temmuz, Milas Belediyesi destekleriyle “Engelsiz Edebiyat”projelerinin koordinatörlüklerini ve eğitmenliklerini gerçekleştirdim.

2017 TDK (Türk Dil Kurumu) “Dilimiz Kimliğimizdir” konulu Makale Ödülü,

2019 Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, “Sarı Buğday Mavi Umut” “Senaryo-Diyalog Yazımı” proje desteği aldım. 

Halen, Milas-Ovakışlacık Ortaokulunda Türkçe Öğretmenliği görevimi sürdürüyorum. Yazıyla baş başa kalmamın dışında en keyifli anlarım, çocuk ve genç okuyucularımla yaptığım okur-yazar buluşmalarım ve kitap değerlendirme sohbetlerimdir. Küçük “editörüm” psikoloji öğrencisi Sıla ve Öğretmen kızım Sevcan ile ne zaman bir araya gelsek, küçücük zamanlarımıza kocaman bir edebiyat dünyası kuruyoruz. Edebiyat “gerginliğime” katlanan tüm dostlarıma, öğrencilerime, kahveme, demli çayıma, sessiz odama, kalemime, klavyemin incinen tuşlarına binlerce teşekkürler! Teşekkürler hayat!