SEÇİM SÜRECİ SİYASET GÜNDEMİNİ ÇEKİCİ KILDIĞINDAN, YUMUŞAKKARNIMIZ EKONOMİ GÖZDEN KAÇABİLİYOR Günlerdir iç gündemden kopmuş izlenimi veren küresel ekonomi konulu yazılarımızı okuyanlar bize hak veriyor olmalılar ki, " Türkiye'nin gündemi bunca önemli konularla kaynarken..." diyen olmadı. Ekonomi uzmanları, hangi noktalara dikkat çekerek neler anlatmaya çalıştığımızı gayet iyi anlamış olmalılar; satır başlarıyla değindiğimiz geleceğe yönelik kaygılarımızın kaynağı küresel gelişmelerin ekonomimizi olumsuz etkileme olasılığı.. Türkiye'de siyasi gündem cendereye sokulmak istenirken, yumuşak karnımız ekonomi ile ilgili sorunlar gözden kaçabiliyor. Hep söylemişizdir; siyasi yönden güçlü olabilmek için, herşeyden önce, ekonomimizin güçlü olması gerekir. Bu, yılların eskitemediği bir kural; dün de böyleydi, yarın da böyle olacak. Olacak da, genel seçimlerin yarın kadar yaklaştığı şu günlerde, siyasi partilerimizin programlarında, güçlü bir ekonomi oluşturulacağına ilişkin içimizi ferahlatacak, inandırıcı bir hazırlık görebiliyor musunuz? "Biz ekonomimizi küresel rüzgarların olumsuz etkilerinden koruyup kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayacağız. Bunu da, alacağımız şu önlemlerle başaracağız" diyebilen ayrıntılı, 'orijinal' bir parti programı göreniniz, işiteniniz var mı? Hemen hepsi, karbon kağıdı ile kopyalanmışcasına, kolonlanmışcasına değişik cümlelerle aynı şeyleri söylüyorlar. Siyasi partilerimizin küresel konjonktürü yeteri kadar yakından izlemediklerine ilişkin bu izlenim, bizi kaygılandırıyor. Umarız her birinin -kopya edilmesin endişesi ile açıklamadıkları - daha ayrıntılı, daha inandırıcı hazırlıkları vardır. EKONOMİMİZİ KÜRESEL RÜZGARLARIN SAVURMASINA İZİN VEREMEYİZ Sayın politikacılarımız, kendini küresel rüzgarların savrulmasına bırakıp da düzlüğe çıkabilmiş bir ülke gösterebilirler mi bize? 'Küresel konjonktür' denilen şey, güçlü ekonomilerin dünya kaynaklarını paylaşabilmek, yerel ekonomileri kendi yörüngesine oturtabilmek için, bilinçli bir şekilde oluşturdukları fırtınalar ve tsunamilerdir. Gündemi, gelişmeleri nedenleri ve niçinleriyle birlikte yakından izleyemez, alternatif politikalar üretemezseniz, ekonomik ve de siyasi kaderinizin başkaları tarafından yazılmasına razı olursunuz. Günümüzde, dünya ekonomisine yön veren güçlü ekonomileri yakından izleyemeyen, değişen dünya konjonktürüne göre politikalar üretemeyen ekonomiler, diğerlerine yem olmaya mahkumdurlar. Ekonomimizin küresel rüzgarlar önünde savrulmasına, küresel oyuncuların kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmesine izin veremeyiz. "Küresel konjonktür gereği" diyerek elimizi kolumuzu bağlayıp oturamayız. Ekonomimizi, gelişen koşulları göz önüne alarak, olası dalgalanmalardan etkilenmeyecek, küresel likidite bolluğuna bağlı olarak doğabilecek fırsatlardan yararlanabilecek bir yapıya kavuşturmamız gerekir. Kaygılarımızın kaynağı, 'küresel rüzgarların olası olumsuz etkileri' olduğu için, günlerdir sohbetimizde dış konjonktürdeki değişimleri izlemeye çalışıyoruz. Seçim süreci siyaset gündemini çekici kıldığından, dış dünyada yarınlarımız için önemli sonuçlar doğurabilecek gelişmeler gözden kaçabiliyor. KÜRESEL EKONOMİNİN EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİ FED'İN FAİZ KARARLARI ABD Merkez Bankası FED'in, enflasyon verileri doğrultusunda (özellikle uzun vadeli bonolar konusunda) aldığı faiz artırma kararları, uluslararası piyasalar için önemli sonuçlar doğurabilecek yön belirleyici gelişmelerdir. Kısaca anımsayalım, bugün tüm dünyada efsane bir isim olarak anılan, faiz silahını çok iyi kullanabilmesiyle ünlenmiş FED Eski Başkanı Alan Greenspan, 2004'ün ikinci yarısında, kısa vadeli faizleri artırırken, aslında parasal kesime kaynak aktarım yoluyla uzun vadeli faiz artırımını hedefliyordu. Greenspan, bu yolla, verim eğrisini dengeleyebilmek için, uzun vadeli faiz oranlarını kısa vadeli faiz oranlarının üzerine çıkarmayı planlıyordu. Fakat, bu operasyonun hedefini uygulamadan önce okuyabilen küresel piyasa oyuncuları, Japon bankalarından çok düşük faiz oranlarıyla aldıkları kredileri, daha yüksek getirili Amerikan hazine kağıtlarına yatırmaya başladılar. 'Carry Trade' denilen bu tür işlemlerle ABD hazine kağıtlarına yatırımların bu denli artması, Greenspan'in planını bozdu, 10 yıl vadeli bonoların faizleri yükseltilemedi. Son zamanlarda tüm dünya nefesini tutmuş, ABD gecelik faizlerinin yüzde1'lerden yüzde 5.30'lara yükseltilmesinin sonuçlarını ve olası yansımalarını izliyor. Amerika'da şu anda yüzde 5.25'lerde dolaşan gecelik faizlerin, enflasyon kaygısıyla yüzde 8'lere çıkabileceği konuşuluyor. FED'in, "Yüzde 2 oranındaki enflasyon ancak yüzde 8'lik faiz oranıyla dengelenebilir" diyen Yeni Zelanda Merkez Bankası'nın görüşünü benimseyebileceği ciddi ciddi konuşulmakta. ABD Merkez Bankası FED de, Yeni Zelanda'lı meslektaşları gibi düşünür, bugüne kadar enflasyonun 2-3 puan üzerinde verdiği faiz oranlarını 'enflasyon + 6puan' formülüne göre hesaplarsa, bundan en olumsuz etkilenecek olan ülkelerin başında yine biz olacağız. Enflasyon dünya genelinde bir artış trendi izlediği için, faiz oranlarını da yukarılara çekiyor. Gelişmiş ülkelerdeki faiz artışları, sıcak paranın bu gelişmeyi kaçma bahanesi olarak kullanmasından dolayı, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için olumsuz, hatta tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Seçim atmosferinde gözden kaçabilir düşüncesiyle siyasilerimize duyuralım istedik. Dünya çapında tanınan ve sözü dinlenen kuruluşların ABD 10 yıllık tahvil faizleri konusundaki öngörüleri şöyle: J.P.Morgan yüzde 5.30, Barclays Capital yüzde 5.40, Credit Suisse yüzde 5.35. Hiçbir kuruluş ABD gecelik faizlerinin yüzde 5'in altına gerileceğini öngörmüyor. Merkez Bankamız da hesaplarını bu beklentilere göre yapmalı. 'Küresel konjonktür' kendi gündemine göre şekilleniyor; üst üste yapacağı seçimlerle yönünü belirlemeye çalışan Türkiye'nin bu gelişmeleri gözden kaçırmaması gerekir. ....................................KÜPE:..................................... Doğayı incelemek için insana kanat takmamalı ayağına kurşun bağlamalıdır. Francis Bacon