Son zamanlarda çevremizde çok karşılaştığım hayretler içerisinde izlediğim, dinlediğim ‘’YALANLAR ÜZERİNE KURULMUŞ HAYATLAR’’ yazısına köşemde yer vermek istedim. Bakıyorum da Yalan söyleme rahatsızlığında ileri düzeyde dürtü kontrol problemi, bilinçdışı öfke, güvensizlik ve histriyonik kişilik bozukluğu yaşayanlar hat safhada. Veya bunlardan dolayı yalan söyleme giderek artıp kişiyi ve çevresini kuşatabiliyor. Hele hele söylediği yalanlarla ikincil bir kazanç veya konum elde ediyorsa bile bile buna şak şak yapan mezhebi geniş insanlarda varsa o takdirde yalan söyleme daha kötü bir alışkanlık haline geliyor. Bu kişiler bazı yalanları gerçekmiş gibi etrafa sunarken sizler de onlara inanıp bir süre yargılamanızı kaybeder hale gelebiliyorsunuz. Sonrasında neler mi oluyor. Tabi ki alt ego üst ego bilmem ne karalama kendi geçmişini sorgulayamama, gerçekleri duymaya görmeye yada yüzleşmeye cesareti olmamayışı… Üç kuruş fazla yiyeceğim diye her şeye amennacılık v.s v.s… Bu kadarda aşağılanamaz insanlık! İnsan aslında çok istediği bir şeyi elde etmeye çalışır, çabalar. Kimine gücü yeter, kimine gücü yetmez. Adil değilsen şayet Allah’ın şamarı gelir dikkat! Oysa gücü yetmediklerini de elde etmek istediğini davranışlarıyla başkalarına gösterir. Sözünün geçiremediklerine karşı güçsüzlüğünü belli etmemek veya başkalarına karşı adapsızlığını gizlemek için, aslı astarı olmayan bir sürü kusurun olduğunu söylemeyi de ihmal etmez. Bütün bunlar iyi insanın özellikleriyle bağdaşmaz. Bu insan kötüdür. Çünkü iyi insan doğru söyleyen insandır. Kendisini olduğu gibi göstermekten kaçınmayan insandır.

Birçok insanın temel problemlerinden biri olan laf atma hususundaki kıvrak komik becerileri sosyal medya reklamcısı klavye şovalyeciliği oy oy… Bak şunu anlayabilirim; hoş teşbih, güzel doğru teşhis yap. Ancak "yapamıyorsan yapanlara söz at!" prensibiyle çalışan insan suretli beceriksizliğini ezikliğe dönüştürme abidelerinden eziklik/komplekslilik konusunda daha başka şeyler geçerlidir, realizmin doruklarına çıkarak en içten duygularıyla haykırdığı zaman anlamı olan ve kullanım amacının iğrençliklerini gıcıklıkla sağlamlaştırmak ve iticilikte son noktaya ulaşmak isteyenlerce saptırılabileceği bir davranış bozukluğudur zannımca. Ben buna bile bile lades demek deyimini cuk diye koyuyorum satırlarımın ortasına ne güzelde yakıştı! İnsanın içi yanar tutuşur bilir gerçekleri ama bunlar asla ezikliğinin önüne geçemez, olsun der bastırır duygularını ve yalanları ve kendilerini farklı gösterme hallerini kabul etmektense saldırganlığı tercih ederler. Bu sebepten her türlü hainlik beklenir. Üzülüyorum aslında gördükçe hallerini ama ne diyeceksin. Adana tabirince elleme iyi oldu diyeceksin. Peki ya sonra trajikomik saçmalıklarla çıkarlar insan içine. Arkalarından gülünerek anılırlar. En acısı da bu bilirler bilmezden gelirler. Sonuç olarak, gelişmeleri insanlığın daha da aleyhine olan bu insan müsveddeleri ergenlik döneminde iyileştirilememişse artık iyileşemeyecek kategoride olduklarından insanlığın kalitesi için feda edilmeli. Boş insan, hayatın güzelliklerini hiç bir şekilde kendi çabaları ile elde edememiş ve bu acizliğini artık iç dünyasında zenginleştirip süslemiş acınacak ve hayatınızda hiç bir şekilde yer almaması gereken şahsiyetler.

Gece muhtıramın sonuna gelirken çevremizdeki olup bitenlere konuşulanlara, yapılanlara bakarken ruhum daralıyor zekice değil. Böyle anlarda sinirlenmekten ziyade gülesim geliyor. Sonra diyorum ki aman boş ver herkes fıtratını yaşıyor. Senin hala umudun var mı? İnsanlığın ölmediğine dair işte asıl mesele bu naif, temiz, anlamlı, helal, alın teriyle yaşamak. Kimseye ‘’EYVALLAHI’’ olmayanlar bizdendir.

Alnının teriyle bu hayatı anlamlaştırmaya çalışan emek veren kardeşlerime selam ve sevgilerimle. Hala inadına güzel temiz insanlar olduğuna dair inancım hiçbir zaman bitmeyecek. Bunun aksini inkâr eden insanlara karşı açtığım savaşta da sonuna kadar gideceğim.