Modern toplumlar, hızla kentleşirken, şehirlerin merkezinde büyüyen bir sorunla karşı karşıya: toplumsal çürüme ve gettolaşma. Bu sorun, sadece şehirlerin fiziksel dokusunu değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da derinden etkiliyor.
Gettolaşma ve Sosyal Ayrışma
Gettolaşma, belirli bir toplumsal grubun mekânsal olarak diğer gruplardan izole olmasıyla karakterize edilir. Sosyolog W.E.B. Du Bois, 1899’da yayımladığı Philadelphia Negro çalışmasında, gettolaşmanın ekonomik eşitsizlik, ırksal ayrımcılık ve sosyal dışlanma ile nasıl birleştiğini derinlemesine ele almıştır. Du Bois’un çalışması, gettoların yalnızca mekânsal bir gerçeklik değil, aynı zamanda toplumsal yapının bir ürünü olduğunu gösterir.
Bugün de benzer bir dinamikle karşı karşıyayız. Şehir merkezlerinden uzaklaştırılan yoksul kesimler, ekonomik ve sosyal hizmetlere erişimin sınırlı olduğu alanlarda yaşamaya mahkûm ediliyor. Bu durum, toplumun diğer kesimlerinden kopmalarına ve zamanla içe kapanmalarına neden oluyor.
Toplumsal Çürüme: Sadece Gettoların Sorunu mu?
Toplumsal çürüme, sadece yoksul kesimlerin yaşadığı bir sorun olarak görülmemelidir. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliklerin nasıl yeniden üretildiğini anlatırken, toplumsal çürümenin kaynağının ekonomik ve kültürel sermaye eksikliği olduğunu vurgular. Gettolarda yaşayan bireyler, bu eksikliklerin en somut etkilerini yaşarken, toplumun diğer kesimleri de bu çürümeyi görmezden gelerek onun büyümesine katkı sağlar.
Bourdieu’nun kavramsallaştırdığı “habitus”, bireylerin içinde bulundukları çevreye göre davranış ve algı geliştirdiğini ifade eder. Bu, gettolarda yaşayan bireylerin umutsuzluk, güvensizlik ve suça eğilim gibi davranışlar geliştirmesine neden olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu sorunlar sistemin yarattığı sonuçlardır.
Kent Politikalarının Rolü
Bir diğer önemli isim olan Manuel Castells, şehirlerin sadece fiziksel yapılar olmadığını, toplumsal ilişkilerin şekillendiği bir alan olduğunu söyler. Castells’e göre, şehir planlaması ve ekonomik politikalar, gettolaşmayı ya destekler ya da onunla mücadele eder. Örneğin, kentsel dönüşüm projeleri, çoğu zaman yoksul mahallelerin yerinden edilmesiyle sonuçlanarak, sosyal bağları daha da zayıflatır.
Bir Çözüm Arayışı
Toplumsal çürüme ve gettolaşmayla mücadele, sadece şehir planlamacılarının değil, toplumun her kesiminin görevi olmalıdır. Eğitim, sağlık ve istihdam alanındaki eşitsizliklerin giderilmesi, bu sorunların köküne inmenin en etkili yollarından biridir. Aynı zamanda, toplumsal dayanışma ağlarının güçlendirilmesi ve bireylerin yaşadıkları çevreye aidiyet hissi kazanmaları da çürümenin önüne geçebilir.
Sonuç olarak, gettolaşma ve toplumsal çürüme, modern şehirlerin karmaşık bir yan ürünüdür. Sorunların kökenine inmek için ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların bir bütün olarak ele alınması gerekir. Aksi takdirde, şehirlerimiz hem fiziki hem de toplumsal anlamda daha da ayrışan ve çürüyen alanlara dönüşebilir. Bu durumdan kaçınmak, geleceğimizi şekillendiren en önemli adımlardan biri olacaktır.