Dürüstlük, ahlak ve etik değerler, toplumların temel taşlarını oluşturur. Ancak, etik ilkelerin önemsenmediği, adaletin ikinci plana atıldığı bir ortamda, ahlaki sınırları olan insanlar hep geriye düşer. Çünkü etik kurallara bağlı bireyler, kazanmak için her yolu mübah gören insanlara karşı dezavantajlı konumda kalır. Dürüstlük, bir erdem olduğu kadar, etik dışı bir düzen içinde ağır bir yüke de dönüşebilir. Peki, ahlaki sınırları olan bireylerin sürekli kaybediyor gibi görünmesinin ardındaki gerçek nedir? Ve bu gerçekten bir kayıp mıdır?
Ahlaksızın Sınırsızlığı, Ahlaklının Çıkmazı
Etik dışı bireyler, kazanmak için her türlü hileye, manipülasyona, sömürüye ve sahtekarlığa başvurabilirler. Onlar için doğru ya da yanlış değil, sadece kazanç ve güç önemlidir. Oysa ahlaklı insan, vicdanı ve değerleri doğrultusunda hareket eder. Bir sahtekâr, yalan söylemekte tereddüt etmez; bir dolandırıcı, başkasının hakkını gasp etmekte bir an bile düşünmez. Ancak dürüst insan, zarar göreceğini bilse bile yalan söylemez, hile yapmaz, adaletsizliği kabul etmez. Bu yüzden etik ilkelerle hareket eden bireyler, ahlaksızların sonsuz imkanları karşısında bir adım geride kalır.
Dürüstlüğün Görünürdeki Bedeli
Etik insan, toplumun her alanında baskıya uğrayabilir. İş hayatında yolsuzluğa bulaşmayan bir çalışan terfi edemezken, çıkar ilişkilerini ustaca yöneten bir başkası hızla yükselebilir. Adaletli bir yönetici, rantçılar ve çıkar grupları tarafından baskılanabilir. Akademide bilgiye, bilime ve gerçeklere bağlı kalan bir araştırmacı, sahte tezlerle yükselenlerin gerisinde kalabilir. Politikada halkın iyiliğini düşünen bir lider, popülist yalanlarla kitleleri peşinden sürükleyen bir manipülatör karşısında kaybedebilir.
Tarih boyunca dürüst insanların zorluklarla karşılaştığına dair sayısız örnek vardır. Galileo, gerçeği savunduğu için engizisyon tarafından yargılanmış; Nelson Mandela, eşitlik uğruna hapis yatmış; Sokrates, fikirleri yüzünden ölüme mahkûm edilmiştir. Etik insanların yolu her zaman kolay değildir, çünkü doğruluk çoğu zaman sistemin, güç odaklarının ve statükonun çıkarlarına aykırıdır.
Gerçek Kaybeden Kim?
Ahlaklı bireylerin etik dışı ortamda geride kalması, kısa vadede bir başarısızlık gibi görünebilir. Ancak uzun vadede durum farklıdır. Ahlaksızlık üzerine kurulu düzenler çökmeye, sahte başarılar ifşa olmaya mahkumdur. Dürüst insan kaybediyor gibi görünse de, sonunda kazanan yine hakikattir. Çünkü etik insanın sahip olduğu en büyük güç, başını yastığa koyduğunda vicdanının rahat olmasıdır.
Tarihe baktığımızda, kısa vadede zalimlerin, dolandırıcıların, manipülatörlerin kazandığını görebiliriz. Ancak adları zaman içinde unutulur, lanetlenir veya nefretle anılırlar. Oysa adaletin, ahlakın ve erdemin peşinden gidenler, insanlık tarihinde kalıcı izler bırakır.
Etik İnsan Ne Yapmalı?
Etik dışı ortamlar, dürüst insanları susturmaya, yıldırmaya ve pasifleştirmeye çalışır. Ancak etik bireyler, mücadele etmekten vazgeçmemeli, sistemin çürümüş yönlerini ifşa etmeli ve kendi değerlerine sıkı sıkıya sarılmalıdır.
1. Alternatif Güç Alanları Yaratmak: Etik dışı düzen içinde bireysel olarak değişim yaratmak zor olabilir. Ancak benzer değerlere sahip insanlarla bir araya gelerek güç oluşturmak mümkündür. Adalet ve doğruluk için bir araya gelen küçük gruplar bile büyük dönüşümlerin öncüsü olabilir.
2. Bilgiyi ve Bilinci Yaymak: Ahlaklı bireyler, etik değerleri savunmaya ve toplumda bilinç oluşturmaya devam etmelidir. Bilgi ve farkındalık arttıkça, etik olmayan davranışların etkisi azalır.
3. İç Huzuru Kaybetmemek: Başkaları haksız kazanç elde ederken adil kalmak zor olabilir, ancak gerçek mutluluk ve tatmin, vicdanın rahat olmasından gelir. Unutulmamalıdır ki, kısa vadeli kazançlar, uzun vadede büyük kayıplara dönüşebilir.
Sonuç: Etik İnsan Gerçekten Kaybeder mi?
Etik olmayan bir ortamda, ahlaksız insanlar kısa vadede avantajlı gibi görünebilir. Ancak uzun vadede kaybeden her zaman onlar olur. Ahlaklı birey, kaybediyor gibi görünse de, aslında insanlığın onurunu, adaleti ve vicdanı temsil eder. Dürüstlük, anlık ödüller getirmese de, kalıcı ve gerçek bir değerdir. Sonunda, dünyayı değiştirenler hep doğruluğa sadık kalanlardır.