Hiçbir millet saf ırk değildir. Saf bir ırk aramak veya saf bir ırk olduğunu iddia etmek faşistliktir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Pantürkizmi yasaklamak ve bu eğilimi destekleyenleri ağır bir şekilde cezalandırmak, toplumda ayrımcılığın desteklenmesini engellemek için yapılmıştır. Pantürkizm'den sonra, toplumumuzu en çok etkileyeceği düşünülen akım Panislamizm'di. Sevr antlaşmasında, Osmanlı'ya dayatılan bölünme planlarında, Kürtlere vaad edilen doğu vilayetlerinin Ermeni'lere verileceğinin belli olması, Kürtleri genç Cumhuriyet'in yanında yer almaya itmiştir. Irak üzerindeki iddialarımızdan vazgeçmemiz, Türklerin yaşadığı Musul, Kerkük ve Süleymaniye bölgelerini Türkiye'ye kaptırmamak için İngilizlerin desteklediği ve hatta kışkırttığı Kürt vatandaşlarımız, etnik bir kimlikten çok, dini gerekçelerle isyana teşvik edilmişlerdi. O yıllarda ve hatta şimdi de din sömürüsü ve istismarı, her zaman etkili bir silah olarak kullanılmıştır. Yeni Anayasa'nın oluşturulmasında ileri sürülen fikirler, Anayasa'nın temel ilkelerinin gözardı edilmesi önerileri, toplumsal çatışma tehlikesini tetikleyebilir. Kürt aydınların iddia ettiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti halkı, Türkler'den ve Kürtler'den oluşmamaktadır. Millet yapımızı sadece bu iki etnisite üzerine tesis etmeye çalışırsak, fevkalade hataya düşeriz. Katılaşmış bazı devlet politikalarında alt kimlik ve üst kimlik tanımlaması, çekinilmeden doğru dürüst yapılmalıdır. Asırlar boyu, Avrupa'nın ve Çin'in Türkler diye tanımladığı ırk, birçok ırkın kaynaşmasından oluşan bir milletin adıdır. Sosyologlar, bu oluşumu çok ayrıntılı bir şekilde izah etmişlerdir Bu bilimsel araştırma ve gerçekleri inkâr etmek ve sırtını dönmek, realiteyi yok saymak, olayları çözmeye yardımcı olmaz. Türk Milleti'ni oluşturan unsurları iyi tahlil etmek gerekiyor. Oğuz, Kürt, Laz, Abhaz, Çeçen, Gürcü, Boşnak, Arap ve birçok etnik yapının bir araya gelerek kendilerini Türk olarak görmeleri tarihi bir gerçektir. Şimdi Kürtlerin iddia ettiği gibi, bu milletin Türkler ve Kürtler'den oluştuğu dayatması, diğer etnik yapıların yok farz edilmesi esas tehlikeyi oluşturur. Tarih boyunca Türklerin asimilasyon uygulamadığı, bu gelişmelerin doğal olduğu inkâr edilemez. Tarihte Ermeni'lerin Bizans'a karşı devamlı direndiği ve Bizans'la savaştığı gerçeğini iyi araştırmak gerekiyor. Geçen günkü bir yazısından, gazetemizdeki köşesinde üstad Levon Panos Dabağyan, Ermenilerin de Türk soyundan gelmiş ve Hıristiyanlığı kabul etmiş olduğunu beyan etmişti. Ermeniler, Bizans'a karşı Türkler'in yanında yer almış ve savaşmışlardır. Türk milletleşmesi, asırlara dayanan ortak bir ülkü sonucu oluşmuştur. Toplumsal birlikteliğimizin temeli ve kökleri zannedildiği gibi o kadar yüzeysel değil, aslında çok derinlere inmektedir. Ünlü Türkolog Kâzım Mirşan'ın araştırmalarında da Türk kabilelerinin Anadolu'ya gelmesi 13 bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Şimdi ABD ve AB'nin, Türkiye'yi parçalama planlarının neden başarıya ulaşamadığına şaşan emperyalistlerin bizim temelimizdeki harcın ne denli sağlam olduğunu anlayamamalarından kaynaklandığı bir gerçektir.