Coşku ile barış ve huzur içinde karşıladığımız 2020 yılı; daha ikinci ayın başında, yaşanan ekonomik sıkıntılar yanında üst üste yaşadığımız felaketlerle de anılacağa benziyor. 

24 Ocak’ta meydana gelen Elazığ depreminin ardından geçen hafta içinde, Van Bahçesaray ilçesinde arka arkaya yaşanan çığ felaketleri ile Sabiha Gökçen Havaalanına 175 yolcu ile iniş yapan uçak kazası hepimizi derinden yaraladı. 

Depremde 41 yurttaşımız hayatını kaybetmiş 607 kişi yaralanmış, onbinlerce kişi açıkta kalmıştı. Türkiye kenetlense de iklim şartlarının ve soğukların aşılması kolay olmuyordu. Bahçesaray’da 41, uçak kazasında da 3 yurttaşımızın kaybında, yine kötü hava şartları ön plandaydı. 

Milletçe duyduğumuz bu acıları, ızdırabı Suriye’den gelen haberler adeta katladı. Malumları İdlib’te ateşkes kararına rağmen, Rejim güçlerinin bir hafta içinde Mehmetçiğe saldırıları sonunda, 13 kahramanı şehit verdik. Tabii bu saldırılara derhal karşılık verilmiş ve Suriye’ye de çatışmasızlık bölgesinin boşaltılması için Şubat ayı sonuna kadar süre tanınmıştı. Ancak Rusya’nın da desteği ile saldırılara devam eden Suriye Ordusu, İdlib’in güneyinde M5 karayolunun tamamının kontrolünü de ele geçirdi. 

Bu yazıyı teslim ettiğimde, çatışmasızlık bölgesindeki beş gözlem noktamız da Rejim güçlerinin kuşatması altında kalmış, İdlib ve bölgenin bombalanması ile can derdine düşen onbinler de Türkiye sınırına göç halindeydi. 

Bölgedeki askeri gücünü takviye eden Türkiye; gözlem noktalarından çekilmeyeceğini açıklarken bir yandan da hem Rusya hem de ABD ile ayrı ayrı durumu müzakere etmektedir. 

Ve halen alabildiğine hassas hale gelen bu durum; Türkiye ile Suriye ordularını bir silahlı çatışma arifesine, karşı karşıya getirmiş gibidir. 

Değerli okurlarım, Türkiye böylesine acılı ve kritik günlerin arifesinde iken, KKTC’nin kerameti kendinden menkul Cumhurbaşkanı Akıncı birden, bir İngiliz gazetesine demeç vermiş. Bu demeçte; Türkiye’nin KKTC’yi yutacağını, KKTC’nin bir Türkiye iline dönüşebileceğini, Anavatan-Yavruvatan tanımlamasına karşı olduğunu ve Rusya’nın Kırım’ı ilhakını çağrıştıran bir yaklaşımı ortaya atarak kendisinin ikinci bir Tayfur SÖKMEN olmayacağını ifade edip, kendi hesabına göre gündeme oturuverdi. 

Tabii Türkiye’de ve Kıbrıs’ta reaksiyonla karşılanan bu hezeyanlara sözlerimin arkasındayım diye yeniden sahip çıkarak, Nisan ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde güya ön aldı. Ve herhalde bu yaklaşımın seçim kazandıracağı hayali ve beklentisi içinde. 

Sayın Akıncı, biliyorsunuz şu anda KKTC’yi, dünyada sadece Türkiye tanıyor. Ve Türkiye sadece tanımakla kalmıyor, KKTC’yi bütün imkanları ile destekleyip, ayakta tutuyor. 

Sizin gibi düşünenlere rağmen Türkiye, KKTC’yi yine tanır ve bütün imkanları ile destekleyip, ayakta da tutar. 

Kıbrıs halkının, kahraman kardeşlerimin sizi düşüncelerinizle başbaşa bırakacağını ve tarihin de Zat-ı Alilerini ortaya attığınız hezeyanlarla anacağını pek yakında hep birlikte göreceğiz. 

Ve yine her zaman ve her yerde, Kıbrıs’ın Türk olduğunu ve Türk olarak da kalacağını haykıracak ve bu gerçeğe ulaşılıncaya kadar da, Sayın Akıncı, sizlere rağmen bütün gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.