Tarihler tam dört yıl önce bugün 15 Temmuz 2016'yı gösterirken ülkemiz maşası dış güçlerin elinde olan hain bir darbeyle karşı karşıya kaldı. 

Hiç bitmek bilmeyen o kara gecede, ne olmuştu? Kısaca hatırlayalım.

15 Temmuz akşamı saatler 22-30 civarlarında cep telefonlarımıza garipsediğimiz haberler gelmeye başlamıştı. Zamanla gelen haberler ülkemizin bir darbeye doğru gittiğini anladık. Ama bir tuhaflık vardı. Taşlar yerine oturmuyordu. Bir taraftan asker çeşitli yerlere el koyuyor, bir taraftan hükümet yetkilileri beyanatlar veriyordu. 

Bir iki saat içinde durumu çözmeye başladık,  önceden planlanmış darbe girişimini yaşıyorduk. Darbe kelimesi soğuktur, insanı tedirgin eder.  Canımız sıkıldı, keyfimiz kaçtı. İlerleyen dakikalarda Cumhurbaşkanımızın cep telefonuyla konuşmasını dinledik. O aralar TRT ekranlarından Darbe ile ilgili zorunlu açıklama yapılıyordu.

Zaman ilerledikçe taşlar yerine oturmaya başlamıştı, başarıya ulaşması imkânsız olan, kimin ne için yaptığı belli olmayan bir darbe girişimi yaşanıyordu.  

Türk halkı istemeyerek de olsa son 15 yıldır birçok hareketli günler, saatler geçirme tecrübesi kazanmıştı. 15 Temmuz gecesi de böyle bir geceydi. Yöneticilerimiz halkı sokaklara, meydanlara çağırmasıyla millet sokaklara döküldü. Aldığı emrin nereye varacağını bilmeyen asker zor durumda kalmıştı. Korkuyu yenen, tanka yürüyen, vücudunu siper eden Türk milleti, ülkesine, geleceğine kasteden yerli apoletli, kravatlı teröristlerin hain emellerine dur dedi.  

O günden bugüne çok şeyler söylendi. Kimi darbe dedi. Kimi düzenlenmiş bir senaryo dedi. Kimi de kontrollü bir darbe dedi.

Kim ne derse desin Türkiye, 15 Temmuz 2016 günü ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir darbe tehlikesi yaşadı ve bir tehlikenin eşiğinden döndü

Hem de 250 şehit, 2 binden fazla yaralı vererek.

Uçaklardan, tanklardan, helikopterlerden milletin silahı ile millete silah doğrultan mahluklar: keşke hiç var olmasaydınız da bu kalleşliğin içerisinde yer almasaydınız. 

Bu yapılanın akılla, mantıkla, vatanla, bayrakla, dinle, imanla alakası olmayıp, emanet edilen makamları hıyanet için kullanmak bu milletin güvenliği yerine terör estirmek hıyanetin, alçaklığın geldiği noktayı gözler önüne sermektedir. 

15 Temmuz, Çanakkale'de yarım kalan hesabın, Haçlı ittifakının ülkemiz üzerindeki çirkin emellerinin ortaya döküldüğü, uzun süre hazırlanıldığı İslam projesi ile dinimizin kutsal değerlerinin örselendiği süreçlerden sonra nokta koyma hareketi idi. Bu millet çirkin oyunu tam zamanında milli birlik ve beraberliği ile bozmuştur. 

Eğitim ayağı ile milletimizin ulvi duygularını sömüren ihanet çetesi her yolu mubah görerek, dinimizin değerlerini kendi çıkarları içinde esnetmiş, fitne yolu ile defalarca kargaşaya neden olmuştur.  

Asıl maksat Müslümanlar arasında fitneyi körükleyerek kardeşliğimizi zedelemektir. 

Darbelerden bu ülke insanı çok çekti.

Her defasında kurunun yanında yaş da yandı. 

Sokakta ideoloji kavgası yapan gençler hapishanelerde buluşunca nasıl aldatıldıklarını anlayıp birbirlerine sarıldılar. 

Barışın ne büyük nimet olduğunu anladılar. 

Ama olan olmuştu.

Genç fidanlar inandıkları dava uğruna can vermişler, kan akıtmışlar.

Taraflar serap gördüklerini darbe olduktan sonra anlamışlardı.

Bu anlattıklarım, önceki darbelerin girişimlerin öyküsü idi. 

Ama 15 Temmuz darbesi öyle değildi.

Paralel koşuda kadrolaşma derdine düşüp bu yoldan devleti ele geçirme alçak heves ve hainliğe kapılan Fetö çetesi, baktı ki yol uzun, o zaman kısa yoldan kötü emellerini gerçekleştirme derdine düştü. Çok şükür darbeyi 'girişim, kalkışım'dan öteye vardıramadılar. 

Hasıl-ı kelam: 'Su uyur, düşman uyumaz' 15 Temmuz'u asla unutmamak, dersler çıkarmak gelecek nesillerimize de ibretlik olarak aktarmak ve millet olma görevimizdir. 

Şunu iyi bilmeliyiz ki bu ruhu kaybedersek ülkemizi kaybederiz, bu ruhu kaybedersek vatanımızı kaybederiz, kısacası her şeyimizi kaybederiz. Bizlerin sığınabileceği başka bir vatan yok!