Gözlerimin önünde bir dehşetin videosu var. Hepinizin bildiği “baba” denen mahlûkun sabiye yaptığı işkencenin videosu. Beynim uğulduyor. Adeta aklım çıkmak üzere, henüz kendime gelebilmiş değilim. O sabinin çığlıkları hala duyularımda.


Bir insana, öz evladına bu vahşeti yaptıran nedir? Diye saatlerce düşündüm. Saatlerce kan çanağı olmuş gözlerimle boş boş duvarlara baktım. Gözlerimden akamayan kanlar sanki beynime sıçradı. Akrebin kıskaçları kalbime saplandı…

Nefes alamayacak duruma geldim. Günlerdir manşetlerden düşmeyen çocuk ölümleri, kadın cinayetleri eminim bir tek beni böyle etkilemedi. Vicdan sahibi her insanın yüreği benim gibi dağlandı. Ellerime bakıp durdum. Çaresiz, aciz ellerim bu yazıyı yazarken bile titriyor. Öfke kusuyor yüreğimdeki öfkeyi kusmak isterdim klavyeye. Kusunca bitsin isterdim kadınların, çocukların ve bütün acizlerin acıları. Ama maalesef izlediğimiz ya da duyduğumuz haberler karşısında en az bizde mağdur olan canlar kadar aciziz.

Güç nedir?
Kuvvetini güçsüzün üzerinde deneyen zihniyeti şiddete meyleden nedir?
Çocukluğunda yaşamış olduğu travmalar mı ortaya çıkıyor büyüdükçe?
Aklımda deli divane sorular sorular sorular…
Asmak, öldürmek, cezalandırmak neyi kurtarır ya da geri getirir mi gidenleri söyler misiniz?
Şiddetin anatomisini ortaya çıkarıp çözüm yollarını aramamız gerektiği kanısındayım. Zira yaşamı çekilmez kılan kareler, düştükçe gözlerimizin önüne toplum olarak psikolojik bir şiddetle karşı karşıyayız.

Uzmanlar güvensizlik hissinin kişiyi korkuya, endişeye ve şiddete ittiğini vurguluyorlar. Ve toplumda gözlerimizin önüne serilen bu tür şiddet videoları her birimizi ayrı ayrı güvensizlik duygusu içine alıyor.  

Şöyle bir yakın geçmişe göz atalım hadi:
Başak Cengiz,  dehşet verici bir şekilde samuray kılıcıyla sırf güçsüz olduğu için öldürülüyor. Başka bir gün yoldan geçen bir kızımıza yumrukla saldıran cani uyuşturucunun etkisinde olduğunu bahane ediyor. Eşinden ayrılmak istediği için kurşun yağmuruna tutulan kadın kardeşim başka bir haberin odağı oluyor. (Müslime bebek gibi) çocuklara uygulanan taciz, tecavüz ve en son şahit olduğumuz üç aylık bebeğe uygulanan şiddet karesi hepimizi derinden etkiledi.
Peki ya tüm bunlar yaşanırken kendinizi ne kadar güvende hissediyorsunuz?
Güvensiz bir toplumda, kişilerin değerlerine sahip çıkması, erdemli davranışlar sergileyebilmesi daha zordur. İyi olanı yapma ve kötü olandan uzak durma eğilimleri zayıf kalabilir.  
Muhatabımız her kim olursa olsun bir toplumda zorbalık, ayrımcılık, şiddet, taciz ve haksızlıklar devam ettiği sürece orada güven ve emniyetin hâkim olduğundan bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Caydırıcı cezalar ya da hastalıklı zihinleri rehabilite etmekle belki toplumda güven ortamını barışçıl bir şekilde sağlayabiliriz. Belki diyorum çünkü roller kültür etkisiyle değişiyor. Ülkemizde kadının yerinin ya da adının olmadığını varsayarsak hele ki hala erkek egemen toplumun “eksik etek” bakış açısı ve baskılayıcı tavırları, kadınları bu güvensiz korku ortamında daha fazla istemediğimiz olaylara itecektir.
Nazım Hikmet’in de vurguladığı üzere soframızdaki yeri bile öküzümüzden sonra.( bir olgunun resmini göstermiştir ünlü şair burada)
Kadın erkeğin dört adım gerisi değildir.
Oysa kadın ve erkek tabiatında ki farklılıkların bir üstünlük sebebi olmadığını altını çizerek söylemek isterim.
Toplumun yazılı olmayan kuralları devreden çıkarmadıkça;  insanların onurunu, doğuştan gelen haklarını ve özgür iradesini koruyamayız.  Toplumsal dengenin sağlanabilmesi adına, hayatın her alanında kadınların var olması ve söz haklarının muhafaza edilmesinin çok belirleyici olduğunu benimsemek zorundayız. Zira kadın toplumun temel taşıdır. Doğuran yetiştiren öğretendir. Kendisine sevgiyi gösterilmeyen,  merhamet edilmeyen, ötekileştirilen bir kadının anne olduğunu düşünmek dahi istemiyorum desem de maalesef ülkemizde binlerce böyle anne var.
Kadına değer verilmeli ki, onun doğuracağı bireylerde o değer anlayışı içinde cemiyete faydalı bireyler olsun.
Ezcümle; Kadınlar kendi haklarını kendileri kazanmak zorundadırlar. Zor olduğu aşikâr fakat başka yolu yok. Kendi güçlerinin farkına varıp, hayatlarını bir erkeğin iki dudağı arasına sıkıştırmadan, toplumun pazar malı olmadığını ispatlamalıdır. Zira kadının yeri HAYATIN TAM DA İÇİDİR.
Yazıyı bir şiirle noktalamak istedim affınıza sığınarak.

 Suskumda ceset ceset kadınlar ve çocuklar
Gözlerimin önünde kanlı bıçaklı sayfalar
Melekler sıvazlıyor al kanlı tenlerini
Ölümü soluyor sönmüş gözbebekleri
Kim kimi yaralıyor kimde kurşun kim de ah
Sürüyorum dilime yüzlerce binlerce eyvah
Ebcedi tutuluyor gayya doruklarında
Tükenecek dermanı vicdan yokuşlarında
Yerle gök bir ağız zelzele tekmilinde
Kıyamet dua dua görenlerin dilinde
Dinleyin ey insanlar
Hayat denen temaşa gün gelip bitecektir
Ağızlarda yaygara ölüm dirilecektir
Ah be çocuk affet. Ne olur bizi affet
Zalime susmak ne büyük gaflet!
Acizsin ey insan!
Merhamet otağından nasiplenmeden
Vahşetin dudağında keyiflenensin heyhat!
Mecazi nağmelerde kalmadı artık mana
Gaflet uykusuna daldı en nihayet hülasa
İnsan insan dedikçe yanıldı cümlecikler
Darmaduman perişan yaralandı sözcükler…