Geçtiğimiz Cumartesi Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin Genel Kurulu yapıldı. Son otuz yılın Türk düşünce hayatına en fazla etki eden düşünürü Sosyolog Ali Bulaç oradaydı. Son altı yılda İstanbul İl kültür müdürü olarak tarih yazan Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili oradaydı. 1990’ların başında büyük mücadele ve bedellerle Sakarya üniversitesi sosyoloji bölümünü kuran ve var eden Prof. Dr. Sami Şener oradaydı. Çiçeği burnundaki İBB Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Abdurrahman Şen, Yalnız Değilsiniz’de bir devrin dokunaklı romanını yazan Üstün İnanç, uzun yıllar Türk ve İslam dünyasına İslami Edebiyat vakfı, dergisi ve hareketiyle hizmet eden Ali Nar, yirmi yedi eseriyle en fazla ders kitaplarında yer alan Bestami Yazgan, Yıldız Teknik üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü müdür yardımcısı Doç. Dr. Süleyman Doğan ile Gebze İleri teknoloji Enstitüsü öğretim üyesi Cemal Zehir de oradaydı. Eskader Genel Başkanı Mehmet Nuri Yardım, Dübamder Genel Başkanı Muzaffer Tunç, Yeni Şafak Gazetesi yazı işleri müdürü Özcan Ünlü, Türkiye gazetesi kültür sanat sayfası sorumlusu Sefa Koyuncu, TBMM’nde milleti temsil etmiş olan Recep Garip ve Nazif Okumuş, AKP kurucularından Dr. Ayşenur Kurtoğlu, Dursun Gürlek, Yusuf Dursun, Yusuf Bilge, Dr.Yusuf Gedikli, Doç. Dr. Nermin Özcan Özer olmak üzere tam tamına 150 seçkin insan genel kurulda üye olarak yerini almıştı.

Ancak yukarıda saydığım zatların hiç birisine resmi programda söz verilmedi. Komünist Rusya’da bile tarihe karışan “şeref başkanı” unvanını tüzük gereği uhdesinde taşıyan Mehmet Doğan genel kurulun açılış konuşmasını yaptı. Divan başkanı kapanışı da ona yaptırarak genel kurul tamamlandı.   

Mehmet Doğan’ın konuşması ve divan başkanının yönetimi mevcut durumun korunması yönündeydi. Bunu Recep Garip’te ifade etti. Ancak genel kurul her ne olursa olsun değişim istiyordu. Nitekim değişim yanlıları 77 oy vererek Muzaffer Doğan başkanlığındaki listeyi tercih etti. Böylece TYB İstanbul Şubesi’ne yirmi yıl boyunca hâkim olan anlayış tasfiye edilmiş oldu.

Esasında tasfiye adım adım geldi. Yirmi yıl boyunca tasfiye olan anlayış gerçek varlık sebepleri olan üyelerle sağlıklı iletişim kuramadı. Şube yönetimi tepki ve yazılarla duyarsız kaldı. Genel merkeze de üyelerden yoğun tepki vardı. 1000’in üzerinde üye kendilerine ipleri elinde tutan azınlık tarafından saygı duyulmasını istiyordu.

 Bu tepkiler 2010 yılı seçimlerinde 35 yıllık TYB tarihinin en güçlü muhalefet hareketini doğurdu. Bu satırların yazarı olarak benim başını çektiğim bu hareketi son anda 84 kişi hazirun listesine ekleyerek ve bunların 51 tanesinin genel kurula iştirakini sağlayarak bertaraf ettiklerini düşündüler. Ancak benim hareketim kapalı kapılar ardındaki şubeyi kamuya ve üyeye açtı. Bunun sonucunda üye 2010 ve 2012’de genel kurula kurumuna sahip çıktı. Nitekim yayıncı Cevat Özkaya başta olmak üzere birçok seçkin ve saygın insan bana teşekkür ettiler. Çünkü yıllardır birbirlerini görmeyen, hatta ufak-tefek kırgınlıkları olan birçok dost kucaklaşarak hasret giderdiler.

Cumartesi günü Muzaffer Doğan uzlaşmacı ve üyeye saygı duyan bir kişiliğiyle seçimi kazandı. Diğer aday ise bir taraftan “üyelerimiz doğal danışmanımızdır” derken diğer taraftan üyeye; “süreci mahkeme üzerinden tehdit ederek izleyen şahıs”  şeklinde hitap etmekte herhangi bir beis görmemiştir. Şube başkanı adayının çatışmacı ve “biz ve öteki” ayrımında odaklanan anlayışına, kendisine yirmi yıldır hiçbir konuda danışılmayan üye, onu ve temsil ettiği zihniyeti genel kurulda oylarıyla saf dışı bırakarak gereken cevabı vermiştir.

TYB İstanbul Şubesi genel kurullarının bundan sonra çok daha farklı, güzel ve şölen havası içerisinde olacağını umuyorum. Yine tek kişilik koro değil de yukarda saydığım önemli şahsiyetlere de mutlaka söz verileceğini umuyorum.

Sözlerimi asla unutmamamız gereken bir atasözü ile tamamlamak istiyorum: “Rüzgâr eken, fırtına biçer.”