Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin her Perşembe akşamı Cağaloğlu’nda Timaş Kitap Kahve’de düzenlediği “Bâbıâli Sohbetleri” Türkiye’nin seçkin ilim ve fikir adamlarından Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hakkında Cağaloğlu’nda düzenlenen program, eski dostları buluşturdu. “İrfan Mektebinin Aziz Hocası” diye takdim edilen Yalçıntaş’ın sohbet toplantısında kimler yoktu ki… Başta oturum başkanı Mehmet Nuri Yardım, Prof.Dr.Mehmet Saray, Sami Yavrucuk, Özdemir Erdoğan, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Oğuz Çetinoğlu, Dursun Gürlek, Mehmet Emin Hazret, Süleyman Doğan (bend niz), Kemal Çiftçi, İbrahim Metin, Ümit Şimşek, Mustafa Kılıç, Hüdavendigâr Onur, Yusuf Dursun, İbrahim Özgün, Ahmet Derindere, Şadi Polat, Sadettin Kaplan, Recep Arslan, Kâmil Nazik, Muhsin Duran, Recep Seyhan, İsmetullah Güler, Nihat Çeçen, Ali Hakkoymaz, Ayhan Pala, Yüsra Mete, Hüseyin Büyükaslan, Savtekin Mengi, Yüsra Mete, Serdar Üstündağ, Tuğrul Tanser, Ömer Sait Güler, Bahaddin Eren Emrah ve Yiğit Özdemir’in de aralarında bulunduğu bir çok kişi katıldı. Toplantıyı yöneten ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım, Nevzat Yalçıntaş ve arkadaşlarının Türkiye’nin maddi ve manevi mimarları arasında bulundukları, hayırlı ve uzun ömürlü müesseseler kurduklarını belirterek, “Hocaların Hocası olarak bilinen Nevzat Yalçıntaş, rahmetli Sabahattin Zaim, Ahmet Kabaklı ve diğer münevverlerle beraber nesillerin inançlı ve kültürlü yetişmesi için ellerinden geleni yapmış, gece gündüz büyük bir gayretle çalışmışlardır. Onların hakkı ödenemez. Bu program, Nevzat Hocamızın şahsında hepsine bir şükran ifadesi, bir teşekkür toplantısıdır.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, öncelikle doğup büyüdüğü Ankara’daki çocukluk yıllarını anlattı. Yalçıntaş, 1933'te Ankara’da bir demirci ustası Hasan Yalçıntaş’ın oğlu olarak doğduğunu belirterek, “Büyük dedem şairdi ve divanı vardır. Herhalde annem Lebibe Hanımın ve ağabeyimin şairliği ondan geliyor.” dedikten sonra 78 yıllık hayatından unutmadığı bazı hatıraları nakletti. Çocukluk hatıralarını anlatırken zaman zaman duygulanan ve geçmişe giden Yalçıntaş:“Bana birisi sorsa, dese ki: ‘Nasıl bir cennet istersin?’ Ben derim ki ‘Ailemle beraber olup, bahçesinde çiçekler olan bir ev ve tabii ki dostlarımın olduğu bir yer isterim, onlar olmazsa hayat yarım, eksik kalıyor.” İlk tahsilini Ankara’da tamamladığını belirten Yalçıntaş fikir hayatına babasının imalat dükkânında kese kâğıdı yapılması için getirilen gazete ve mecmuaları okuyarak girdiğini ve bu şekilde temas kurduğunu belirterek; ““O zaman toplatılan gazete ve mecmualar dükkânımıza getirilirdi. Babam da bunlardan kendime seçmem için izin verirdi. İlk seçtiğim ve okuduğum dergi Büyük Doğu idi. Elime geçen ilk kitap Enver Paşa’nın hayatına dairdi. Enver Behnan Şapolyo yazmıştı. O kitabı okuduktan sonra milliyetçi romanları okumaya başladım. Orkun, Gökbörü gibi dergileri takip ettim.” Üç fikir cereyanı Ankara Milliyetçiler Derneği’nde birçok değerli şahsiyeti tanıdığını bunlar arasında Osman Yüksel Serdengeçti ve Sami Yavrucuk gibi ağabeyleri olduğunu anlatan Yalçıntaş, İstanbul’a gelişini ve üniversite hayatını anlatırken Türkiye’deki o dönem içinde geçerli olan üç fikir akımından özellikle bahsetti. Bunların İslâmcılık, Türkçülük ve Komünizm cereyanları olduğuna dikkat çeken Yalçıntaş, bu gruplar etrafında kümelenmelerin o zaman başladığını söyledi. Nevzat Yalçıntaş sohbetin ilerleyen bölümünde ülkede hâkim olan fikir cereyanları hakkında şunları söyledi: “Gençlik yıllarımda Türkiye’de üç fikir akımı vardı. Bunlardan biri Nihâl Atsız ve arkadaşlarının başlattığı milliyetçi cereyan, yani Türkçülük idi. Sait Bilgiç, Remzi Oğuz Arık, Hüseyin Namık Orkun bu teşkilatın öncüleriydi. O zaman Azerbaycan Türkü Mehmet Emin Resulzâde vardı ve millî heyecanı ayakta tutuyordu. Mefkure dergisi bize ideallerimizi hatırlatıyordu. İkincisi Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergileri etrafındaki münevverlerin öncü oldukları İslâmcı hareket idi. Abdurrahim Zapsu Ehl-i Sünnet dergisini çıkarırdı. Bunarlın bazıları fikir bazında, bazıları ise tarikat veya cemaat şeklinde gelişiyordu. Üstat Necip Fazıl Kısakürek de bu grubun içinde başı çekenler arasındaydı. Üçüncüsü ise sol hareket daha doğrusu komünizm fikriyatı idi. Bu cereyanların yayın organları da vardı. Behice Boran, Mehmet Ali Aybar gibi kişiler vardı. Elbette ilham aldıkları kişi de Nâzım Hikmet’ti. Nâzım Hikmet’in daha sonra ne hallere düştüğünü hep birlikte gördük.” İstanbul’da yaşadıklarını ve hâtıralarını anlatırken özellikle Rüstem Paşa Medresesi’nde milliyetçi arkadaşlarla buluştuklarını ifade eden Yalçıntaş, “Ankara’daki Milliyetçiler Derneği’ni İstanbul’daki derneklerle birleştirdik. Daha güçlü bir hareket doğdu. Şadi Pehlivanoğlu, Galip Erdem, Faruk Kadri Timurtaş gibi birçok ağabeyimiz bu hareket içindeydi. Bekir Berk, Mehmet Kaplan gibi isimler de aramızdaydı. Orada çok istifadeli konuşmalar yapılır, sohbetler edilirdi. Memleket meseleleri enine boyuna tartışılırdı. Bir bakıma hepimiz orada yetiştik. Bizim devam ettiğimiz dört ilim, fikir, sanat ve kültür halkası vardı. Bu halkalar bizi birbirimize bağlıyordu. Bunlardan ilki Milliyetçiler Derneği idi. Fikir, ilim, huy, istikamet yolunda gelişmelerden ibaretti. İkinci halka, Doktor Rahmi Eray’ın çevresinde oluşan halkaydı. Beni Rahmi Eray’ın yanına Prof. Dr. Orhan Okay götürmüştü. Evi son derece mütevazıydi. Orada fikir alanında temaslarda bulunduk ve Rahmi Bey’den istifade ettik.” Gençlik Kızkulesi’ne benziyor Nevzat Yalçıntaş, ikinci sohbet halkası olarak İsmâil Hâmî Dânişmend’in evinde yapılan toplantıları andı. Danişmend’in evinde din, ilim, tarih, siyaset konuşulduğunu belirten Yalçıntaş, “O toplantılara büyük romancımız ve fikir adamı Peyami Safa da gelirdi. Bir gün sohbet esnasında İsmâil Hâmi Danişmend ‘Bu gençlik bitmiş, bugünkü nesil kız kulesine benziyor. Asya’ya yakın gibi görünür ama arada deniz vardır, Asya’yla irtibatı yoktur. Cephesi Avrupa’ya bakar gibidir ama uzak bir mesafesi vardır. Arafta gibidir.” demişti. Bunun üzerine Peyami Safa gençliği savunmuş ve “Gençlerimizi Kız Kulesi’ne benzetiyor ve ümitsiz konuşuyorsunuz ama tarihte ne zaman bir buhrana düşülmüşse milletimiz mutlaka bir kahraman çıkarmıştır.” dedikten sonra tarihten örnekler vermeye başladı. Bu savunma, orada sessiz bir şekilde oturan biz gençleri çok sevindirdi. O toplantılara Yılmaz Öztuna da katılırdı.” Yalçıntaş, bir başka halkanın da Nurettin Topçu çevresi olduğunu belirttikten sonra şunları ilave etti: “Nurettin Bey, kendine mahsus halleri olan, dürüst, soğukkanlı, titiz biriydi. Oraya da Ferruh Bozbeyli, Orhan Okay ve Hareket dergisinde yazanlar gelirdi.” “Said Nursi’yi ziyaret ettim” Kendilerini ziyaret ettiğimiz ve fikirlerinden istifade ettiğimiz çok değerli isimler vardı. Başta Bediüzzaman Said Nursi, Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Prof. Dr. Mümtaz Turhan ve elbette Necip Fazıl Kısakürek en çok ziyaret ettiğimiz, kendilerinden istifade ettiğimiz büyüklerimizdi. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ni Muhsin Okur vasıtasıyla ziyaret ettim. Yanımda sonradan profesör olan rahmetli Mehmet Eröz de vardı. Sirkeci’deki bir otelde kalıyordu. Ziyaret ettiğimizde kendisini mahalli bir kıyafet içinde gördük. Saygıyla yanına gittik. Bizi iyi karşıladı, güzel sözler söyledi. Heyecanımızdan dolayı bizi tebrik etti. Yumuşak, müspet hareketin lüzumundan bahsetti. O gün Hazretten dinlediğim o sözler ömür boyu benim için rehber düsturlar oldu. Allah rahmet eylesin.” Yaptığı icraatlardan bahseden Nevzat Yalçıntaş, devlet adına 1000 Temel Eser projesini geliştirdiklerini ifade etti. Tesis etmek istedikleri Milli Türk Müzesi’nin çeşitli sebeplerden gerçekleştirilemediğini kaydeden Yalçıntaş, ancak Milli Kütüphane’nin Ankara’da kurulduğunu söyledi. Yalçıntaş, MTTB’den, bir zamanlar başkanlığını yaptığı Aydınlar Ocağı’ndan ve geçmiş yıllarda Genel Müdürlüğünü üstlendiği TRT’den de kısaca bahsetti. Yücel Çakmaklı’ya “Kuruluş-Osmancık”, “Dördüncü Murat” ve “Küçük Ağa” gibi büyük sinema dizileri yaptırdıklarını söyledi. Avrupa Birliği mi Türk Birliği mi?, Avrupa’da Yükselen Hilâl gibi bir çok değerli eseri bulunan Yalçıntaş, hayatının bütün safhalarını anlattığı hâtıralarını kaleme aldığını, bu kitabın yakında çıkacağı müjdesini verdi. Yalçıntaş’ı ilk olarak 1987 yılında kendisi için bir söyleşi için gittiğim İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tanıdım. O günden bugüne bende hep olumlu ve birleştirici bir misyon adamı portresi çizmiştir. Hayata karşı olumlu, sempatik ve herkese yardım etme istek ve arzusunu Yalçıntaş Hoca’da hep gördüm. Programın sonunda ses sanatkârı İbrahim Güleç, Yalçıntaş’ın da hemşehrisi olan Keskinli Hacı Taşan’dan türküler okudu. Hâfız Musa Orak ve Ali Sungur Yardım’ın Kur’an-ı Kerim’den okudukları aşr-i şeriflerin ardından Ahmet Yüter Hoca dua etti. Program Nevzat Yalçıntaş Hoca ile birlikte hâtıra fotoğraflarının çekilmesinin ardından sona erdi. İlim, fikir ve aksiyon adamı Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş Hocamıza daha nice hayırlı ve bereketli uzun ömürler diliyorum.