“Divanü Lugati’t – Türk” adlı eserinde (11. asır) Kaşgarlı Mahmud diyor ki: “Türk: Nuh’un (s.a.) oğlunun adı. Nuh’un oğlu Türk’ün oğullarına yüce Allah tarafından verilmiş bir isimdir…Bunun gibi Rum da, İshak’ın (s.a.) oğlu İsu’nun oğlu Rum’un adıdır. Oğulları da o isimle adlandırılmıştır. Ne var ki biz daha önce Türk’ün Allah tarafından verilmiş bir isim olduğunu söylemiştik. Bize şeyh, imam ve zahid Hüseyn bin Xalef el-Kaşgari haber verdi ve kendisine de İbnu’l-Garqi’nin haber verdiğini söyledi. Ona da, ahir zaman hakkında yazdığı kitabında İbni Ebi’d-Dünya diye tanınan şeyh Ebu Bekr el-Mugid el-Cercerani, Allah’ın elçisine (s.a.) isnat ederek anlatmış. (Peygamber) dedi ki: Allah (c.a.) diyor ki ‘benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim. Bir kavme kızdığım zaman onları (Türkleri) onlara musallat ederim.‘ Bu, diğer bütün insanlara karşı, onlar için bir üstünlüktür. Çünkü onların adını bizzat O (c.a.) vermiş; onları en yüce ve yeryüzünde havası en güzel yere yerleştirmiş; onları kendi ordusu olarak adlandırmıştır. Bunun yanında onlar; güzellik, tatlılık, aydın yüzlülük, edep, yaşlılara hürmet ve riayet, ahde vefa, alçak gönüllülük, yiğitlik ve daha sayılamayacak birçok meziyeti hak etmişlerdir.” Kitabın giriş kısmında Allah’ı övdükten, Kur’an’ı yücelttikten, peygamber ve soyuna esenlikler diledikten sonra Kaşgarlı şöyle diyor: “Şimdi, Muhammed oğlu Hüseyin oğlu Mahmud kulunuz dedi ki: Yüce Allah devlet güneşini Türk burçlarında doğdurdu; felekleri onların ülkeleri etrafında döndürdü; bundan dolayı onları Türk diye adlandırdı; ülkelerin idaresini onlara verdi; onları zamanın hakanları yaptı; zamanımızdaki insanların işlerini onların eline verdi; onları herkese üstün kıldı ve hak üzre destekledi; onlara sığınanları, idareleri altında çalışanları aziz kıldı; böylece onları muratlarına eriştirerek ayak takımının şerrinden uzaklaştırdı. Aklı olan herkes Türklerin istediği yolu tutmalı, böylece onların oklarından korunmalıdır. Dertlerini onlara duyurabilmek, onları kendilerine meylettirebilmek için Türklerin dilleriyle konuşmaktan başka çare de yoktur. Onların düşmanlarından biri kendi takımından ayrılıp onlara (Türklere) sığınırsa, bunlar (Türkler) da onun korkusunu giderirse sığınan düşmana başka düşmanlar da sığınmaya başlar. Böylece üzerlerinden zarar da kalkmış olur. “Açıkça ve kesin olarak, Buhara imamlarından ve Nişaburlu bir başka imamdan duydum. Onlar peygamber efendimize dayandırarak şöyle rivayet ettiler. Peygamberimiz (s.a.) kıyamet gününün şartlarını, ahir zamanın fitnelerini, Oğuz Türkleri’nin çıkışını anlatırken dedi ki: ‘Türk dilini öğreniniz, çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır.’ Bu hadis doğru ise -sorumluluğu ravilere aittir- Türk dilini öğrenmek vaciptir; eğer doğru değilse, aklın gereği budur.” (Ahmet Bican Ercilasun, Yeniçağ, 17 Kasım 2010, s.9) X Gelelim günümüze: “Türkiye’yi kuran irade olan Türk Milliyetçiliği, ‘Türklük’ deyince, Türkmen, Tatar, Kazak, Kırgız ve Müslüman olmak kaydıyla Kürt, Çerkez, Gürcü, Arnavut gibi bütün etnik alt birimleri, Türk Milleti’nin mensubu kabul etmektedir. Zaten, Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelenlerin içinde ırken Türk olan büyük çoğunluğun dışında, Hıristiyanlar tarafından katledilmekte oldukları ve Türk sayıldıkları için Türkiye’ye sığınanlar da vardır. Onları Türklüğe bağlayan bağ, sadece vatandaşlık bağı değil, kader birliği sonucu oluşan kan kardeşliğidir. “Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir’ kabulü böyle bir gelişmenin sonucudur.” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 18 Kasım 2010, s. 11) Dolayısıyla Türklük kavramı, sadece bir ırkın adı değil; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milletin de ismidir. Devlete gelince: “Bir devlet, ortak kültürü ve millet olma bilincini geliştirmek ve beslemekle yükümlüdür.” (a.g.m.) Kaldı ki; Din, Dil ve Vatan birse millet birdir. Türkiye’mizde -istisnalar hariç- Din de birdir. -Ayrıca ne bilinirse bilinsin- Dil de birdir. Şüphesiz, Vatan da birdir. Velhasıl; bu vatan Türkiye’dir. Yani Türk Vatanı’dır. Ve bu Vatan’da Türkler ve menşei ne olursa olsun Türkleşmiş yani Müslüman olmuş unsurlar yaşamaktadır. Bundan dolayıdır ki: Türkiye’de herkes; Büyük Türk Milleti’nin birer ferdi ve bireyidir. Öyle ise, bu milletin adından kimse gocunmamalı. Varlığından kimse rahatsız olmamalı.