Osmanlı geleneğine göre Padişahlar Oğuz Han’ın meşru vârisi, “Kayı” soyundan gelmekle Türk töresine göre (Eski Türklerde olduğu gibi) ilahî kaynaklı hâkimiyete sahip olmuşlardır. Dolayısıyla Osmanlı Padişahları kendilerini tüm Türkler’in meşru hükümdarı kabul ediyorlardı. Demek ki seçilecek olan 12. Cumhurbaşkanımız da sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı değil de tüm Türk dünyası ile Müslüman ülkelerin güvenip dayandığı kişi olacaktır. Osmanlı Padişahları Selçuklu sultanları gibi, devletin sahibi değil sadece başıdır. Bütün topraklar da ancak onları fethetmiş olan gazilerin malıdır. Orta Asya’dan beri devam eden anlayışa göre devlet hanedanın ortak mülkü idi. Ancak hükümdarın hanedanın erkek üyelerinden seçilmesi gerekiyordu. Osmanlılar’da da bu gelenek aynen devam ettirilmiştir. Türk Milleti’ni devletsiz bırakmamak, boyları bir araya toplamak gibi görevler sosyal yönü ağır basan görevlerdir. Bu görevler şu şekilde özetlenebilir:
“Halkı eğitmek, milleti,  töreyi ve devleti düzene koymak, devleti ve milleti derleyip toplamak, halkı ve nüfusu çoğaltmak, açları doyurup, fakirleri giydirmek, millete altın, gümüş ve değerli şeyler kazandırmak, devlet ve millet için kazanmak, kondurmak, yani halkı iskân etmek, asayiş ve güvenliği sağlamak, tutmak, yani devleti ve milleti adaletle idare etmek, insanlara iş ve çalışma imkânı vermek.” Bu anlayış Osmanlı’da da böyle devam etmiştir.
Devlet başkanları, bütün halkın üzerine hassasiyetle eğilen, şefkatli, merhametli ve devletin şerefini temsil edecek kimseler olmalıdır. Devlet başkanları kişiliklerinde zayıflık bulunan kimseleri yanlarından uzaklaştırmalı akıllı, merhametli ve sanatkâr kimseleri kendine yakınlaştırarak memleketi imar etmelidir. Devlet başkanının görevleri konusundaki fikirler eski Türklerden başlayarak, çok fazla değişikliğe uğramadan Selçuklu ve Osmanlılar’a kadar gelmiştir. Bu güzel töreler Osmanlı’dan da Türkiye Cumhuriyeti’ne aynen geçmiştir.
İşte yazımıza konu olan da, bu geleneklerin devam ettirilerek yüzyıllar boyu sürdürülmesine ant içilmesi cumhuriyet’in devlet başkanları tarafından da şerefle kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti döneminde yetişmiş devlet adamlarının kurmuş olduğu yeni devlet ki; bana göre sadece rejimin ismi değişmiştir. Yani meşruti yönetimden “cumhurun yönetimi” olan “Cumhuriyet” sistemine geçilmiştir. Bu ülkenin Cumhurbaşkanları dört bin yıllık Türk Millet geleneğinin devam etmesine önayak olmuşlardır ki; bunu sembolik olarak belirtmek içinde Cumhurbaşkanlığı forsuna 16 Türk Devleti’ni yıldızlaştırarak göstermişlerdir.
Cumhuriyet döneminde 11 cumhurbaşkanı göreve gelmiştir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlarının enleri ve ilkleri için bir sıralama yapılsa hiç şüphesiz ki en öne çıkan Osmanlı’da yetişen devlet adamlarının sayısının çokluğu olacaktır. Bunların içinde 7 tanesi Osmanlı Cumhurbaşkanlarıdır. Başta Mustafa Kemal ATATÜRK (1881 ) olmak üzere doğum tarihlerine bakarsanız 7’sininde kimliği Osmanlı’dır. İsmet İNÖNÜ (1884),  Celal BAYAR (1883),  Cemal GÜRSEL (1895),  Cevdet SUNAY (1899),  Fahri KORUTÜRK (1903) ve Kenan EVREN (1918). Sadece 4 kişi Cumhuriyet dönemi doğumludur. Onlarda diğerleri gibi aynı Osmanlı-Cumhuriyet misyonunu devam ettirmişlerdir. Zaten gerek Erzurum kongresi ve Sivas Kongresi kararlarında; “Milli irade padişahı ve halifeyi ve pay-i tahtı kurtaracaktır,” milli yemini, gerekse Ay yıldızlı bayrağı bile değiştirmeden kabul etmemiz. Gerek komşularımızla olan antlaşmaları başta 1639 yılında İran’la yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı kabul etmemiz, Osmanlı kültüründe ayrılamayacağımızın ispatı olmuştur. Ayrıca “Osmanlı’da” “Cumhuriyet’e” kalan sosyal ve kültürel kurum ve kuruluşların yanı sıra adli, idari, askeri ve emniyet teşkilatının devamı ettirilmesi de en açık bir örnektir. Yine gerek Kurtuluş Savaşı sırasında, Fransa ile yapılan Ankara Antlaşması’na göre Osman Bey’in dedesi Süleyman Bin Kaya Alp’ın mezarının bulunduğu Caber Kalesi'deki,''Türk Mezarı’nın Türk toprağı olduğunu, Türkiye'nin malı olarak kalacağını ve mezara Türk bayrağı çekileceğini kabul edilmesi ve arkasından 24 Temmuz 1923 Lozan'da bunun aynen kabul edilmesi ve de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş tarihinin M.Ö. 2009 yılına kadar götürülmesi, dört bin yıllık Orta Asya Türk geleneği ile Osmanlı–Cumhuriyet ayrılmazlığının en büyük ispatıdır. Gerçek şudur ki; bu 11 cumhurbaşkanı da Cumhuriyet ilkeleri ve Osmanlı kültürü ile övündüklerini her zaman bütün dünyaya ilan etmişlerdir.
Kısacası; inancım odur ki; İnşAllah Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişi de cinsi, ismi ve düşüncesi ne olursa olsun, Dört bin yıllık Orta Asya Türk geleneğine önem veren, Osmanlı diplomasisini devam ettiren ve Cumhuriyet ilkelerini sonsuza kadar götürecek birisi olacaktır.