FİLİZ BAHÇIVAN

Bir an için düşünün. Çocuğunuz kalp hastası. Tek çare kalmış. O da kalp nakli.
Çocuğunuza uygun bir kalp bekliyorsunuz. Zaman gittikçe azalıyor. Ne hissedersiniz?
Diğer taraftan beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta.  Diğer organları sapasağlam. Hasta zamanında organlarını bağışlamayı düşünmemiş. Yakınları ise günah diye organların bağışlanmasına izin vermiyor. Onay verseler belki de hasta olan çocuğunuz tekrar hayata tutunabilecek.

Dünyada organlara ihtiyaç varken, hastanın yakınları organların cennete gideceğini düşünüyorlar.

Ülkemizde her yıl çok sayıda insan, organ yetmezliği ile karşı karşıya kalıyor. Buna karşılık pek çok hasta, sağlıklı bir organ bulamadığı için ölüm çizgisine doğru yol alıyor. Aslında çoğumuzun bu konuda söylemek istediği pek çok şeyi vardır belki de: organ nakli ile ilgili bazı gerçeklerin bilinmiyor olması, organ bağışının yeterli sayıda yapılamaması, kadavradan yeterli bağış yapılamadığı için canlı donöre olan ihtiyacın artması, toplumun duyarsızlığı ve daha birçok sebep.
Organ bağışının önemine dikkat çekmek ve bağış konusunda halkı bilinçlendirmek için kasım ayının 3 ile 9'u arasında ilan edilen Organ Bağışı Haftası'nda çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu vesileyle "Organ ve Doku Nakli Koordinatörü" Doç. Dr. Yasin UZUNTARLA'yı gazetemize konuk ettik ve Organ bağışı konusunda merak edilenleri sorduk.

Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Doç. Dr. Yasin UZUNTARLA. 15 yıldır Sağlık Bakanlığı bünyesinde “Organ ve Doku Nakli Koordinatörü” olarak görev yapmaktayım. Organ ve doku nakli koordinatörü; organ bekleyen hastaların Sağlık Bakanlığı’na bildirimini ve takibini yapan, hastayla iletişimde olan nakil merkezindeki yetkilidir. Ayrıca diğer taraftan da yoğun bakımlarda durumu ağırlaşıp beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailesiyle görüşerek, organ bağışında bulunmalarını teklif eden kişidir. Eğer organ bağışı olursa, tıbben en uygun alıcının tespit edilip nakil öncesi ve nakil sonrası tüm süreçleri organize eden sağlık personelidir. Halen yüzlerce organ ve doku nakli operasyonunun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamanın yanı sıra halkımıza vermekte olduğum organ bağışı eğitimleriyle de katkı sunmaya çalışmaktayım.


Organ nakli bizim günlük hayatımızda ne ifade ediyor, toplum bu konuyu nasıl algılıyor?

Aslında çok şey ifade ediyor. Ülkemizde yaklaşık 29 bin hasta organ ve doku nakli olmayı bekliyor. Bu hastalar ve yakınları için organ nakli; hayat demek, umut demek. Buna rağmen sağlıklı bir birey için maalesef pek bir şey ifade etmeyebiliyor çünkü konunun farkında değil. Topluma baktığımızda ailesinde ya da çevresinde organ nakli bekleyen biri varsa kişilerin organ nakli konusunda farkındalığının yüksek olduğunu görmekteyiz. Ayrıca az sayıdaki bilinçli vatandaşımızın ilik nakli, organ nakli gibi konularda hassas olduğunu ve bağışçı olmak üzere sağlık merkezlerine başvurduğunu görmekteyiz.


Hangi organ veya dokular nakledilebilir?

Günümüzde kalp, kalp kapağı, akciğer, karaciğer, böbrek, pankreas, ince barsak, kemik iliği, kan, deri, kornea, kol-bacak, rahim gibi pek çok organ ve dokunun nakli gerçekleştirilebilmektedir.

Organ nakli bekleyen hastalar kimledir?

Organ nakli, görevini yerine getiremeyecek düzeyde fonksiyonu bozulan bir organın yerine sağlam bir organın nakledilmesidir. Dolayısıyla organ nakli bekleyen hastalar, organ yetmezliği yaşayan hastalardır. Bu hastalar alanında uzman hekimler tarafından hastalığı ile ilgili tanı konulduktan sonra, ileri evre organ yetmezliği aşamasına geldiği için organ nakli olması uygun görülen kişilerdir.


Organ kimden alınır?

Organlar, canlı ya da kadavra donörlerden (vericilerden) elde edilmektedir. Yani organ nakli iki şekilde yapılır: 1. Canlıdan canlıya 2. Kadavradan (beyin ölümü gelişmiş kişi) canlıya Canlıdan canlıya organ nakli; böbrek ve karaciğer gibi organlar için 4. dereceye kadar akrabalar arasında geçerlidir. Örneğin anne, baba, eş veya kardeşiniz diyalize giren bir böbrek hastası ise tıbben uygun koşullar olduğunda böbreğinizin birini ona verebilirsiniz.

Kalp, pankreas gibi hayati organlar için ise kadavradan nakil zorunludur. Kadavradan organ nakli, sadece yoğun bakımlarda, solunum makinesine bağlı yatan, beyin ölümü gelişmiş kişilerden yapılabilir. Beyin ölümü, beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybı olup, kişinin tıbben ve hukuken ölmesi olarak kabul edilmektedir. Toplumda “her ölen kişiden organ nakli yapılabilir” diye yanlış bir inanç vardır. Kişi Hastanenin herhangi bir kliniğinde bile ölmüş olsa, solunum makinesine bağlı değilse ve beyin ölümü olmamışsa bu kişilerden organ nakli yapılamaz. Yani bazen basın yayın organlarında yazılan haberlerde olduğu gibi trafik kazaları veya depremler gibi doğal afetlerde kimsenin organını alıp birine nakil edemezsiniz. Bu tıbben mümkün değildir.

Arzu edilen durum, organın kadavra donörlerden yani beyin ölümü gerçekleşip artık yaşama umudu olmayan kişilerden temin edilmesidir.

Organ nakli ile ilgili tüm işlemleri kim denetler, bu süreç sırasında halk kimlerle muhatap olmaktadır-organizasyon şeması nasıldır?

2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun çerçevesinde denetim görevi Sağlık Bakanlığı’na verilmiştir. Ülkemizde organ nakli sistemi coğrafi duruma göre yapılandırılmış Sağlık Bakanlığı’nın dokuz bölge koordinasyon merkezi (BKM) bünyesinde yürütülmektedir. Bunlar Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Samsun Bölge Koordinasyon Merkezleridir. Bölge Koordinasyon Merkezleri kendilerine bağlı illerde bulunan hastanelerdeki beyin ölümü tespiti ve organ nakli faaliyetlerini koordine ederler.
Halkın muhatap olduğu kişiler ise organizasyon şemasının en alt kısmında yer alan ve halkla doğrudan muhatap olan hastanelerdeki hekimler ve organ nakli koordinatörleridir.

Beyin Ölümü ve Bitkisel Hayat ne demektir? Aralarında ne fark vardır?

Bitkisel hayatta; Hastanın solunumu devam eder ancak solunum makinesi desteğine ihtiyaç duyabilir. Bitkisel hayattaki kişilerde az da olsa yaşam belirtisi vardır. Bu kişiler makine desteği ile aylarca, yıllarca yaşayabilir. İyileşme şansları vardır. Bazen medyada ”yıllar sonra tekrar hayata döndü” gibi haberler yer almakta olup, bunlar bitkisel hayatta olan kişilerdir. Bu insanları tıp ölü kabul etmez, organ nakli bu kişilerden yapılmaz. Bunlar yaşama şansını sonuna kadar kullanacaktır.

Beyin ölümü; Beynin tüm kan akımı ve oksijenlenmesinin durmuş olmasını, beynin tamamen ve geri dönüşümsüz olarak tüm fonksiyonlarını kaybetmiş olmasını tanımlar. Kalbin kendine ait, beyinden bağımsız olarak çalışan bir merkezi vardır. Kalp dokusuna oksijen geldiği sürece bu merkezden elektriksel uyarı çıkar ve kalbin kısa bir süre daha atmasını sağlar (bu süre günlerle sınırlıdır); kalp durunca tüm diğer organlar da hayatiyetini kaybeder. Beyin ölümü olan kişi tıbben ve yasal olarak ölü kabul edilir. Beyin fonksiyonlarını geri dönüşümsüz olarak kaybetmiştir. Bu durum koma ve bitkisel hayattan farklıdır. Bu kişiler artık tıbben ölüdürler. Bir daha hayata dönmeleri mümkün değildir. Sadece beyin ölümü gelişmiş kişilerden organ nakli yapılabilir. Beyin ölümü olup olmadığına çeşitli testler yapılarak, bir uzman heyet tarafından karar verilir ve “beyin ölümü tutanağı” denilen resmi belge tüm hekimlerce imzalanır. Dünyada beyin ölümü tanısı konulup da hayata dönen hasta yoktur.

Organ nakli bekleyen çok fazla insan var, Bağış mı az? Bulunması mı zor? Süreç nasıl işliyor?

Evet daha önce de söylediğimiz gibi ülkemizde yaklaşık 29 bin hasta organ ve doku nakli olmayı bekliyor ve bu sayı her geçen gün artıyor. Buna rağmen organ bağışı sayısı oldukça az. Örneğin 2020 yılında ülkemizde 1391 kişinin beyin ölümü gerçekleşti ama 263 kişinin organları bağışlandı. Bu beyin ölümlerinin %18’inin organlarının bağışlandığını, %82’sinin ise bağışlanmadığını göstermektedir ki çok vahim bir tablo. Birçok hastamızı organ bulunamadığı için, organ bekleme listesindeyken kaybediyoruz. Oysaki beyin ölümü gerçekleşen yani tıbben ve hukuken ölü olan bu kişilerin organları bağışlanmış olsa organ bekleyen kişiler tekrardan hayata tutunacak. Organları bağışlanan bir kişi kalbi, karaciğeri, akciğeri, böbrekleri, korneaları sayesinde genelde 7 farklı hastayı yaşama döndürmektedir. Yani organlar toprak olacağına bu kişilerde can bulmaktadır.

En çok nakli yapılan böbrek. Bu, en çok ihtiyaç duyulan böbrek anlamına mı geliyor?

Evet, organ bekleyen 29 bin hastanın yaklaşık 22 bini böbrek nakli olmayı beklemektedir. Çünkü ülkemizde evresine bakılmaksızın kronik böbrek hastalığı sıklığı yüzde 15,7 olarak bulunmuştur. Bu, ülkemizde yaklaşık 9 milyon kronik böbrek hastası olduğunu, yani her 6-7 erişkinden birinde böbrek hastalığı bulunduğunu göstermektedir. Bu kişiler ileri evrelerinde böbrek bekleme listesine alınmaktadır. Dolayısıyla böbrek nakli bekleyen hasta sayısı da oldukça fazladır.
Kadavradan nakillerin az olması, kişileri canlıdan nakile yönlendirmektedir. Yani hastanın yakınlarından biri, tıbbi engel yoksa böbreğinin birini vermektedir. İnsanlar tek böbrekle de hayatta kalabilirler ancak bu istenmeyen bir durumdur, ileride sağlık sorunlarına sebep olabilir. Ama maalesef bağışların yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen insanların çokluğu, yakınlarımızın acı çekmesi; son çare olarak canlıdan canlıya nakli zorunlu kılmaktadır. Böbrek nakli sayısının çok olması da canlıdan nakillerden ötürüdür.

Biz organ bağışı konusunda sınıfta kalmış bir ülke miyiz?

Dünya genelindeki milyon nüfus başına düşen (pmp.) bağış oranları incelendiğinde İspanya’da yaklaşık 40, Amerika Birleşik Devletleri’nde 26.6, Avrupa Birliği ülkelerinde ise 14.9 olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise 6.9’dur. Ortadoğu ülkelerinde de durum ülkemize benzer şekildedir. Ayrıca gelişmiş ülkelerde kadavradan bağış oranları tüm nakillerin %80’inini oluşturmaktayken, ülkemizde tam tersi şekilde canlıdan nakiller tüm nakillerin %75’ini oluşturmaktadır. Bu durum Hindistan ve Güney Kore ile benzerlik taşımaktadır. Ülkelerin sosyokültürel, ekonomik, teknolojik, insan hakları konularındaki kalkınmışlıklarının kadavradan bağış oranlarının artmasında etkili olduğu düşünülmektedir.

Gelişmiş ülkelere göre organ bağışı konusunda geride kalmış olsak da, önceki yıllara göre daha iyiyiz ve artan bir ivme ile nakil sayılarımızı artırmaktayız. Ülkemizde donanımlı hastaneler, tecrübeli doktorlar ve sağlık ekibi, yeterli malzeme ve donanım bulunmaktadır. Eğer yeterli organ bağışı olursa, önde gelen ülkelerden biri olacağımız şüphesizdir.

Organ bulunmadığı için günde kaç kişi hayatını kaybediyor?

Sağlık Bakanlığı tarafından böyle bir istatistik paylaşılmıyor. Fakat şunu söyleyebiliriz ki, birçok hasta organ beklerken hayatını kaybediliyor ve her geçen yıl daha fazla hasta bekleme listesine ekleniyor.

Peki organ vermenin dinen yasak olduğu meselesine ne diyeceksiniz? Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, "Organ nakli caizdir" dediği halde İnsanlar organ bağışı konusunda dini gerekçeleri öne sürüyor?

Toplumumuzda dini gerekçelerle organ bağışında bulunmayanların sayısı maalesef azımsanmayacak ölçüde. Oysaki Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu; 03.03.1980 tarih 396/13 sayılı kararı ile organ naklinin caiz (uygun) olduğunu bildirmiştir. Bu kararda;

• Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayati bir organını kurtarmak için bundan başka çarenin olmadığının mesleki ehliyet edilmesi,

• Hastalığın bu yolla tedavi edileceğine ilişkin doktor kararının olması,

• Doku ve organı alınacak kişinin bu işlemin yapılmış olduğu sırada beyin ölümünün olması,

• Organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla yakınlarının rızasının sağlanması,

• Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,

• Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak olan bu nakle razı olması gerektiği belirtilmektedir.

• Yine aynı kararda “organınızı vereceğiniz kişi yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur” denilmektedir. “Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” (Maide suresi, ayet 32) ayeti aslında bu konudaki tüm tereddütleri giderecek şekilde açıktır. Ayrıca diğer bütün büyük dinler de organ bağışını ve naklini desteklemektedir.

Kafa karıştıran konulardan biri de organ nakli olanın çok da fazla yaşamadığı söylentisi. Okurlarımızı bu konuda aydınlatır mısınız?

Gelişen tıp ve teknoloji ışığında bu hastaların en etkili tedavi yönteminin organ nakli olduğu anlaşılmıştır. Hasta nakil sonrasında ilaçlarını düzenli kullandığında, doktor takibini aksatmadığında, hijyene dikkat edip enfeksiyondan uzak durduğunda ve beslenmesine özen gösterdiğinde geri kalan yaşamını uzun ve kaliteli bir şekilde sürdürebilecektir.

Organ bekleyen hastalar için sağlıklı ve duyarlı vatandaşlarımız neler yapabilirler?

Organ bağış kartı doldurarak organlarınızı bağışlamalısınız. Organ bağışı; kişinin hayatta iken kendi iradesiyle, organlarının bir kısmını veya tamamını ölümünden sonra başkalarının tedavisi için kullanılmak üzere izin vermesidir. Akli dengesi yerinde olan ve 18 yaşını dolduran herkes organ bağışında bulunabilir. Bağış yapılabilecek yerler; Tüm devlet hastaneleri ve bazı özel hastaneler, aile ve toplum sağlığı merkezleri, sağlık müdürlükleri, organ nakli yapan merkezler, konu ile ilgili çalışma yürüten dernek ve vakıflardır. Buralarda size bir form doldurulup organ bağış kartınız verilir.

Organ bağış kartı doldurulması, hastanedeki bakımı olumsuz etkiler mi?

Organ bağışlayan kişinin organlarının kullanılması ancak o kişiye tıbben yapılacak tüm tedaviler uygulandıktan sonra beyin ölümü tanısı konulursa gündeme gelir. Yani bağış kartı dolduran kişinin bakımını olumlu ya da olumsuz etkilemez.

Organ bağış kartını dolduran herkesin organları alınabilir mi?

Hayır alınamaz. Bağış yapan kişi daha sonra bu fikrinden vazgeçebilir. Aynı zamanda organ ve doku nakli için uygun tıbbi koşullar ve aile onayı gereklidir. Kişide beyin ölümü olduğunda ailesi organlarının alınmasına müsaade etmezse organları alınamaz.

Son olarak Organ bağışı konusunda insanlara mesajınız var mı?

Bugünün sağlıklı bireyi yarının muhtemel hastasıdır. Toplumun tüm fertleri organ bekleyen hasta ve yakınlarını düşünmeli, empati yapmalıdır. Hastaların az kalan ömürlerini, kalitesiz ve ağrılı yaşamlarını, hastaya ve topluma yansıyan sağlık masraflarını, aksayan eğitimlerini, kaybolan işgücünü, aileleriyle birlikte geçiremedikleri zamanı… Duyarlı ve bilinçli fertler olarak, en yakın sağlık kuruluşuna giderek organ bağış kartı doldurmalı ve bu kararımızı ailemizle paylaşmalıyız. Bu konuda bilgisi olmayan ya da yanlış bilgiye sahip olan kişileri de aydınlatmalı ve bunu toplumsal sorumluluk olarak görmeliyiz.