2007-2008 Eğitim ve öğretim yılı bugün başlıyor. Tüm öğrencilerimize ve velilerimizi hayırlı olmasını diliyorum. İlk ve ortaöğretimde yaklaşık 16 milyon öğrenci bugün ders başı yapıyor. Bu nüfus Avrupa'da birkaç devletin nüfusuna denktir. Bu nedenle Türkiye'de eğitim ülkenin en önemli meselesidir. Eğitime genel bütçeden ne kadar pay ayrılsa azdır. Devlet memurlarının büyük yekûnunu öğretmenler oluşturmaktadır. 700 bin civarında öğretmenimiz eğitim ve öğretime katkıda bulunmaktadır. Bu sayı bile öğretmen açığını karşılayamamaktadır. Büyük şehirlerde eğitim ve öğretim açısından en büyük sorun; sınıfların kalabalık olmasından ileri gelen oksijen yetersizliği, gerekli eğitim ve öğretim araç gereçlerinin eksikliği, ulaşım meselesidir. Birkaç hafta sonra ise üniversitelerimiz açılacak. Üniversite öğretim üyelerinin sorunları da çözülmesi gereken sorunların başında yer almaktadır. Bu konuda; Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan başkanlığında eğitim ve öğretime katkıda bulunan önemli çalışmalar yapılıyor. Şimdi, elimizde, Türk Eğitim-Sen tarafından İstanbul ilinde, 288 bayan ve 952 erkek olmak 1240 eğitim çalışanı ile yapılan anket soncunda elde edilen çok sağlıklı bilimsel veriler var. Araştırma örneklemine katılan deneklerin %23.2'sini bayanlar, %76.8'ini erkekler oluşturmakta olup, örneklemin %80.6'sı evli, %19.4'ü bekârdır ve ayrıca, % 19.5'lik oranla memurlar örneklemin çoğunluğunu oluştururken, kıdem olarak da 26 yıl ve üstü çalışanlar %18.7'lik oranla nicelik olarak ilk sırada yer almaktadırlar. Deneklerden evli olanların %63'ünün eşleri çalışırken %37'sinin eşleri çalışmamaktadır; diğer bir ifadeyle, eğitim çalışanlarının %37'si tek maaşla geçimlerini sağlamak durumunda bulunmaktadırlar. Araştırma sonuçlarına göre, eğitim çalışanlarının %40.1'i iki, % 35.5'i ise üç çocuk sahibidir. Yani, eğitim çalışanlarının %75.6'lık bölümünün aile nüfusu 4 ilâ 5 kişiliktir ve bu nüfusun da %37'si tek bir maaşla geçimini sağlamak durumundadır. Eğitim çalışanlarının %11.5'i, 2007 Temmuz sonu itibariyle Açlık Sınırı olan 883 YTL'nin bile altında olan 750 YTL ücret alırken, 751-1000 YTL arası ücret alanların oranı %21, 1000-2000 YTL arası ücret alanların oranı %53'tür. 2001-2500 YTL arası ücret alanların oranı %7.9 ve 2501 YTL ve üstü ücret alanların oranı %5.5 olduğuna göre, en iyimser tahminle, 2007 Temmuz sonu itibariyle 4 kişilik bir aile için Yoksulluk Sınırı olan 2248 YTL'nin üstüne çıkabilen eğitim çalışanı oranı en fazla %9.5i geçmemektedir ki bunların da büyük kısmını, mesleğinde en az beş yılını doldurmuş bulunan profesörlerin teşkil ettiğine dikkat edilmelidir. Görüldüğü gibi, eğitim çalışanlarının, genel olarak %90.5'i Yoksulluk Sınırı'nın ve en alt kesim olan %11.5'lik dilim ise, Açlık Sınırı'nın altında ücret almaktadır. Eğitim çalışanlarının sadece %33.1'inin kendisine ait aracı vardır, %66.9'unun ise kendisine ait bir aracı yoktur. Kalkınmış ülkeler ile tam bir uçurum oluşturan bu durumun bu meslek için de bir iftihar tablosu teşkil etmediği meydandadır Diğer bir veriye göre, eğitim çalışanlarının ancak %3.2'si lojmanda ikamet ederken, en büyük kesim olan %47.8'lik dilim kiracıdır ve ancak %39'unun kendi evi vardır. Kiracı konumundaki eğitim çalışanları 500 YTL ile 600 YTL arasında ev kirası ödemektedirler ve bu miktar da onların maaşlarının yaklaşık %50-60'ına denk düşmektedir. Eğitim çalışanlarının %78.4'ünün banka kredisi ya da kredi kartı borcu bulunmaktadır. Bunun anlamı ise her beş eğitim çalışanın yaklaşık dördü yaşamını borçlanarak sürdürmek zorunda olduğudur. Eğitim çalışanlarının %34'ü geçimini sağlamak için ek iş yapmaktadır. Bunun da anlamı eğitim çalışanlarının %34'ü zorunlu olarak mesaisinin yarısını gerçek işinin dışında kullanmaktadır. Eğitim çalışanlarının sadece %4.2'si "eğitim çalışanlarının toplum nazarındaki itibarı için ne düşünüyorsunuz" sorusunu cevapsız bırakırken, %11.9'u "oldukça iyi", %8.4'ü "her geçen gün artmakta" şeklinde cevaplandırmakta, böylelikle bu konuya olumlu bakanların toplam oranı ancak %20.3'e ulaşmaktadır. Ancak, %75.5. gibi çok büyük bir kesim ise aynı soruyu "her geçen gün azalmakta" şeklinde cevaplandırarak çok olumsuz bir kanaat beyan etmektedir. Bu durumun son derece üzüntü verici ve düşündürücü olduğu ortadadır. Daha önce YÖK'ün sadece üniversite çevresinde yaptırdığı araştırma sonuçlarıyla birleştirilerek, üniversitedeki akademik kariyer sahiplerinin "bu mesleğin hâlâ en cazip tarafı, toplumdaki prestijidir" şeklinde ağırlıklı olarak verilen cevapla kıyaslandığında, daha ziyade üniversite akademik personeli olduğu düşüncesi ağırlık kazanmaktadır ki bu da, eğitim çalışanlarının, mesleklerinin toplumsal itibarı hakkındaki kanaatlerinin en düşük çıkan kesiminin Yurtkur çalışanları ile ilk ve orta öğretimdeki eğitim çalışanları ve üniversitelerdeki idari personel ve araştırma görevlileri olması anlamına gelmektedir. Bu sonucun üzücü ve hatta Türkiye adına yüz kızartıcı, ama 'normal' bir sonuç olarak kabul edilmesi gerekir. Bu kadar hırpalanan, bu kadar itilen, açlık sınırındaki ücretlere mahkûm edilen bir mesleğin mensuplarının toplum nezdindeki itibarının düşük çıkmasının en büyük müsebbibinin de her halde, gelmiş-geçmiş iktidarlardan başkası olamayacağı aşikârdır. Genel olarak; eğitim çalışanlarının %37'si ortalama 4 ilâ 5 kişiden oluşan ailelerini evlerine giren tek maaşla geçindirmek durumundadırlar. Ancak, mesleklerini yapmaları karşılığında ellerine geçen ücretleri sefalet düzeyindedir. Çünkü genel olarak % 90.5'i Yoksulluk Sınırı'nın ve en alt kesim olan %11.5'lik dilim ise, Açlık Sınırı'nın altında ücret almaktadır. Eğitim çalışanları mülkiyet açısından da kötü vazıyettedirler. Sadece %33.1'inin kendisine ait aracı ve sadece %39'unun kendi evi vardır. Büyük kısmı 4 ilâ 5 kişiden oluşan eğitim çalışanlarının ailelerinin yine büyük kısmı ayda 250 YTL ile 300 YTL arasında değişen bir miktarda gıda harcaması yapmakta, yaklaşık %40'ı öğle yemeği yememekte veya evinden getirdiği yiyeceklerle öğle yemeği ihtiyacını gidermektedir ve bu da "kronik yetersiz beslenme" doğurmaktadır. Meslekleri "eğitim" olan bu iş kolu çalışanlarının aylık "eğitim" harcamaları çok azdır ve onun da büyük kısmını çocuklarına yaptıkları eğitim giderleri oluşturmaktadır. Aynı şekilde, mesleği gereği her gün muntazam bir kıyafetle işe gitmek zorunda olan eğitim çalışanlarının elbise ve ayakkabı gibi kalemlerdeki harcamaları da ihtiyaç düzeylerinin altındadır. _ %78.4'ünün banka kredisi ya da kredi kartı borcu bulunmaktadır. _ %34'ü geçimini sağlamak için ek iş yapmaktadır. _ %75 gibi çok büyük bir kesimi, "eğitim çalışanlarının toplum nazarındaki itibarı için ne düşünüyorsunuz" sorusuna olumsuz cevap vermekte, mesleklerinin eskisi gibi saygı görmediğini düşündüklerini beyan etmektedirler. Son derece önemli bilgiler içeren ve yol gösterici çalışmadan dolayı Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan başta olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu sorunlara çözüm için ilgililere takdim ediyorum... Okullar açılırken bu sorunlar mutlaka çözülmelidir. Eğitim çalışanlarına üvey evlat muamelesi yapılmalıdır. [email protected]