Bugün İstanbul'da başlayan NATO toplantısı, Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra yapılan en önemli toplantıdır. ABD için de, Avrupa için de, Rusya için de ve bütün İslâm alemi için de böyledir. Hele Türkiye için çok daha önemlidir.  

Son toplantısında G-8'ler, Amerikanlaştırılmıştı. Açıkça bellidir ki, bugün başlayıp yarın tamamlanacak olan toplantısıyla NATO'da, Amerikanlaştırılacaktır. Günümüzde Amerikanlaşmanın alameti, tasarımı Yahudilere, patenti ABD'ye ait olan "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin altına imza atmaktır. İşte İstanbul'da yapılacak olan da budur.  

Bilindiği gibi bu proje, İslam dünyasının tamamını içine alan, maddî ve manevî değerlerin; "insan hakları, demokrasi, özgürlük" maskeleri altında ABD tarafından yağmalanması girişimidir.  

Aslında savunma maksatlı bir kuruluş olan NATO, "düşman kuvvetler"in ortadan kalkmasıyla ehemmiyetini kaybetmişti. Artık birçoklarınca mevcudiyetinin gerekli olup olmadığı sorgulanmaya başlamıştı.  

11 Eylül'den sonra ABD, yeni bir düşman buldu, daha doğrusu icat etti: "Kaynağı İslam ülkelerinde olan terör". Şimdi savunma örgütümüz NATO, bu "müşterek düşmana" yönlendirilecek. Medeniyetlerin buluşup barıştığı yer olan İstanbul, bizim elimize geçtiğinden beri ilk defa "medeniyetler çatışması"na alet edilecek ve o savaşın, NATO için ilk karargâhı olacak. Alınan kararlar da "İstanbul kararları" diye adlandırılacak.  

Bugüne kadar Türkiye'nin katıldığı hiçbir milletler arası toplantıda, yönlendirici  etkisi olduğuna şahit olmadık. Hep kabullenici, itaat edici olmuşuzdur. Yine yapacağımız odur.  

Amerikalıların İslam coğrafyasında neler yaptığını hepimiz biliyoruz. Bundan sonra, o mezalime ortak olacağız, öyle mi?  

Bir gazetede gördüğüm bir resmi hatırladım. On iki yaşında Afganlı bir çocuk, kopmuş asıllarının yerine takılan, protez bacaklarıyla sevinç içinde koşuyordu. Çocuk bacaklarını dokuz yıl önce, yani henüz üç yaşındayken bir bombardımanda kaybetmiş. Bu bomba kimin tarafından atılmış olursa olsun, bölgeye kaosu getiren ABD'dir.  

Şimdi sizlere sunacağım, Jeopolitik dergisinin 2003 Bahar sayısında okuduğum; şairi belirtilmemiş şiir ise, ayakları kopmuş bir başka çocuğun hikâyesidir: Ömer isimli Iraklı bir çocuğun hikâyesi. Dileriz o mazlumlar bizi de zalimlerin safında görmezler.  

Dileriz böyle şiirler, "Franks" ismi yerine "Tayyip" adı konarak yazılmasın:     

 

         BEN BASRALI ÖMER  

 

Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks;  

Önce demokrasi yağdı göklerden  

Sonra özgürlük geçti üstümüzden  

Palet, palet....  

Ve insan hakları namlularından  

Yüzü maskeli adamların  

Saniyede bilmem kaç bin adet..  

Demokrasi bizim eve de isabet etti,  

Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu..  

 

Babamın vücudunda  

Tam on sekiz adet  

İnsan hakları saymışlar.  

Annem zaten yoktu..  

Ben doğarken  

İlaç yokluğunda ölmüş.  

 

Ambargo falan dediler ya  

Anlamadım, çocuk aklı işte  

Sen daha iyi bilirsin...  

Sizde de barış böyle midir Franks?  

İnsan hakları, çocukları yetim  

Ve ayaksız bırakır mı orada da?  

Ya demokrasi?  

Güpegündüz pazara düşer mi?  

 

Ve zenginlik...  

İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı?  

Ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da?  

Babamla söylediğim son dua dilimde,  

Ayaklarım hastanede  

Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar  

Elimde kaldı...  

Çocuğun var mı Franks?  

Al... Çocuğuna götür onları  

Bir işe yarasın.  

 

Kim bilir baktıkça,  

Belki beni hatırlarsın  

Bu nasıl demokrasi Franks?  

Düştüğü yeri yaktı  

Merhamet hür dünyaya  

Bu kadar mı Irak'tı?