Modern çağ, diğer bir deyişle tüketim çağı, etiket çağı, dikkat çağı ve en önemlisi mutlu görünen insanların mutsuzluk çağı! Doğru ile yanlışın melezlendiği, insanların eşya gibi yaftalandığı her türlü manipülasyonun olduğu, mazlumun ezildiği, haksızlığın baş gösterdiği, siyahla beyazın karıştığı çağdan bahsediyorum. Güç, değil mi, böyle bir çağda mutlu olmak?

Çağlar boyu, insanoğlu mutluluk kavramı üzerine düşünmüş, kafa yormuş, mutluluğu belli kalıplara sığdırmıştır. İnsanoğlunun hayata bakışı, yaşayışı, fikirleri farklıdır ve bu da farklı mutluluk tanımlarını doğurur. Cengiz Aytmatov,  gerçek mutluluğu “Toprak Ana” kitabında şöyle tanımlar; “Mutluluk raslantı sonucu gelmez, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmez, gerçek mutluluk azar azar, yavaş yavaş gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır ve birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğar.” der.

Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marguez, mutluluğu kişinin eksik parçasını bulmak şeklinde tanımlar ve bu benim kalbime dokunan bir tanımdır. Hayatta herkesin eksik bir parçası vardır. Sevgi, güven, sadakat gibi… İnsanı insan yapan parçalardır bunlar. Eksik  olan şeyin giderilmesi insanı mutlu eden, su götürmez bir gerçektir. Danimarkalılar mutluluğu ‘Hygge’ diye tanımlamıştır. Nedir Hygge? Samimi ortamlar yaratma sanatı, ruhun sıcacık hissetmesi anlamlarına geldiği söylenmektedir. 

Modern çağda, odalarımıza kadar giren teknoloji hayatımızla tamamen bütünleşmiş durumda, bu kadar teknoloji ile iç içe olduğumuz çağda nasıl mutlu olabiliriz? Sanal dünya bizi gerçek hayattan uzaklaştırıyor, doğadan, en önemlisi sevdiklerimizden uzaklaşıyoruz. Böylesi teknoloji çağında harmanlanan insan, teknolojiden nasibini almalı ve ürünün bedava olduğu sanal dünyada satılanın kendisi olduğunu farketmeli ve özgürlüğe kanat  çırpmalı, mutluluğa yelken açmalıdır. Sanal dünyanın efsununa kapılmadan hayatı doruklarına kadar hissetmelidir ki mutluluğu ancak böyle yakalayacaktır.

İnsanoğlu, manevi bir varlıktır. Böylesi manevi varlığın somut olan maddiyat ile bütünleşmesi mümkün değildir. Tolstoy’un dediği gibi mutlu olmak isteyen kişi, hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalı.Bir çocuğun mutluluğu, toplumun mutluluğundan doğuyor, aynı kökten olan ağacın dalları gibi bir kökten geliyor. Çocuklarımıza cinsiyet ayrımcılığının bu kadar keskin hatlarla dikte edilmemesi, erkeklerin yüceltilmesi yerine erdemli olması ve erkeğin gücünün kadının üzerinde test edilmemesi gerektiği öğretilmeli! İnsanlığı ancak bunlar mutlu kılar.