Çocukluktan itibaren yaşamın dehlizlerinde kendimizi arar, dururuz. Belki bir ağaç kavuğunda, belki de gökyüzünde dans eden pamuk ipliklerinde. Geçmişten günümüze doğru kendimizi keşfetme yolculuğumuz farklılaşmakta ve değişmektedir. Değişen ve değişmekte olduğumuz çağda yaşayan insanlar kendilerini nerede aramaktadır? Her şeyin kusursuz olduğu ütopyada ‘‘ Alis Harikalar Diyarında mı?’’
İnsanların, ekranlara sızdırdığı hayatlar, bizleri Alis Harikalar Diyarında hissettirebilir. Yaşadığımız çağın insanlara gerçek ile hayal alemi arasında yaşıyor hissi vermesi, kendi yaşamlarına şeffaf bakmalarının önüne geçmektedir. Her şeyin anlamını yitirmeye başladığı çağ, diğer ifade ile her gün mükemmel olmamızı bize fısıldayan çağda yaşayan insanlar, ebeveynleri tarafından örselenmiş özlerini başkalarının gözlerinde sözlerinde ararlar. Ya da sanal dünyanın, büyülü diyarında..
İnsanlar, kendilerini başkalarının sözlerinde, gözlerinde arayıp bulamadıklarında hırçınlaşır, en kötüsü kendi özlerinden uzaklaşırlar. Yaşamlarını, sanal hapishanelerin içinde keşfetmeye çalışırlar. Oysaki sosyal medyada sonu gelmeyen sığ insanların yaşamlarını izleyerek, hapishanenin duvarlarını kendileri ördüklerini farkında bile değillerdir. Bireylerin vakitlerini bir an olsun ayırmadığı telefonlardan arda kalan zamanlarda kendi iç dünyalarını keşfetme imkanları var mıdır? Zaman, uçsuz bucaksız bir derya olsaydı, bu mümkün olabilirdi.
Sizi Nasrettin Hoca fıkralarına götürmek istiyorum. Nasrettin Hoca’ya bir gün sorarlar ‘’Hocam dünyanın merkezi neresidir?’’ Nasrettin Hoca: ‘’Eşeğimin ayaklarının bastığı yerdir.’’ Ezcümle ile dünyanın merkezi kendi iç yolculuğumuzdur. Kendi iç yolcuğunuzu bulmak dileği ile..