Unutulmaz iç ve dış olaylara sahne olan 2013 yılı giderayak siyasi arenayı toza dumana boğdu. Üç ay sonraki mahalli seçimlerden hemen sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi, ertesi yıl da papılacak genel seçimler nedeni ile iki yıla yakın bir süre Türkiye ayakta olacak.
Gezi olaylarının sarıp sarmaladığı Türkiye bu defa da “Yolsuzluk operasyonu”nun etki alanına girdyi, epey bir süre de kalacağa benziyor.
Her ne kadar 2013 için klasik bir şekilde yazı yazmak istedimse de olmuyor. Zira operasyon baş köşede duruyor. Önce ortaya atılan suçun işlenip işlenmediğinin araştırılması, yargı erkinin bir karar vermesi gerekmiyor mu?
Şimdi alıncak alelacele kararlar, bana göre sorunu daha da karmaşık hale getireceğe benziyor. Cumhuriyet döneminde daha önce hiç yolsuzluk operasyonu yapılmadı mı? Bu operasyonlara karıştığı ifade edilen içlerinde bakanların da bulunduğu suçu sabit görülenler cezalandırıldı, bir çoğu da aklandı, beraat etti. Cezalandıran da, aklayan da “bağımsız yargı” idi. Seçim kazanmakla suçun takibi arasında demokrasilerde hiç bir ilinti olmadığı bilindiğinden demokrasimize gölge düşürecek gelişmelere meydan vermemek gereği de ortadadır.
Tabii bu arada Ergenekon, Balyoz gibi TSK’ni hedef alan davalar konusunda ortaya atılan “kumpas” iddiaları da suçsuz olduklarına inandığım general ve subaylar için de bir yeni çıkış yolu gibi gözükmeye başladı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın da yaptığı suç duyurusu ile konuya destek verdiği ortadadır. Bu aşamada TSK’nin değerli mensuplarının yeniden yargılanmalarına imkan verecek delillerin kıskanılmadan ortaya konması önem kazanmıştır. Herkes adaletin tecellisine yardımcı olmalıdır.
Merbaha 2014.