Akıllara durgunluk veren bir memleketimiz var buna herkes katılır mı bilmiyorum ama bu böyle. 

Akıllara durgunluk veren bir sistem var bu memlekette, bu da kabul. Ama en fenası da herkes kendine Müslüman. 

Önce can, sonra canan derdi önceki zamanların bencilleri. 

Şimdilerde ise cananı tanıyan yok. Hep can, sadece can. 

Geçtiğimiz günlerde bir haber gündeme bomba gibi düştü.

Söz konusu haberde iddiaya göre bir üniversite rektörü Personel Daire Başkanlığı'nda sadece eşinin kriterlerini karşıladığı ilan açtı Böylelikle sadece rektör eşi başvuruda bulunmuş ve hak kazanmış oldu. 

Bizim için çok yabancı bir durum değil bu haber. Her gün onlarcası çıkıyor karşımıza.

Şaşırmıyoruz artık. Ama ağırımıza da gitmiyor değil. Nasıl gitmesin ki.

Bazıları arkalıkları sayesinde taş atıp kolunu yormadan iş buluyor. Bazısı da yorulduğu halde hakkını alamamaktan hayattan bıkıyor. Atanamadığı için intihar eden onlarca öğretmeni hatırlatmama gerek yok sanırım.  Oysa hayat değil insanları yoran, yaşamdan kopartan, insanların düzenlediği sistemlerdir yanlış olan. 

Ülkemizde çok partili düzene girildiğinden beri bir torpil olayı, adam kayırmacılığı gerçeği var maalesef. 

Fakat bu kayırma yoksulla, garibanla yardımlaşmadan ziyade, yakınını işe aldırma şeklinde oluyor. 

Bazı insanlar bencillikte sınır tanımıyor. "Makama ben geleyim, sen gelme" fikrindedir. Makama gelincede en yakınlarını toplar yanına. 

Torpil, iltimas yapılmasının ve işin ehline verilmemesinin dinimizce de hoş karşılanmadığı aşikâr.

Adaleti saptıracak,  başkasının hakkına engel olacak biçimde torpil yapmak, adam kayırmak haramdır ve en büyük günahlardan biridir. Zaten toplumun bu hale düşmesinin temel sebebi, bizdeki torpil ve adam kayırmadır.

Size bir örnek vereyim: Mahzun kabilesinin ileri gelen ailesine mensup bir kadın, hırsızlık yapar ve yakalanır. Yasaya göre suçu sabit olan kadının elinin kesilmesi gerekirdi.

Peygamber efendimiz, bu kadının elinin kesilmesine karar verir. 

Toplumun eşraf takımı, böyle bir cezanın, şerefli bir ailenin kızına uygulanmasını kabul edemiyordu. Cezanın kaldırılması için aracılar göndermek istediler. Peygamber'in çok sevdiği genç Üsame'yi aracı yaptılar. Üsame, durumu anlatıp Allah Elçisi'nden bu cezanın, bu eşraf kadınına uygulanmamasını istedi. Peygamberimizin cevabı gayet sert ve netti: "Sen Allah'ın bir hükmünü uygulamamam konusunda bana şefaat mi ediyorsun? Allah'a andolsun ki Muhammed'in kızı Fatıma da çalsa, onun elini de keserim."

Adaletten ayrılmayın. 

Kuran, akrabanızın, ana babanızın, hatta kendi canınızın aleyhine de olsa doğruluktan, adaletten ayrılmayınız buyurmaktadır. Daha ehil (yetkili) biri varken yeteneksiz birini, hak etmediği bir mevkiye getirmeye çalışmak haramın ta kendisidir. Bu haramı işlemenin kötülüğü bireysel değil, kamusaldır. Yapılan bu kötülük bütün toplumu bozar, hakkının yenildiğini gören insanlar kırılır, yapanlara beddua eder, içten içe söverler.

Huzursuzluk yayılır. Allah da birbirini sevmeyen insanları başarıya ulaştırmaz. Adam kayırmak, torpil ve rüşvet toplumu çürütür. Bundan dolayı Peygamberimiz, "Emanet zayi olduğu zaman kıyameti gözetleyiniz" buyurmuştur. İşlerin ehil olmayanların eline geçmesi, emanetin zayi olması demektir. Peygamberimiz böyle buyurmuştur.

Milleti incitiyorsunuz. 

Ne demek torpil, rüşvet? Allah'ın huzurunda bile adam kayırma yani şefaat yoktur. Çünkü şefaat (aracılık) adaleti saptırır, yetersiz kimselerin önemli mevkilere gelmesine neden olur. Haklar yenilir. Bir kişinin veya birkaç kişinin hatırı kırılmaz ama bütün toplumun gönlü kırılır. Siyasetçinin görevi adam kayırmak değil, kanun yapmak ve yasaların adil biçimde uygulanmasını kontrol etmektir.

Bir insanın hakkını, bir başka insana dağıtanlar, şunu bilin ki bu dünyanın ötesi de var.

Dursun kef-i hükmünde

terâzûy-i adalet,

Havfın var ise Mahkeme-i

Rûz-i Cezâ'dan.

Ziya Paşa burada diyor ki: Eğer kıyamet gününün mahkemesinden korkun varsa, daima adalet terazisi, yargılama avucunda bulunsun.