NEZAHAT GÖÇMEN

MUĞLA

Dünyanın birçok ülkesinde ülkemizi temsil eden, yürek telimize dokunan, kendisinden ilham alan Elif Canfeza Gündüz ile  klasik kemençe yüzeyinde söyleşi yaptık. 


Klasik kemençe, Karadeniz kemençesiyle karıştırılmamalıdır. Klasik kemençe, Türk müziğinde kullanılan, üç telli ve tırnak ile çalınan, yaylı çalgılardan biridir. Klasik Türk müziğinin en zor enstrümanı kabul edilir.  Ortalama 50 santimetre uzunluğunda bir çalgıdır. Tellere nazikçe tırnak dokunuşları yapan Elif Canfeza’ya kocaman bir merhaba…

Canfeza’nın ruh parçacığının enerji yolculuğu ve hayata bakış açısı?

- Canfezâ ruh parçacığı içerisinde birçok şeyi barındırıyor ve bu barındırma halinin genişlemesi için de sürekli olarak arıyor. Bazen bu arama hali savrulmalara, çokça yargıya ve de bir projektörün yorgunluğuna sebebiyet verebiliyor ama her düşüşünde, eski yükselişlerine bakıp ilham alıyor diyebiliriz. Canfezâ sıklıkla kendisinden alıyor ilhamı… Lâkin yeri geldiğinde sıkıca bağlı bazen de ipleri bırakmış bir hafızaya sahip olduğundan dolayı, yazması, kaydetmesi gerekiyor bu enerji yolculuğunu. İlhâm alma kısmı da burada devreye giriyor sanırım.

Gezegene ‘merhaba’ dediğiniz gün ve aileniz?

-Gezegene 23 Temmuz 1994 yılının bir Cumartesi’sinde merhaba demişim. Göbek kordonum ödem yaptığı için doktorlar onu erkeklik organı olarak görmüşler.  Sezaryen doğum olacağından dolayı doktor anneme Temmuz’un 23’ünü gün vermiş.

Annem doğuma 1 hafta kala rüyasında beni ayan beyan görüyor ve bir dış ses ‘Kızın oldu! Adını Canfezâ koy! Canfezâ koy! Canfezâ koy diyor… Annem tabii ki şaşkın… Doktor oğlunuz olacak dememiş miydi? Eee yorganlar battaniyeler hep mavi  İsmi de Murat olacak… 

Bu rüyayı gördüğü sabah teyzesi, teyzemiz annemi ziyarete geliyor ve beraber Ferit Devellioğlu’nun lügatına bakıyorlar. Canfezâ’nın manalarında cana can katan gönüle ferahlık veren, (annemin adı gönül) Farsça’da ayın 23. Günü manasına gelen bir birleşik sıfat ve klasik Türk müziği’nde 3. Selim’in terkîb etmiş olduğu bir makam olduğu yazıyor.

Annemin teyzesi de ‘Senin kızın da olsa oğlun da olsa bu çocuğun adını Canfezâ koymalısın!’ diyor.23 Temmuz 1994 sabahı o kız doğuyor… Adı da Canfezâ…

Kemençeye başlama yaşınız? Bu yeteneğin ortaya çıkış öyküsü?

- Kemençe’ye lise 1. Sınıfta başladım. Sanırım 14 yaşındaydım. Sanatçı bir aileden geliyorum. Annemin karnından itibaren kulaklarım bu sadâlarla yıkanmış zaten… Sonra obua çalmak istedim lakin fizyolojime uygun olmayacağı düşünüldüğü için piano çaldım. Birçok yerde de çok büyük sevgiyle bahsederim. Biricik öğretmenim Züleyha Bağırova ile olan piano yolculuğu, onun teşvikiyle kemençede son buldu. Son buldu kelimesi olmadı burada )) Evrildi diyebiliriz… Birçok röportajımda da söylediğim gibi evren olması gereken her şeyi önünüze sunuyor. Hayat adeta bu döngünün içinde var oluyor. İyi ki de var… 

Sevgi topladığınız çiçekli bahçeleri anlatın bize…

-Çiçeklere, doğaya, dokulara ve kokulara olan sevgimi bu röportajı okuyan çoğu insan bilir. Yaratıcı o kadar büyük bir sanatçı ki… Baktığınız her şeyden ilham alabilirsiniz. İster ilham deyin ister yaşama sevinci, ister varoluşun her duyuya nakşettiği sevgi bütünlüğü…

Birçok duyumun hassasiyetinin farkında olarak ve onları geliştirmeye hedefli bir yaşamım var. Bunları söylerken de farkına varıyorum ve röportajlar bu konuda en büyük hayat destekçilerimden bir tanesi. Her bir soru farklı bir düşünce kapısını açıyor çünkü.

Yolda yürürken sağımıza solumuza bakmalıyız. O kadar farklı çiçek türleri var ki! Hele de başka coğrafyalarda… O çiçeklere dokunduğunuz vakit evren de size dokunmaya başlıyor. Aslında en büyük yaratıcı biziz. Dünyaya dokunarak kendi yaşam yolumuzu yaratıyoruz. Sizin de dediğiniz gibi sevgi topluyoruz o bahçelerden. En büyük duyguyu… SEVGİYİ.

Musiki yanı olan kemençenin diğer horon kemençesinden farkı nedir?

-Bu soruyu musiki yanı olarak değil de direkt olarak klasik kemençenin Karadeniz kemençesinden farkı olarak sorabilir miyiz?

Karadeniz kemençesi bir halk müziği enstrümanı. Kullanıldığı müzik türüne istinaden, popüler olması daha kolay. Çok güzel bir enstrüman tabii ki…

Ama bizimkisi biraz farklı :) 

Bizimkisi varoluşun sesi bence… Kim çalsa o varoluşsal tınıyı yakalıyor ve insanları da peşinden sürüklüyor… Tarihsel bilgi verebilirim… Bu enstrümanı bir yerlere de çekebilirim ve bu pek bir şeye hizmet etmez. Bana göre Dünya üzerine gelmiş bir hediye… Öyle bir enstrüman işte…   

Albümleriniz, besteleriniz ve anılarınız?

-Kalan Müzik bünyesinde Arfana grubu ile yaptığımız ‘Anatolian Jazz Impressions’ adında bir albümümüz var.

Yine AK müzik bünyesinde SAVT ile bir doğaçlama albümü… Hatırlamadığım binlerce albüme ve dizi müziğine eşlik ettim… Hepsine pırıltılı sevgi gönderiyorum.

Şimdi ise Canfeza için yeni bir dönem başlıyor. Eee 23 Temmuz’da 28 oluyoruz. Bu yaşa kadar biriktirdiğim çakıl taşlarının seslerini Dünya annemize hediye etmem gereken bir yaşa doğru yol alış. Kafamda milyonlarca proje var ve hepsi gerçekleşecek. 

Türkiye’yi temsil etmek nasıl bir duygu? Dünyada, konser verdiğiniz ülkeler?

-Avustralya, Norveç, Danimarka, Hollanda, Fransa,  Türkmenistan, İtalya, Makedonya ve daha birçok ülke… Ülkemizde de çokça şehir gezdim. Diyarbakır çok başka mesela benim için… 

Türkiye’yi temsil etmek enteresan bir duygu. Kendi ülkemizde dahi bu enstrüman istediğimiz ölçülerde tanınmıyorken ve dinleyen herkesi büyülüyorken, makam aralıklarına aşina olmayan bir Avrupalıyı ya da Amerikalıyı ya da Avustralyalıyı şoka uğratıyor. Adeta hipnotize oluyorlar. Bu alma verme dengesi çerçevesinde duyulan hazzı size anlatamam. O kadar müthiş bir mutluluk ki… İyi ki kemençe var diyorsunuz. İnsanların ruhuna dokunma hazzına eriştiren müthiş bir araç.

Senin için enteresan olan bir gün var mı?

-Benim için hayatımın en enteresan günü Avustralya’dayken Melbourne Senfoni Orkestrası’nın solisti olarak çıktığım konserdir diyebilirim…

Konser Melbourne Recital Center Elizabeth Murdoch Hall’da gerçekleşmişti. Binlerce seyirci önünde koskoca Melbourne Senfoni Orkestrası size eşlik ediyor ve siz henüz daha 23-24 yaşlarındasınız. Şef batonunu sallıyor, bir taraftan partinizi takip ediyorsunuz bir taraftan şefin ellerini ve bir taraftan da müziğin hazzına varmaya çalışıyorsunuz.

O sırada içimden bir düşünce geçti. Çok iyi hatırlıyorum o anı…

Vay be Canfeza dedim kendi kendime. Baksana! Binlerce seyirci önünde koskoca Melbourne senfoni ile solo resital veriyorsun. Aferin kızım sana! :) Tam bunları düşündüğüm esnada bütün sesler kayboldu zihnimde ve şefin batonunun ucunda bir toz zerreciği naifçe aşağıya düşüyordu. Evren benimle konuşuyordu o an…

Canfezaaaa! Canfezaaaaaa!  Sen koskoca evrende bir toz zerreciğisin. Bunu unutma!

Bu da böyle bir hikayemdir.

Canfeza Çorba olsaydı, tarifi nasıl olurdu?

Canfeza bir çorba olsaydı içinde aklınıza hayalinize gelmeyecek baharatlar, sebzeler, etler belki de meyveler olurdu. Tabii ki en büyük amacı tüm bunları bir harmoni ile bezemek olan bir çorba diyebiliriz…

Müzik, Canfeza ve kemençe üçlemesinde ruhsal yolculuğun hangi ortamdadır?

-Müzik ve Canfeza bir bütünün ayrılmaz parçaları diyebiliriz zaman zaman dinlenme araları verilse de. 

Müzik kemençe ve Canfeza diye bir üçleme kurabiliriz belki de…

Bazen öylesine seviyorum ki… Kulaklarımdan dinlemek bana yetersiz geliyor. Kulaklarımdan içiyorum müziği… Bazen de yorgun ve kafası şişmiş bir Canfeza birlikte oluyor müziği ve kemençesiyle… Dönemsel sanırım…

Bu röportaj da her röportaj gibi hayat yoluma eklemeler yaptı. Sevgili Nezahat hanıma ve Önce Vatan Gazetesi’ne sonsuz sevgi ve şükranlarımı iletmek isterim…

****

 Günümüzün en önemli kemence ustalarından Elif Canfeza Gündüz’e, yüreklere dokunan enstrümanı ile uzun ve parlak bir yolculuk diliyorum…