Röportajlar

“Küba Günlerim” ile Küba’ya gitmiş kadar olduk

Abone Ol

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Murat Çoküreten ile yazın hayatına ve “Küba Günlerim” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Murat Çoküreten kimdir?

Merhabalar, eğitim ve öğrenim çağım Ankara’da geçti. Liseyi bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu kazandım. Okulun Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun olan öğrencilerinden biriyim. Askerliğimi 16 ay Yedek Subay olarak yaptım. Askerlik dönüşü TRT’nin açtığı sınavı kazanarak bu kurumda çalışmaya başladım. Ankara, Diyarbakır ve İzmir’de toplam 28 yıl fiili hizmetim oldu. Bu süre içerisinde TRT’nin radyo kanallarında pek çok programın yapımcılığını üstlendim. Aynı zamanda Yayın Şefi olarak görev yaptım. 2018 yılında TRT’den emekli oldum. 2020 yılında ilk kitabımı çıkardım.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Yazın hayatım emekli olduktan sonra başladı, diyebilirim. Aslında TRT’de çalıştığım yıllarda yaptığım programlar için yüzlerce sayfa metin yazmıştım. Hatta bu metinlerin bir kısmını “yazınsal metin” olarak da değerlendirmek mümkün; ancak bir yazar olarak basılan ilk kitabım, emekli olduktan sonraki döneme denk geldi. Gezi kitabı okumayı çok seviyorum. Cenap Şahabettin ile başladığım bu tarz okumalarıma Falih Rıfkı Atay, Enis Batur ve Bülent Demirdurak’ın eserleriyle devam ettim. Saydığım yazarların hepsinin bana öncülük ettiğini söyleyebilirim.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Gördüğüm, gözlemlediğim ilginç ve “herkesten farklı anlatabileceğime inandığım” her şey esin kaynağımdır. Yazdığım metinleri okuyanlar, kendilerini anlatılan olay veya yerin içinde bulduklarını, hayallerinde çok net canlandırabildiklerini söylüyor. Bunun önce gözlem gücüne, sonra da gözlemleri yazıya dökebilme yeteneğine bağlı bir özellik olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra, farklı yer ve yaşantıları gördüğüm zaman başkalarına da anlatma ihtiyacı hissediyorum. O zaman ilham perisini zaten yanı başımda buluyorum.

Mart ayında okurlarla buluşan “Küba Günlerim” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Geçen yıl yaptığım Küba ziyareti; bende çok farklı, çok olumlu duygu ve düşünceler uyandırdı. Orada hayatımda ilk kez “insan odaklı” bir kültürle karşılaştım. Tabii ki bunda sosyalist yönetim tarzının etkisi büyüktü. Kübalılar; eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık kavramlarını öylesine benimseyip içselleştirmiş ki başka türlü bir yaşam düşünemiyorlar bile. Sosyalist yönetim şekli, sosyalist yaşam tarzını getirmiş. Küba halkı, bu yaşam şeklinden çok memnun ve mutlu. Orada bizdeki gibi iyi bir iş bulmak veya daha çok para kazanmak için girişilen yıpratıcı rekabet koşulları yok. Herkes; yeteneği ve becerisine göre bir işte çalışıyor, kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanıyor. Doğal olarak halkın gelecek kaygısı yok. “Bu hakların yanı sıra doğal ve tarihi güzelliklerle süslü olan bu ülkeyi yazmak, orada neler yaşandığını, nasıl bir yer olduğunu anlatmak gerekir.” diye düşündüm. Unesco’nun yaptığı bir araştırma sonucunda dünyada en çok görülmek istenen ülkenin “Küba” olduğu ortaya çıkmış. Herkesin Küba’yı görme fırsatı bulamayacağı düşüncesi ve Küba’ya gidemeyenlerin Küba’yı ayağına getirme isteğim de  bu kitabı yazmamda etkili oldu. Aldığım olumlu geri dönüşler ve okurlarımın gönderdiği “Küba’ya gitmiş kadar olduk.” şeklindeki mesajları, bu düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu gösterdi.

“Küba Günlerim” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

“Para veya mal değil, önce insan.” Küba’ya gitmeden önce; “Dünyada böyle bir yer var mı?” diye sorsalar yok, derdim; ama gözlerimle görüp yaşadıktan sonra insanca, hakça bir bölüşümün mümkün olduğuna inanmaya başladım. Madem bu küçük ada ülkesi bunu başarmıştı, tüm insanlık başarabilirdi. Anlattıklarımdan bu veya buna benzer mesajlar çıkarılabilir; ancak amacım, mesaj vermekten çok gördüklerimi abartıya kaçmadan olduğu gibi okuyucuya aktarmaktı. “İnsan öncelikli” bir yaşam tarzının mümkün olduğunu göstermekti. Bunun için kültürlerini çok iyi araştırmak ve gözlemlemek gerekiyordu. Küba’nın eğitim, sağlık, kültür, sanat, müzik ve dans, din, yeme-içme alışkanlıkları gibi özelliklerini ayrı bölümler halinde, tek tek ele aldım. Kitabı okuyanın aklında bir soru kalmaması için yanıtlarımı “kendimi okuyucunun yerine koyarak” verdim. Tüm bunların sonucunda okurların gerekli mesajları alacağı bir kitap ortaya çıktı, diyebilirim.

Kitabın ismi nereden geliyor?

Kitabın ismi hakkında günlerce düşündüm. Sonunda Küba’da geçirdiğim sınırlı sayıdaki günü vurgulayan ve “okurda merak uyandıracak” bir isim olan “Küba Günlerim”de karar kıldım. Neden “Küba Günleri” değil de “Küba Günlerim?” diye soracak olursanız “Yazdıklarımın kendi bakış açımı ve ilgi alanlarımı yansıttığını vurgulamak için.” derim. Küba hakkında pek çok kitap yazıldığını biliyorum. Bunların hepsi Küba’yı mutlaka değişik yönlerden farklı bakış açılarıyla ele almıştır. Eserin özgün olması için doğru olan da budur. Yani benzeri olmamasıdır. Küba’da geçirdiğim günlerde belki de benden başka kimsenin yaşayamayacağı olaylar yaşadım. Bu sebeple kimsenin kapılamayacağı duygulara kapıldım. Kitabı yazarken bunların hepsini okuyucuya aktarmak istedim. Orada geçirdiğim günler bana ait yaşanmışlıklarla doluydu. Bu nedenlerden ötürü kitabın ismi “Küba Günlerim” oldu.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

İlk kitabını çıkaran her yazarın hayalinin kitabının çok satması, dolayısıyla başarıya ulaşması olduğu sanılır. Oysa başarı kıstası “çok satmak” olunca taze yazar olarak maratona çok geriden başladığımızı bilmemiz gerekir. Türkiye gibi kitapların az okunduğu ülkelerde isterseniz “şaheser” yazın, okurlar sizin kitabınızı tercih etmez. Sayıca az olan kitap okuyucusu; önceden beğendiği, tanıdığı yazarın “yeni kitabını” alıyor. Okurun bu tavrını eleştirmiyorum. Yaptıkları rasyonel bir tercihtir. Bu nedenden ötürü ülkemizde başarı kıstası “çok satmak” olmamalıdır. Ne olabilir? Yazın ve düşün alanındaki yetkinliği herkesçe bilinen kişilerden olumlu referanslar almak olabilir. Daha başka kıstaslar da getirilebilir. Bu anlamda beklediğim başarıya ulaşabileceğime inancım tam.

Kitabınızı bir okur gözüyle nasıl yorumlarsınız?

Bir okur olarak elimize aldığımız kitaptan ne bekleriz? Ben, şahsen sıkılmadan rahatça okuyabileceğim, akıp giden bir kitap beklerim. Zamanımı benden çalacak bir kitap yerine, bana yeni zamanlar hediye eden bir kitap… Eğlendirirken bilgilendiren bir kitap… Tüm eğitim ve yaş düzeylerine hitap eden bir kitap… Ölçütlerim bu olunca bir okur olarak Küba Günlerim’i nasıl yorumlamamı beklersiniz? Elbette saydığım bu özellikleri bünyesinde taşımasını beklerim. Emin olun, “Küba Günlerim” bu özelliklerin hepsini bünyesinde taşıyor.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Evet, var. Bazı okurlarım, öykü yazmam hususunda öneride bulundu. Bu öneriyi getirirlerken dayanak noktaları, Küba Günlerim’de yer alan öykü tarzındaki bölümlerdi. Aslında o bölümlerde yaşanmış gerçek olayları anlatmıştım. Belki de öykü tarzında ve duygularımı katarak anlattığım için o bölümler çok beğenildi. Nedeni ne olursa olsun, bu beğeniler bana güç ve ilham verdi. Bu nedenle son zamanlarda öykü yazmaya ağırlık verdim; ama yazdıklarım, bir öykü kitabı olarak çıkacak doluluğa ne zaman ulaşır, tam bilmiyorum; ancak “Efsaneler Hikâyeler” adlı kitabımı yakın zamanda okuyucularımla buluşturacağımı söyleyebilirim. TRT’de çalışırken çok emek verdiğim, diyaloglarla drama haline getirdiğim, radyo tiyatrosu tadındaki Anadolu Efsane ve Halk Hikâyeleri’ni kitap olarak çıkaracağım. Bence bu kitap; yüzün üzerinde efsane ve hikâyeyi bir araya getiren, hatta belki de bu alandaki boşluğu dolduracak bir eser olacak.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Önce Vatan Gazetesi, doğru ve tarafsız haberciliğinin yanı sıra kültür ve sanata verdiği önemle de başarılı bir gazetecilik örneği veriyor. Bu röportajla böylesine elit ve aydın bir okuyucu kitlesine seslenebildiğim için mutluyum. Kendilerine saygı ve sevgilerimi sunuyor, birlikte mutlu bir geleceğe ve aydınlık yarınlara yürümeyi temenni ediyorum.