Röportaj; Murat Fırat

Rafet El Roman’ın “SendenSonra” şarkısında söylediği gibi; “Ne kadar oldu gideli, bilmiyorum geçen zamanı…”

Memleketim Gaziantep’e gelincefarkettim! Ne kadar çok zaman olmuş… İçime birikmiş aslında özlem, hasret, sevgi ve anlatamadığım birçok duygu.

Taa lise yıllarımdan beri, insan hakları konusunda derneklerle çalışmalara katılmış birisi olarak hayvan hakları konusunda neden bu kadar eksik kaldığımı düşününce kendimi suçlu hissettim…

Gaziantep’in meşhur tarihi çarşısında gezerken, eski bir arkadaşıma rastladım. Hani derlerya; “ayaküstü her şeyi konuştuk”” diye.Valla biz de iki dakikada, 10 yıllık meseleleri döktük ortaya (Gülüyorum). En son bıraktığımda vejetaryen olan arkadaşım, son 3 yıldır vegan olmuşve

Hayvan Hapishaneleri” kapatılması için Gaziantep Hayvanat Bahçesi önünde eylem yapacaklarını anlatınca; Nedir bu hayvan hapishaneleri, veganlar hayvan haklarıkonusunda neler istiyorlar, ülkemizde hangi çalışmalar yapılıyor?

Merakıma yenik düştüm ve çalışmalarına katılmak istediğimi söylediğim zaman çok büyük bir hoşgörüyle kabul edildim.

Dernek çalışmalarını yürüttükleri bina, bulunduğumuz mevkiye çok yakın olunca yürüyerek gitmeyi tercih ettik, hem anlatacak o kadar çok anımız birikmişti ki… Ahh binanın önüne geldiğim zaman tanıdım! Bu bina insan hakları konusunda birçok çalışmanın yürütüldüğü binaydı, benim de çok hikayemin olduğu… Binanın içine girince zorlu merdiven yolculuğu beni bekliyordu. Çünkü depremden dolayı henüz asansör çalışmıyordu! Şans bu ya, derneğinn bulunduğu yerde en üstte katta! Neyse… O yuvarlak merdivenleri döne döne çıktıktan sonra, kapısı kapalı olmayan bir ev ve güler yüzle karşılayan insanlarla tanıştım. Biraz tuhaf olmuştum, neresi burası! Pozitif enerji dağıtma merkezi mi?Yehova’nın Şahitleri bile bu kadar güleryüzlü değil. (Gülüyorum) Evin en küçük odasına toplanmış insanları görünce biz de oraya yöneldik: yere serilmiş pankartlar, boyalı eller, bardaklarda yarım kalan çaylar, balkonda sigara eşliğinde sohbet edip tanışan insanlar… O ortamın samimiyetini yaşamanızı isterdim. İnsanları rahatsız etmeden bir yere oturup onları izlemeye, ara sırada çalışmalarını ölümsüzleştirmeye çalıştım.

Sağ olsun arkadaşım demli bir çay kapıp yanıma geldi ve “Nedir bu hayvan hapishaneleri ?” diye konuya girdim. Hani bizlerin ayıla bayıla gittiği hayvanat bahçeleri var ya işte oranın adıymış! Sizce de öyle değil mi? Sırf bizler gidip 1-2 saat gezelim, 3-5 fotoğraf çekelim, İnstagram’da durum paylaşalım, maymuna muz atalım, aslan’ı kükretmek için abuk subuk hareketler yapalım, sonra da çıkıp ormanlık alanda piknik yapalım diye, bu hayvanları bir ömür boyunca demir kafeslerin içinde yaşamaya mahkum ediyorlar! Bu insanlığa sığar mı? Size soruyorum; hangi vicdan bunu kabul eder? Asıl olmaları gerekenyer, yani yaşamlarını sürdürmeleri gereken doğadan koparıp müebbet hayatı yaşatıyoruz, utanmadan bununla da övünüyoruz… Neymiş Dünyanın bilmem en büyük kaçıncı hayvanat bahçesiymiş… Aslında tek sorun bu değil. Etinden, sütünden, yumurtasından, yününden, tüyünden ve daha sayamayacağım birçok sömürü için tutsak tutulan hayvanların özgürleştirilmesini istiyorlar… Sohbet ettiğim arkadaşlardan birisi, o gün çektiği bir fotoğrafı göstermek istedi. Korkunç bir manzara vardı! Birkamyonet ve içerisi; mutsuz, yorgun, tüyleri dökülmüş, şişirilmiş tavuklarla dolu… İnsanın sömürülmesine, köleleşmesine ne kadar karşılarsa, hayvanlarında sömürülmesine o kadar karşı olduklarını ifade ettiler.

Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen veganların aklında tek bir soru vardı; “Gabi’ye ne oldu?” Gabi, Gaziantep hayvanat bahçesinde yaşayan dünyanın ilk tüpbebek fili… Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan birtür ve içerden aldıkları bir duyuma göre Gabi’nin öldüğünü düşünüyorlar! Bu konuda birçok iddiadan bahsettiler ve resmi bir açıklama beklediklerini söylediler… Hem Gabi hem de hayvan hapishanelerinin kapanması için ülkemizde bulunan bütün hayvanat bahçeleri önünde eylem yapacaklarını açıkladılar…

Hadi gelin veganların yaşamına misafi rolalım…   

Merhaba Yusuf, nasılsın? Okuyucular adına soruyorum; kısaca kendinden bahseder misin?

Tabii... Yusuf Gülsevgi, 25 yaşındayım ve sosyyoloji ögrencisiyim. 3 yıldır veganım ve buna bağlı olarakta; hayvanlara yönelik şiddet bağlamında, hak temelli hayvan hakları savunuculuğu yapıyorum.

Hayvan ve hayvan hakları dediğimiz zaman aklına neler geliyor ve hayvan kelimesinin kalbindeki anlamı nedir?

Genel olarak bütün türlerin eşit haklara sahip olarak yaşadığı bir sistem aklıma geliyor. Hayvanların hak ihlaline mağruz kalmadan: mezbahanelerde öldürülmeden veya hayvanat bahçesi adı altında sergilenmediği, süt endüstrilerinin olmadığı eşitçe ve özgürce yaşadığı bir dünya düşünüyorum. “Hayvan” kelimesinin kalbimdeki karşılığı ise: Hayvan hakları hiç kimsenin vicdanına ve sevgisine kalmış birşey değildir. Biz hayvanları seviyoruz adı altında, hayvanların nasıl mezbahanelerde öldürüldüğünü, süt endüstürilerinde veya daha farklı alanlarda nasıl sömürüldüklerini biliyoruz! Bundan dolayı hayvanları seviyorum ve“kalbimdeki yeri şöyledir” demeyi etik ve politik olarak doğru bulmuyorum.

Hayvan hakları konusunda neler yapılması gerekiyor?

En temelde 5199 sayılı kanunun iyileştirilmesi gerekiyor. 5199 sayılı kanun, hayvanları koruma kanunu aslında ve bu kanun hayvanların yaşam haklarının nasıl olması gerektiği anlatırken, ilerleyen sayfada da hayvanların mezbahanelerde nasıl öldürülmesi gerektiğini anlatan bir kanun! En temelde bu kanunun değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Devamında ise devletin, alanda çalışan sivil toplum örgütlerini de yanına alarak hayvan hakları konusunda farkındalık yaratması gerekiyor veya Milli eğitim bakanlığı doğrudan öğrencilere ulaşarak hayvanların neden eşit olması gerektiğinin, türcülüğün nasıl bir düzenek olduğunu anlatmamız gerekiyor.

Hayvan tüketen insanlara karşı tavrın nedir?

Hayvansal çıktıları tüketmeyi, hayvanları kullanmayı boykot ediyorum ve insanlarında hayvanları kullanmamasını savunuyorum... Acı çeken, hissedebilen, bilinç sahibi olan canlıları kullanmaması, istismar etmemesi, fonlamaması yönünde çağrıda bulunuyorum. Bir dönem hayvansal çıktıları tüketiyordum. Çünkü doğrudan doğduğum toplum hayvan yemem gerektiğini anlatıyordu! Hayvansal proteinlerden bahsediyorlardı: yumurta yemezsen, süt içmezsen kemiklerin erir gibi ifadelerle hayvanların bedenini yemeye veya hayvansal çıktıları yemeye yönlendiriyordu. Ve bunun bir norm olduğunu düşünüyordum, ilerleyen süreçlerde türcülüğü sorgulamaya başlayınca hayvan sömürüsüne daha fazla katkıda bulunmak istemediğim için vegan oldum ve insanlarında türcülüğü sorgulamasını istiyorum. İnsanların şu soruyu sorması gerekiyor: Ete, süte veya hayvanın cildinden yapılmış bir  ayakkabıya çantaya ihtiyacımız var mı? Bu soruyu sorması gerekiyor.

Veganlığa geçiş sürecin sancılı olmalı... neler yaşadın anlatsana.

Vegan olmak mı yoksa vegan olmamak mı! Çünkü vejetaryanlarda vegan değildir. Mezbahanelerin bu kadar güçlü olmasının arka planında yatan sebebinin; yine süt endüstirilerinin ve yumurta çiftliklerinin olduğunu biliyoruz! Bu alanlarda hayvanlar sürekli tohumlama denilen, tecavüz niteliğinde ki bir eylemle çoğatılmaya çalışılıyorlar. Bu hayvanlar yıllarca sömürülüyor ve sömürülemez bir noktaya geldiğinde mezbahanelere gönderilerek yaşam hakları ellerinden alınıyor. Tam olarak böyle bir yerden olaya baktığınız zaman vejetaryan olmanın hayvan köleliğini durdurmaya yeterli olmadığını düşünüp doğrudan vegan olmak politik ve etik olacaktır.

Kaç yıldır vegansın?

3 yıldır.

En basit haliyle soruyorum; Veganlık nedir?

Veganlık en temelde; hayvanların acı çekmemesinin üzerine kurulu geniş bir felsefe alanıdır. Veganizim; hissedebilen, duyguları olan ve dürtülere tepki veren hayvanların kaynak olarak sömürülmesine karşı çıkan geniş bir felsefe alanı diyebilirim.

Vegan olarak yaşamak mümkün mü?

Kesinlikle mümkün! Vegan olarak yaşamak çok sağlıklı, maddi anlamda ucuz, sürdürülebilir, kişisel sağlığımız ve gezegenimizin ekolojik bağlamın da baktığımız zaman; yaşamın sürdürülebilirliği, iklim krizinin durdurulması ve hayvanların eşit, özgür bir şekilde yaşaması konusunda önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Toplumda şöyle bir algı var; vegan olarak yaşamak pahalı! Bu düşünce senin söylediğinle uyuşmuyor. Kim söyledi sana bunları? (Gülüyoruz) Yeşil kapitalizmin ne olduğunu  sorgulamamız gerekiyor.Örneğin; herhangi bir ürünün maliyetinin 10 lira olduğunu var sayalım ve sadece ürününüzerinde vegan logosu olunca yüksek fiyatlardan satıldığını görebiliriz. Veganlığa artan talebi gören kapitalizmin de bu alana iştahının bir hayli fazla olduğunu söylemek mümkün... ancak veganlık ucuzdur, hala sözümün arkasındayım! Aslında doğa bize nasıl beslenmemiz gerektiğini söylüyor; kuru fasülye-pilav mesela, bizden önceki kuşak böyle beslenmiş ve bu şekilde  beslendiğimiz zaman veganlığın çok ucuz olduğunu söyleyebilirim.

Peki, bu tarz beslenme yeterli mi?

Doğa bize nasıl beslenmemiz gerektiğini söylüyor; tahılları ve sebzeleri kullanabiliriz. Hayvanları sömürmektense, doğanın bitkisel yönlerinden faydalanmalıyız.

Hayvansal gıdalara ihtiyacımız var mı?

Kesinlikle yok.

Bununla ilgili bilimsel bir veri var mı?

Doğrudan böyle bir bilgiye rastlamadım ama pandemi sürecinde dünya sağlık örgütü en doğru beslenme biçiminin bitki temelli olduğunu söyleyerek bütün dünyaya bitkisel beslenme yönünde bir çağrıda bulunmuştu. Salgın hastalıklara baktığımız zaman, çıkış noktasının; hayvansal ürünleri kullanmak olduğunu görüyoruz.

Vegan olduktan sonra hayatında neler değişti?

“Yeniden doğmuşum gibi hissediyorum.” Vegan olmadan önce sürekli başım ağrırdı, migrenim tetiklenirdi, stresli hissederdim ancak vegan olduktan sonra pozitif, daha mutlu hissetmeye başladım. Uyku saatlerim düzenlendi, anksiyetem olumlu yönde iyileşmeye başladı.

Sağlık konusunda problem yaşıyor musun?

Ciddi bir sağlık sorunuyla karşılaşmadım. Sağlığıma iyi geldiğini, psikolojik olarak ve fizyolojik olarak beni iyi hissettirdiğini deneyimliyorum. Vegan olmadan önce her kış grip oluyordum, vegan olduktan sonra grip bile olmadım.

Vitamin takviyesi alıyor musun?

Evet, B12 vitamini alıyorum.

Peki, B12 vitamini eksikliğinin sebebi hayvansal gıda tüketmemen mi yoksa kendi bedensel bir rahatsızlığın mı?

B12 vitamini dışarıdan alabileceğimiz bir vitamin grubunda yer alıyor. Hayvanlardan değil bu, pekçok bilim insanı B12 için süt tüketmemiz, et yememiz gerektiğini söylesede bu da aslında doğru bir bilgi değil. B12’i bakteriler üretiyor ve et yiyen insanlarda da B12 eksikliği olduğunu görüyoruz, aynı şekilde vegan olan insanlarda da bu vitaminin eksikliğini görebiliyoruz. Aslında B12 eksikliği çağımızın eksikliği, tırnak içerisinde günümüzün hastalığı olarak adlandırabiliriz. Sağlık çalışanı değilim ama yorumum bu şekilde olacaktır...

Veganlıkla ilgili önümüzdeki süreçlerde neler yapmak istiyorsun?

Hayvanlar ve gezegenimiz için yapmak istediğim çok proje aklımda var. Yakın bir tarihte vegan aktivistlerle beraber ligya yolunda hayvanlar için yürüyeceğiz. Geleceğimi hayvanlar üzerine inşa etmek ve ekolojik bir evimin olmasını istiyorum. ilerleyen tarihlere doğru, buna dair planlama yapmayı düşünüyorum. Güvenli vegan bir çiftlik inşa etmek hayalim.

Veganlar nasıl bir dünya hayal ediyor?

“Sınırsız, sınıfsız özgür bir dünya hayal ediyor.” Kimsenin var oluşundan dolayı ezilmediği, sömürülmediği, ötekileştirilmeden barış içerisinde yaşadığı bir dünyayı savunuyoruz. Bütün ideolojiler gibi... (Gülüyor) diğerlerinden tek farkımız bunu sadece insanlar için değil, bütün türler için istiyoruz.

Vegan olmak isteyenlere önerilerin nelerdir?

“Ne için vegan olmak istediğimizi gözden geçirelim.” Çünkü veganizmin bir anlamı var, ortaya çıkış süreci var. Tamamen hayvan özgürlüğü üzerine ortaya çıkan ve herkesin kendisinden birşey kattığı alandır. Bazı marjinal grupların zaman zaman diyet adı altında zayıflamak, güzel görünmek, daha sıkı bir vücut için vegan olduğuna rastlayabiliyoruz veya sadece hayvancılık alanından açığa çıkan ve iklim krizini tetikleyen olumsuzlukları boykot etmek için vegan olan insanlar oluyor. Aslında bunlar veganizmin içini boşaltan ve gene hayvan sömürüsünü devam ettiren bir süreç oluyor... Lütfen hayvanların özgürlüğü, geleceği için daha adil bir dünyada sömürüsüz ve şiddetsiz yaşamaları için vegan olun.

Standart bir gününde neler yersin?

Genellikle sabah kahvaltım; Chia tohumu, yulaf, mısır gevreği, bitkisel sütleri kullanıyorum. Bütün gün tok tutuyor. Öğle yemeği olarak; sebze yemekleri oluyor. Akşam da; bahliyat yemekleri oluyor.

Vegan olduktan sonra zorlanıp bırakmak istediğin zamanlar oldu mu?

Keşke doğduğum günden vegan olabilseydim. (Gülüyoruz) Hiç zorlanmadım, şunu sorgulamak gerekiyor; vegan olmak zor mu yoksa eti, sütü, yumurtası, yünü-tüyü, derisi için çok dar alanlarda yaşamak zorunda kalan hayvanların yerinde olmak mı! Bunu sorgulamak gerekiyor.

Yapay et tüketiyor musun?

Hayır, tüketmiyorum. Nasıl üretildiğine baktığımız zaman canlı hayvanlardan hücre alındığını görebiliriz. Burada da bir hayvan sömürüsü var. Yapay et kullanmıyorum, kullanılmasını etikte bulmuyorum. Hiçbir veganın yapay eti savunduğunu duymadım.

Vegan olduğun için gurur duyuyor musun?

Gurur duyulacak birşey değil.

Geçtiğimiz günlerde hayvan haklarıyla ilgili Gaziantep hayvanat bahçesi önünde bir eylem yaptınız.

Gaziantep hayvanat bahçesi, tırnak içerisinde hayvanat bahçesi önünde eylemdeydik! Kahramanmaraş merkezli depremin bir parça mağdurları da hayvanlardı. İnsan türü gibi hayvanlarda bu süreçte çok acı ve korku hissettiler. Gaziantep büyükşehir belediyesine ve Gaziantep hayvanat bahçesi yönetimine;“Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası sağlık durumlarının ne olduğunu, alınan koruyucu ve önleyici tedbirlerin neler olduğunu, olası bir tedavi uyguladıysanız bu tedavilerin neler olduğunu kamuoyu ile paylaşır mısınız?” tarzında bir görüşme yapmak istedik ve sosyal ağlardan siber aktivitize yaparak belediye ile iletişime geçmeye çalıştık ancak bütün sorularımız bu zaman diliminde cevapsız kaldı. Depremden bir ay geçtikten sonra Gaziantep hayvan hapishanesinin tekrar ziyarete açıldığını, hayvanların sergilendiğini öğrendik ve bunun üzerine vegan aktivistlerle beraber hayvan hapishanesine girdik. Hem hayvanlarla dayanışma adına hem de hayvanların sağlık durumlarıyla ilgili neler olduğunu biraz yakından gözlemlemek ve rapor hazırlamak adına! Aslında durum hiç iç açıcı değildi, bütün hayvanlar çok stresli görünüyordu ve baskı alında hissediyordu. Camların kırık olduğunu gördük mesela, hayvanlar kırık camlar ardında esir edilmekteydi. Çok dar alanlara sıkıştırılmışlardı. Ayının bulunduğu yerde elektirik kaçağı olduğunu tespit ettik, elektrik kaçağı bütün hayvan hapishanesinin içerisinden duyuluyordu. Çok rahatsız eden, psikolojik bir işgenceye dönüşen sesti bu... Ayılar ve diğer hayvanlar sürekli bu sese mağruz kalıyordu. Bir yılanın ağzında enfeksiyona dayalı şişme olduğunu gözlemledik ve daha sonra öğrendiğimize göre; tümörle yaşadığı için yılanın ağzı şişmiş. Görevliye yılanın nesi olduğunu sorduğumuzda, görevli bize şu cevabı verdi; “O geldiğinden beri öyle!” bu cümleden şunu çok net anlayabiliyoruz; yılan hapishaneye geldiğinden beri tedavi uygulanmamış ve yılan yemekte yiyemiyordu.

Peki, hayvanat bahçesi içinden bu bilgiyi nasıl alıyorsunuz?

Hapishaneleri ziyaret ettiğimiz zaman görevlilerden bilgi almaya çalışıyorduk. Yılanın hasta halini gördüğümüz zaman o alanda çalışan görevliye sağlık durumunu sormuştuk; “geldiğinden beri öyle olduğu” cevabını almıştık. Camların kırık olduğunu ve elektrik kaçağı olduğunu doğrudan gözlemlemiştik.

Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan” Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan”

Hayvanat bahçelerine neden hayvan hapishaneleri diyorsunuz?

Çünkü orası bir hapishane! Hayvanların doğal yaşamlarından koparılıp insanlara sergilenmek ve bunun üzerinden para kazanılmak için hayvanat bahçeleri adı altında esir edildiğini görüyoruz. Politik yönden buna hayvan hapishaneleri diyoruz! Bahçenin tanımının ne olduğunu biliyoruz... ekolojik yapısına göre bitkiler olur, hayvanlar özgürce gezer ancak biz hayvanat bahçesine girdiğimiz zaman mutsuz ve oradan çıkmak isteyen stres altındaki hayvanları görüyoruz... tam olarak böyle bir yere hayvan hapishanesi demeyi doğru buluyoruz.

Hayvan hapishanesi sadece hayvanat bahçelerinden ibaret mi?

Hayvan hapishanesi; hayvanların özgürlüklerinden alıkonulup bir yere hapsedildiği, bedenlerine müdahale edildiği alanlardır. Bu alanlarda hayvanlar sistematik bir baskıyla karşı karşıya kalabiliyor; Bakıcısı tarafından kötü muameleye veya yaşamı boyunca dapdar alanda yaşamak gibi... Bunlar zaten etik açıdan bize doğru gelmiyor ve bu tarz yerlerin kapatılması gerektiğini savunuyoruz.

“Hayvan üreticilerinin savunduğu bir diğer konu; nesli tükenen hayvanları üreterek, neslinin yok olmasını engelliyoruz.” Bu konuda ne düşünüyorsun?

Canlıları koruma altına alabiliriz. Uluslararası hayvan hakları sözleşmesi bizlere ne yapmamız gerektiğini söylüyor, bizim iç hukukta “5199” sayılı kanuna göre yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan hayvanların nasıl koruma altına alacağımızı bizlere net bir şekilde söylüyor. Aslında burada yasalarında uygulanmadığını görüyoruz!

Avcılık sporu! Böyle bir spor nasıl olabilir...

Spor dediğimiz şeyin ne demek olduğunu sorgulamak gerekiyor! Bir hayvanı öldürmek, yaşam hakkını çalmak bir spor değildir, av cinayettir. Avında yasaklanması gerektiğini savunuyoruz.

Hayvan barınaklarıda bir hapishane mi?

“5199” sayılı kanun sokakta yaşayan hayvanlara nasıl yaklaşmamız gerektiğini bizlere net bir şekilde anlatıyor. Kanun bize şunu söylüyor; “belediyelere sorumluluk yükleyerek, sokakta hasta olan ve rehabiliteye ihtiyacı olan hayvanı alacaksın geçici bakım evinde rehabilite edeceksin, aşılatacaksın, kısırlaştıracaksın ve küpe takarak aldığın yere geri bırakacaksın”diyor. Ancak biz yerel belediyelere baktığımız zaman işlerin böyle yürümediğini görüyoruz. Şikayet üzerine köpekler içselleştikleri alandan toplanıyor, dağlara bayırlara terk ediliyor. Çoğunun akıbetti bilinmiyor. Küpeli hayvanlarında uzun süre barınakta tutulduğu görüyoruz. Bu alanlarda yeteri kadar veteriner hekimlerin çalışmayışı ve hayvanlara kötü muamele uygulanmasına da zaman zaman görüyoruz. Örneğin; kanlı kürek davasında çalışan birisinin kürekle bir köpeği başından vurarak öldürdüğünü ve bu katilinde serbest kaldığını görüyoruz. Burada şu soruyu sormamız gerekiyor; “Cinayetin faili elini kolunu sallayarak sokakta gezerken, hiçbir suçu olmayan hayvanları biz neden barınaklarda veya hayvanat bahçeleri adı altındaki yerlerde esir ediyoruz?”

Kanunda caydırıcı bir cezanın olmadığını söylemek istiyorsun?

Aslında koruma kanunu var. Buna ek olarak da; Türkiye’nin imzacısı olduğu Uluslararası hayvan sözleşmesi var ancak pratikte baktığımız zaman uygulanmıyor oluşu, belediyelerin üzerine düşen yükümlülükleri etkin bir şekilde yapmaması, aynı zamanda hayvanların sistematik bir şekilde hedef gösterilmesi,daha fazla hayvanın hapsedilmesi ölümlere yol açmakta!

Günümüzün ve geleceğin  en büyük problemlerinden birisi olarak görülen sokak köpekleriyle ilgili sen ne düşünüyorsun?

Köpeklerin toplatılmasını veya bir alana hapsedilmesini politik olarak doğru bulmuyorum. Sizi suçlayacağım! özür dilerim ama 90’lı yıllarda bir anda basın yayın organları trans bireyleri hedef gösterdi ve bulundukları “Ülker sokakta” ifşa edilip iftira atıldıktan sonra bu bölgede yaşayan trans bireyler sürgün ediliyor. Köpeklerinde aynı mantıkla hedef gösterildiğini düşünüyorum. Herhangi bir mahalleyi baz alalım ve o mahallede bir köpeğin yaşadığını düşünelim; o köpekli ilgili mahallede hiç bir sorun yok, sosyal medyada köpekle ilgili korkunç bir fotoğraf paylaşılıyor ve bu fotoğraf üzerine o köpek hedef gösteriliyor. Ertesi gün belediye gelip o köpeği alıyor, rehabilite etmek için bir yere götürdüğünü söylüyor. Ancak o köpeğin akıbetinin ne olduğunu bilmiyoruz. Köpeği tekrar getirip yerine bırakmıyor. Benim mahallemden de alınan köpekler olmuştu, bu köpeklerin izini takip ettiğimde rehabilitasyon merkezinde de bulamadım, diğer mahallelerde de göremedim bence nerede olduklarını belediye de bilmiyor.

Peki, sokak köpekleri konusunda önerilerin nelerdir?

Köpeğin ihtiyacı ne aslında bunu belirlememiz gerekiyor! Sağlıksal bir problemi mi var yoksa gıdaya erişim konusunda mı problem yaşıyor veya oyunmu oynamak istiyor? Bu ihtiyaçların giderilmesine dair politikalar yapılması gerekiyor.

Son dönemde mama fiyatlarında rekor bir artış yaşandı... hayvan severler mama alma veya mamaya ulaşım konusunda sıkıntı yaşıyor mu?

Ötv ve kdv’lerin doğrudan mama üzerinden kalması gerekiyor... Belediyelerinde hayvanları besleyen vatandaşlara her ay mama vermesi gerekiyor, küçük olan kentlerde belediye bunu doğrudan reddediyor ama büyük kentlerde kısmi olarak karşılıyor. Belediyelerin alanda çalışan örgütlerle dayanışma göstermesi gerekiyor,

Hayvan haklarıyla ilgili Amerika veya Avrupa ülkelerinden maddi destek geliyor mu?

Avrupa birliği ve Amerika’da ki kurum ve vakıflar doğrudan belirli bir alan açıyor. Çocuk, kadın, lgbti, doğa-ekoloji veya hayvan haklarıyla ilgili konularda destek sağlıyor ve o alana başvuru yapan insanlar fon alabiliyor. Ve bu alınan fonun da, gönderilen alana dair harcama yapılması gerekiyor...

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersin?

Lütfen vegan olun! Veganlık; sağlıklı, ucuz, sürdürülebilirdir. Gezegenimiz ve kendi sağlığımız için vegan olun. Bu çağrıyı yapmak istiyorum...