ÖNCE VATAN GAZETEMİZİN DEĞERLİ OKUYUCULARI

02 Haziran 2006 târihinde başlayan RÖPORTAJLAR serisi 23 Şubat 2020 târihinde 500. Sayıya ulaşınca sona ermişti.

20 Haziran 2012 târihinde başlayan KİTÂBİYAT serisi ise, geçen hafta Çarşamba günü yayınlanan 500.30’dan sonra, bu gün yayınlanan VEDÂ sayısı ile nihâyete eriyor.

Bu süreler içerisinde gerek röportajlar, gerekse kitâbiyat sayfaları vesilesiyle candan aziz yurdumuzdan ve Türk Cumhuriyetlerinden pek çok ve kalıcı dostluklar oluştu.

Gazetemizin sâhibi ABDULLAH AKOSMAN Beyefendiye, titizliklerimi anlayışla karşılayıp sayfanın en mükemmel ve en az hatâ ile okuyucuya ulaşabilmesi için gayretlerini ve zamanlarını esirgemeyen teknik elemanlar YAKUP SARAÇ, MERAL KOÇ ÇAKIR ve FİLİZ ARGUT ile gazetenin diğer elemanlarına kalbî teşekkürlerimi sunuyorum. Onların titizliğime ayak uydurmak için gayretleri ve tahammülleri olmasaydı, Türkiye çapında rekor olan bu sayılara ulaşılamazdı.

Tanıtımının yapılması için lütfedip kitap gönderen, kitaplığımı zenginleştiren ÖTÜKEN NEŞRİYAT, BİLGEOĞUZ YAYINLARI, BOĞAZİÇİ YAYINLARI İRFAN YAYINCILIK ve diğer firmaları ile diğer kitapevlerine ve de kitaplarını gönderen yazar dostlara şükranlarımı arz ederim.

Efendim!

Tasarladığım kitap çalışmalarıma daha fazla zaman ayırabilmek için 01 Ocak 2023 târihine kadar  izin talep ediyorum.

Yeni yıl için yeni bir şekil ve anlayışla hizmete devam edebilmek arzusuyla herkese; sağlıklı, huzurlu, verimli ve başarılı günler diliyorum.                                                                                                                                  OĞUZ ÇETİNOĞLU

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN ERMENİLERİN SOSYO KÜLTÜREL YAPISI

Türk milliyetçileri çevresinde tanınan ve Türk Millî kültürüne hizmet eden dernek ve vakıflardaki çalışmalarıyla bilinen Abdullah Kılıç’ın kızı ve hayr-ül-halefi, üç evlât annesi Ayşenur Kılıç Sarıkaya, Türkiye’de yaşayan Ermeniler nezdinde yaptığı araştırmaları, Hocası Prof. Dr. Hacı Musa Taşdelen’in teşvikiyle kitap hâline getirip yayınlamış. Çok da iyi yapmış. Türklerle Ermeniler, 1100’lü yıllardan itibâren bir arada yaşıyorlar. Rusya, Fransa ve İngiltere gibi, Türk milletinin sâdık düşmanlarının tahrikleriyle 1915 yılında yaşanan üzücü olaylar sebebiyle sıkıntılı bir dönem yaşandı ise de, Türklerle Türkiye’de yaşayan Ermeniler, târih boyunca birlikte olmuşlardır. Akıp gidecek olan asırlar boyunca, diyaspora Ermnilerinin çirkin hesaplarına âlet olmadıkları sürece bu birliktelik devam edecektir. İnsanoğlu tanımadığının düşmanıdır. O halde aynı devletin vatandaşı olduğumuz Ermenileri tanımamızı sağlayacak kitaplara ihtiyacımız vardır. Akıl ve mantık O’nu emreder ki, Türkiye Ermenileri de; kültürleriyle, adâletli yönetimleriyle, insâniyetleri ve yardımseverlikleriyle temâyüz etmiş Türk milletini, diyasporadaki soydaşlarına ve bütün dünyaya tanıtacak kitaplar yazsınlar.

Türkiye’de Yaşayan Ermenilerin Sosyo-Kültürel Yapısı isimli eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde ve 134 sayfadır. İyi niyetle hareket edilerek, ‘kişisel görüşme’ açıklamasıyla verilen bilgilerin bâzılarında çarpıtılmış olaylar hoşgörü ile karşılanırsa, bütünü itibariyle yapıcı ve bütüncül görüşlerle kaleme alınmıştır.   

Bir hususu daha belirtmekte fayda var: Henüz üniversite öğrencisi iken ve de ilk eserinde büyük ve önemli bir başarıya ulaşan, gönül gözü açık genç bir hanımefendinin, yazı ve ilim hayatının dışında kalması, kültür yapımızın öksüz ve yetim kalmasına sebebiyet verecektir. Kendisinden imkânlarının elverdiği ölçüler içerisinde ve de babasından, hocasından tevârüs ettiği dikkat ve hassasiyetlerle kaleme alacağı eserler vermesini beklemek, kültürümüzün gelişmesini arzu edenlerin hakkı olsa gerek.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibâren Ayşenur Kılıç Sarıkaya kıratında mütelliflerimizin tespit ve görüşlerini uygulamaya koyan, geleceğimizi buna göre plânlayan seçilmiş ve tâyin edilmiş yöneticilerimiz bulunsaydı bu gün diyaspora Ermenilerinin ve onları kışkırtanların bulunduğu nokta, Lût Gölü civarı olurdu.

Ermeni meselesi hakkında fikir beyan edenlerin büyük bir bölümü, hâlisâne düşüncelerle ‘tehcir’ kelimesini kullanıyor. Lügatlerde tehcir kelimesi; ‘göç ettirme, göçe zorlama’ olarak açıklanıyor. 1915’te Osmanlı’nın yaptığı ‘tehcir’ değildir. Osmanlı’nın 1299 yılından 1920 yılına kadar uyguladığı, ‘sevk ve iskân’ işlemidir. Sevk ve iskân politikasında, adından da anlaşılacağı üzere; yönetim, nakil imkânlarını da temin ederek bir kısım insanları bulunduğu yerden başka bir yere sevk eder. Sevk ettiği yerde iskân eder; ev ve çalışma-geçinme imkânı sağlar. Osmanlı, bu yöntemi ilk defa ve sâdece Ermenilere uygulamış değildir. Nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Türkleri de fethettiği bölgelere sevk etmiş, orada iskân etmiştir. Tehcir kelimesinin tam uygulaması için 1492 Elhamra Kararnâmesi’yle Musevilerin sınır dışı edilmesi, Musevilerin de hâlen devam etmekte olan insanlık dışı vahşetle Müslümanları Filistin’den göç etmeye zorlamaları misal gösterilebilir. Bir misal de Çin’in Doğu Türkistanlılara uyguladığı zorbalıklardır. Suriye gibi başka misaller de gösterilebilir.

Mâlûmatfuruşluğu bırakıp, Ayşenur Kılıç Sarıkaya’nın eserine dönersek efendim… 41. Sayfada başlayıp 93 sayfaya kadar devam İkinci bölümde; Türk toplumu içinde Ermenilerin sosyal yapıları ilmî hassasiyetle inceleniyor. Kız isteme ve düğün âdetleri, bunlarla ilgili olarak söylenen mâniler, okunan şiirler ve türküler, doğum ve ölümle alâkalı âdetler, komşuluk ve akrabalık ilişkileri, mutfak ve yemek kültürü, sosyal ve iktisâdî dayanışma, inanç kültürü, dînî kuruluşlar, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Ermenilerin ibâdetleri için gösterilen kolaylıklar, kendi aralarında yaşanan inanç ve ibâdetteki ayrılıklar  ve mezarlıklar en ince teferruatına kadar anlatılıyor. Bu arada, Ermenilerin taş işleme ustalığındaki şaheserleri görüp tanımak isteyenlere Şişli Ermeni Mezarlığı’na gitmeleri tavsiye ediliyor. (Gidenlerin, buradaki durum ile Yunanistan’daki Türk mezarlarını mukayese etmeleri de bu satırların yazarının istirhamıdır)

Ermenilerde eğitim ve kültür’ başlıklı 3. bölüm 95-100. sayfalar arasında.

Ermenilerde dil ve edebiyat konusu 101-111. Sayfalar arasındaki 4. bölümde ele alınıyor.

113-120. sayfalar arasındaki 5. bölümünde: Ermenilerde mimârî eserler ve kuyumculuk sanatı mercek altına alındıktan sonra Türk-Ermeni ilişkilerinin doruk noktaya yükseldiği mûsikî sahasına geçiliyor. Türk millî kültürünün aslî unsuru olan Türk mûsikîsi, çok üstün özelliklere sâhiptir. Zaman ve alan tasarrufu sağlamak için bu özellikleri, teferruata girmeksizin söyle sıralanabilir: 1-Sağlam yapısı sebebiyle, zaman içerisinde özünü koruyarak değişimleri kabullenmiş ve gelişmiştir. Itrî’nin Segâh Bayram Tekbiri ve Segâh Salât-ı Ümmiyesi, yalnızca Türkiye’de değil, bütün Müslüman ülkelerde, gözyaşlarıyla yıkanan huzurların bestesidir. 2-Batıya özenti sebebiyle damak zevikimiz, giyim kuşam alışkanlıklarınız, hatta dilimiz büyük tahribata uğramasına rağmen ve Türk mûsikısi Süleymâniye ve Selimiye ihtişamı ile ayaktadır. 3-Türk mûsikîsi öylesine etkileyicidir ki; Ermeni, Rum ve Mûsevî bestekârlar, kendi müziklerini bir tarafa bırakmışlar, sanat hayatlarının ve Türk müziğinin en güzel bestelerini kültürümüze armağan etmişlerdir. İçlerinde dîni mûsikîmiz için beste yapanlar bile vardır. Bu armağanların en zengini ve ihtişamlısı, Ermeni vatandaşlarımızdan Artin Ağa’nın, Kanunî Nubar Efendi’nin, Karnik Germiyan’ın, Kapril Efendi’nin, Serkis Nurliyan’ın, Osep Ebeyan’ın, Markar Ağa’nın, Âmâ Hasadur’un, Karabet Efendi’nin, Garbis Efendi’nin pırlantalarıdır. Çok değerli diğer Ermeni müzisyenler de: Tatyos Efendi, Aleksan Efendi, Şaşı Agop Ağa, Ovrik Efendi, Vital efendi, Bogos Hamamcıyan, Serupe Efendi, Mihran Efendi, Manok Ağa, Onnik Ağa ve Ayşenur Kılıç Sarıkaya’nın eserleriyle birlikte tanıttığı Bimen Şen’dir.

Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Mûsikîsi Korosunun yöneticisi Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ın yetiştirdiği şimdiki koro şefi Mehmet Güntekin’den küçük bir ilâve: ‘Ermeni bestekârlarımızın eserlerini kullanmadan Türk mûsikîsinde fasıl repertuvarı oluşturulamaz.’

Hakkında söylenecek çok sözler bulunan eserin müellifi Hanımefendi, emek mahsulü eserinin ‘Sonuç’ başlıklı bölümünde kitabının özetini mısra-ı berceste cümlelerle veriyor:

Ermenilerin Anadolu kültürünün en iyi birer temsilcisi olduklarını görebiliriz. Anadolu’dan İstanbul’a geldikten sonra Anadolu kültürünün yerini zamanla İstanbul kültürüne bırakmış olsalar bile, Ermeni toplumu, örf ve âdetleri yönünden Türk toplumunun özel bir motifidir. Onlar, Hıristiyan Türklerdir.’

 BİLGEOĞUZ YAYINLARI:                                                                                                                                              

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86

E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com 

AYŞENUR KILIÇ SARIKAYA

02.01.1983 târihinde ilkokul öğretmeni bir anne ve iktisatçı bir babanın üçüncü çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Orta ve lise öğrenimini Tercüman Kolejinde tamamladıktan sonra Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde okudu ve 2005 yılında mezun oldu.

Sosyolojiye merakı, kütüphanesi olan bir evde okumayı çok seven babasını görerek yetişmesi ve diğer aile üyeleri ile berâber çok çeşitli sosyal ortamlarda her kesimden insanla tanışmış olmasından ileri gelmiştir. Üniversite mezuniyeti öncesinde ‘Türkiye’de Yaşayan Ermenilerin Sosyo-kültürel Yapısı’ konulu bitirme ödevini kaleme almış, o dönemde bu cemaatten pek çok isimle beraber ünlü gazeteci Levon Panos Dabagyan ile söyleşi yapmıştır.

Üniversiteden mezun olduktan sonra 3 sene boyunca ağabeyleri tarafından kurulan dış ticaret firmasında çeşitli görevlerde bulunmuştur.

Yazar 2005 yılında Cumali Sarıkaya ile evlenmiştir. Süleyman Yiğit, Zehra, Mehmet Emir adında üç evladı vardır.

ŞARKÎ TÜRKİSTAN TÂRİHİ

Abdullah Oğuz’un yayına hazırladığı Şarkî Türkistan Târihi isimli eserin yazarı Mehmet Emin Buğra (1901-1965), varlığını Türkistan dâvâsına adamış, içinde bulunduğu çok zor şartlara rağmen mücâdele ve hizmet için bir yol bulmuştur. Yüksek ilmî ve hitâbet kabiliyetinden dolayı Doğu Türkistan Türklerinde muteber din adamlarına verilen ‘Heztim’ unvanına lâyık görülmüştür. 1933 yılında kılıcını kuşanarak Çin işgalcilerine karşı millî bağımsızlık mücadelesine önderlik etmiş, 1940 yılında sürgünde gizli bir kimlikle yaşadığı Kabil’de bu muhteşem eserini yazmıştır. Ülkesinde bakanlık yapmış, 1949 yılındaki komünist işgali öncesi, ‘vatan için vatandan ayrılmış’, 1952 yılından itibâren Doğu Türkistan mücâdelesine Türkiye’de devam etmiştir.

Şarkî (Doğu) Türkistan günümüzde esâret altında yaşayan tek millet olan Doğu Türkistan Türklerinin yurdudur. Doğu Türkistan, Orta Asya'nın orta bölümünde yer alan Uluğ (Büyük) Türkistan'ın doğu kesimidir.

Bu topraklar, târih boyunca iç ve Orta Asya’da kurulmuş olan Türk devletlerinin hâkimiyeti altında bulunmuştur. MÖ 8-3. asırlarda İskitlere, MÖ 300-MS 93 yıllarında, Hun İmparatorluğuna, 522-744 yılları arasında Göktürklere, 751-870 yılları arasında Karluk Devletine, 844-1212 yılları arasında Karahanlı Cihan Devleti’ne ve 1507-1679 yılları arasında Yarkent - Saidiye hanlıklarına yurt olmuş ve önemli vazifeler îfa etmiştir. Türkler, 10. yüzyılın ikinci yarısında İslâm dinini kabul ederek İslâm dini ve Türk millî medeniyetini doğuya yaymışlardır.

Doğu Türkistan’a ilk Çin istilası 1759 yılında vuku bulmuştur. Daha sonraları Müslüman Türkler işgalcileri ülkelerinden çıkarmışlar ve bağımsız devletlerini kurmuşlardır. İkinci işgalin gerçekleştirildiği 1876 yılına kadar geçen 117 yıl içinde Türkler 200’den fazla ayaklanma ile bağımsızlık mücâdelesi vermiştir.1863-1877 yılları arasında Doğu Türkistan İslam Devleti, 1933-1937 yılları arasında Doğu Türkistan Cumhuriyeti, 1944-1949 yılları arasında Türk İslam devleti ve bağımsız cumhuriyetler kurulmuştur. Ekim 1949’da Sovyet Rusya’nın yardımı ile kadim Türk Yurdu Doğu Türkistan, Çin’in sömürgesi hâline getirilmiştir. O tarihten günümüze kadar, Pekin yönetimi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin her bölgesinden dopdolu insanla gelen ve boş dönen trenlerle, Doğu Türkistan’ın demografik yapısını değiştirmişler, kalanları sürgün etmişler, gitmeyenlere işkenceler uygulayarak, suçsuz insanları göstermelik mahkemelerde yargılayıp idam ederek, 30.000.000 Türk nüfusunu 8-10 milyona düşürmüşlerdir. Türkiye dâhil bütün İslâm âlemi, insanlık dışı uygulamalar karşısında üç maymun rolü oynamaktadır. Müslüman Türk kadınlarının yalnızca bir çocuk doğurabileceklerini karar altına almış, ikinci çocuğuna hâmile olanlara, kasap dükkânlarında, orada bulunan âletlerle hâmileliğine son verme cezâsı uygulanmaktadır. Cezâya mâruz kalan kadınlar ya ölmekte veya sakat, hastalıklı ve kötürüm kalmaktadır. Bu kadınları tedâvi edenler bile ağır cezâlara çarptırılmaktadır. İslâmiyet’in öğrenilmesi ve öğretilmesi en ağır suç olarak kabul edilmiştir.   

Mehmet Emin Buğra 17 X 24 santim ölçülerinde, iplik dikişli sert kapak içerisindeki 520 sayfalık Şarkî Türkistan Târihi isimli eserinde; târih öncesi yıllardan başlayıp destan haşmetine sâhip Doğu Türkistan târihini anlatmaktadır.

Çin hükümeti, kendi tezlerinin üzerine bomba gibi düşen bu eserin varlığından haberdar olur olmaz, okunmasını, Çin sınırları içerisine alınmasını yasaklamış, yasağa uymayanları işkencelerle öldürmüştür.

Eserin son bölümlerinde; ‘Son Notlar’, ‘Kısaltmalar Listesi’, ‘Kaynakça’ , ‘Dizin’ ve parlak kuşe kâğıda renkli olarak basılmış 23 adet harita bulunmaktadır.

Afganistan Maarif Müşâviri, Türkiye Cumhuriyeti Maarif-i Umumîye Müfettişi, Türk Edebiyatı Târihi Araştırmacısı, şâir, yazar ve eğitimci Ord. Prof. Dr. İsmail Hikmet Ertaylan (1889-1967) eser hakkında diyor ki: ‘Türk adını taşıyanlara hakîki bir müjde: İşte bir Türk oğlunun eliyle kurulmuş ölmez bir Türk âbidesi: Şârkî Türkistan Târihi. O büyük Türk vatanının birçok Türk devletine bu güne kadar hemen hemen tamamıyla örtülü kalmış olan bir köşesi bu değerli eser sâyesinde bulutlardan sıyrılan bir güneş gibi gözlerimizin önünde parlıyor.’

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]   www.otuken.com.tr    

BİR ASIR BÖYLE GEÇTİ

19 Mart 1923 târihinde, Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Altınoluk kasabasında doğan Dr. Necdet Özgelen bir asra yaklaşan kendi hayatını sohbet üslûbu ile anlatıyor. Entelektüel bir insan olan Dr. Özgelen okuyucuyu doğrudan muhatap alarak sanki konuşuyor. Kitapta mahallî örf ve âdetler var. Eser, yer yer ironilerle süslü, yer yer kesilmiş ahkâm parçalarıyla dolu. Bâzan tebessüm ettiren, bâzan düşündüren, bildik kişiler hakkında bilinmeyen bilgiler veren farklı bir kitap. Dr. Bey, Türk milliyetçisi olduğunu belirten ve fakat farklı düşüncelere de sâhip, dünya yansa, umursamayacak kadar rahat, buna rağmen gidişatı beğenmeyen bir insan… Aklınca her şeyi düzeltiyor. Her şeye rağmen yazdıkları alâka ile okunabiliyor. Çok kişinin dağarcığını zenginleştirecek faydalı bilgiler de veriyor. Hülâsa sıkılmadan okunabilecek bir kitap.   

Kendisini hayatı boyunca derinden etkileyen ve hayat felsefesine katkıda bulunan dört önemli şahsiyet var: İdealist eğitimci Halit Ak. Târih ve edebiyat aşığı Nejdet Sancar Türkçü ve milliyetçi Nihâl Atsız ve ‘Paşa Babam’ diye saygıyla andığı Kut’ül Amare kuşatmasının kahramanı Halil Kut. Eserde, pek çok kişinin yakından tanıdığı kişilerin resmigeçidi var Turgut Özal, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Şükrü Seraçoğlu, Zeki Velidi Togan, İlhan Selçuk, Atilla İlhan, ses sanatkârları, film yıldızları… Tekmili birden.  

AKIL FİKİR YAYINLARI                                                                                                                                  

Alemdar Mahallesi, Alayköşkü Caddesi, Küçük Sokak Nu: 6/3 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul                                        

Telefon: 0.212-514 77 77 e-posta: [email protected]   www.akilfikiryayinlari.com