Kıbrıs Barış Harekâtı Anıları (1)
Cumhur EVCİL
Geçtiğimiz hafta iki gün, çok değerli kahraman arkadaşım Prof. Dr. Attila TAÇOY'un Kıbrıs Barış Harekâtına dair kısa anılarını yayınladım.
Herhalde ruhu şad olmuştur.
Önce Vatan Gazetesi yönetiminin önceden beri yaptığı ısrarlı taleplerine okuyucu istekleri de eklenince, ara ara Kıbrıs'la ilgili anılarımı aktarmamın uygun olacağını düşündüm. Ve bugün 20 Temmuz gününün ilk saatlerini ve Kıbrıs'a inmemizi sizlere aktarıyorum.
Kıbrıs'ta 15 Temmuz 1974'te Makariosa yapılan darbeden sonra, cumhurbaşkanlığına katil Sampson'un getirilmesi üzerine; Ada'nın Yunanistan'a bağlanmasını, yani Enosis'i önlemek, Kıbrıslı soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak, TC için Türk Hükumetinin aldığı müdahale kararı üzerine ben de Kayseri de Hava İndirme Tugayı'na atandım. Ve 17 Temmuz günü Tugay'a katıldım. Görevim İstihbarat Şube Müdürü, rütbem de Kurmay Binbaşı idi.
18 ve 19 Temmuz günleri yoğun hazırlıklarla geçti. 19 Temmuz günü saat 24.00'e doğru Tugay misafirhanesinde, biraz dinlenmek üzere uzandım.
Saat 04.00'te Erkilet Hava Alanında olabilmek için 02.00'de kalktım, boy abdesti aldım ve ZAFER için Yüce Tanrı'ya dua ettim. Beraber gideceğimiz arkadaşları da alarak hareket ettik.
Yolda şakalaşmamıza rağmen harekâtın gene iptal edileceği aklımıza geldikçe neşemiz kaçıyordu. Üç arkadaşımı da atlayış yapacakları uçaklara bırakıp, daha sonra 2'nci Paraşüt Taburu'na geldim. Biraz sonra da Tugay Komutanı, Kurmay Başkanı ve diğer arkadaşlar geldiler. Teçhizat ve paraşütlerimizi alarak saat 04.00'te uçak başına hareket ettik. Yurtiçi Bölge Komutanı Korgeneral Fikret Göknar ile Karargâh'ını bizi beklerken gördük. Aralarında sınıf arkadaşım ve aile dostumuz Kurmay Binbaşı Necati Dinç de vardı. Uçağa kadar bizi geçirdiler, başarı dilediler. Kucaklaşıp ayrılırken Binbaşı Necati Dinç'e, harekât başlar başlamaz Ankara'ya bizim eve sağ ve salim olduğum haberini ulaştırmasını ve bu işi sanki benden haber alıyormuşcasına her gün tekrar etmesini rica ettim. Ankara'dan ayrılırken annem ve babam, çok kısa bir vedada ne olduğunu anlayamamışlardı. Eşim biraz durumu anlamış, ancak O'nu da bir savaş çıkmayacağına inandırmıştım.
Harekât başladıktan sonra bu telefonla oyalama işi bir hafta kadar devam etmiş, bizim ev halkı da benden haber almaktan tabii ki memnun olmuşlar.
Bizi götürecek C-47 uçakları havalandıktan sonra intikal nizamına, bilahare Kıbrıs semalarına üçlü kol halinde girecek. Bizim uçağımız ikinci üçlü kol içinde, uçaktan 22 personel atlayacak. Atlayış 750 fit yaklaşık 250 m. yükseklikten yapılacak. Atlatıcı öğretmen Üsteğmen İbrahim Poyraz, yardımcısı Üsteğmen Nazmi Saatçi.
Ütğm. Saatçi Kıbrıs'ta şehit oldu, Poyrazı'da elim bir trafik kazasında kaybettik.
Kıbrıs'a her gittiğimde Nazmi Saatçi'yi şehitlikte ziyaret ederim.
Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.
Bizim uçağın manifestosunu aynen yayınlıyorum:
Manifesto
Kıbrıs Barış Harekâtı'nda C-47 uçaklarından atlayış 250m. yükseklikten yapılmıştır. Aslında normal atlayış 450-500m.'den yapılır. Çünkü, uçaktan atladıktan sonra 80-100m. irtifa kaybedilince paraşüt tam açılmış olur.
Herhangi bir nedenle paraşüt açılmadığında hemen yedek paraşüt açılması gerekir. Bu paraşütün açılması esnasında da paraşütcü 100 m. kadar irtifa kaybeder. Yere en geç 50m. kala da paraşütçü bir konteynır içindeki ağır malzeme ve teçhizatını bırakması gerekir, aksi takdirde ayakları kırılır.
Ayrıca biraz da emniyet payı hesabedilerek atlanacak irtifa belirlenir. Ancak muharebede 500m.'den atlandığında havada uzun süre düşmana hedef gösterilmiş olacağı da dikkate alınarak daha kısa süre havada kalmak için atlayış 250m.'den yapılmıştır.
Böyle alçak irtifadan yapılan bir muharebe atlayışını Hava İndirme Tugayı çok az bir zayiatla başarmıştır.
_________________
Çok yüksek bir eğitim seviyesinin işareti sayılan bu durumu öğrenen yüksek rütbeli bir İngiliz subayının takdir ve hayranlığını bir arkadaşım daha sonra bana anlatmıştı.
Uçaklar çalıştı, kulakları sağır eden motor gürültüsü içinde pist başı kontrol tamamlandı.
Herkesin yüzünde tarihi sorumluluğun asil ve soğukkanlı izleri okunuyor. Pilot kısaca her zamanki brifingi yaptı ve uçak havalandı. Saat tam 04.58.
Üsteğmen İbrahim Poyraz'la daha önceden tanışırız. Komando Tugayı'ndan benim öğrencim. Bu nedenle atlatıcı öğretmen görevini (Jamp Master) benim yapmamı teklif etti. Öğretmen, uçaktan en son atlar. Oysa ben Tugay Komutanı ile beraber atlayacağım ve inişte hemen yapılacak acil ve önemli görevlerim var. Üsteğmen İbrahim Poyraz'a bu nazik ve anlayışlı davranışından büyük mutluluk duymama rağmen kendisinin bu görevi yapmasının daha uygun olacağını ifade ederek teşekkür ettim.
O andaki yüksek duygu ve heyecanın etkisi ile hepimiz bir yumruk gibiyiz.
Uçaklar havada güneye doğru hızla yol alıyor. Şimdiye kadar hep uçağa binmeden harekât geri bırakılmıştı, şimdi artık güneye doğru da uçuyoruz. Artık bizi kimse çeviremez, düğmeye bir kere basılmış. Bu düşüncelerle heyecanım son haddinde, mutluluktan içim içime sığmıyor. Hava henüz aydınlanmadı. Uçağın kapısı da açık olduğundan soğuktan da titriyoruz. İki de bir nerede olduğumuzu tahmine çalışıyoruz. İşte, Torosların üzerinde olduğumuzu anlıyoruz. Vakit çok yaklaştı demektir. Bütün personel paraşütlerini kuşanmaya başladı. Ben hem paraşütümü kuşanıyor, hem de arkadaşlara yardım ediyorum. Nasıl heyecanlıyız anlatamam. Bir yandan hazırlıklar yapılırken bir yandan da personelin moral ve heyecanını arttırıcı naralar attırıyorum. Benim, "Komandolar" "Korkuyor musunuz?" "Zafer bizi bekliyor." diye hitaplarıma, bütün personel komando narası ile cevap veriyor. Arada da "Allah sizi korusun." diyorum, "Allah!" diye yürekten haykırıyorlar. Gözler çakmak çakmak, dudaklar heyecandan kurumuş, yıllardır hasretle beklediğimiz anın tatlı ürpertisi bütün benliğimizi sarmış, uçağın açık kapısından serin havayla gelen motor gürültüsü, attığımız naralarla birlikte sanki üzerinde uçtuğumuz Akdeniz'e çarpıp tekrar uçağa doluyor. Radarlara yakalanmamak için çok alçaktan uçuyoruz. Doğan güneş, yavaş yavaş havayı ısıtıyor. Akdeniz bütün haşmeti, rengarenk güzelliği ile hemen altımızda. Ara ara kapıdan bakıp Kıbrıs'ı görmeğe çalışıyorum. Hala Kıbrıs'a ulaşamamaktan korkuyorum, pilotun alacağı geri dön emrinine karşı kafamda planlar yaparken, işte, Kıbrıs sahillerini ve Beşparmak Dağları'nı gördüm. Allah'ım ne büyük mutluluk, süratle Kıbrıs sahillerine yaklaşıyoruz. Birazdan yıllarca beklediğimiz o mutlu an gelecek. Daha 8 yıl önce, mücahitlerime, bir gün havadan gelip, onlara özgürlük ve barış getireceğimize söz vermiştim. İşte o mutlu an hemen Beşparmak Dağları'nın arkasında saklı. Hızla ona doğru uçuyoruz.
Kıbrıs sahillerine ulaştığımızdan beri uçağın kapısından araziyi seyrediyorum. Uçak Beşparmak Dağları'na doğru tırmanırken araziyi dikkatle izliyorum. Köyler ıssız, yollar bomboş, her tarafta garip bir sessizlik var. Bu sessizlik bana Rumların pusuda beklediğini düşündürüyor. Birazdan bir büyük savaş bütün dehşeti ile başlayacak.
Beşparmak Dağları'nın güneyine geçtik ve uçak batıya döndü. Benim için nirengi olacak Hamitköy'ü göremiyorum. Lefkoşe bütün haşmeti ile karşımızda. Bu ara Üsteğmen Poyraz atlayış için komutlarını vermeye başladı. Herkes ayağa kalkıp, paraşütü açacak kancaları uçağa irtibatladı ve süratle kontroller yapılarak, "hazır" tekmili verildi. Ben en önde ve kapıdayım.
Daha iyi göreyim diye uçağın kapısına yattım, arazideki ayrıntıları teşhise çalışıyorum. Üsteğmen Poyraz hazır tekmilini alır almaz "Allah sizi korusun" diye nara attı. Biz de hançerelerimiz yırtılırcasına "Allah!" diye karşılık verdik. Pilot atlama işareti olan zili devamlı çalmaya başladı. Aşağıda arazide atlayış için hazırlanan sisi ve panoyu gördüm, ama güvenemiyorum. Rumlar, bu sis ve panoları sahte olarak kullanabilirler.
Benim hemen arkamda Tugay Komutanı var. O'nu ve Tugayın karargâhını Türk Bölgesine güvenli bir şekilde indirmek için araziyi tanımaya çalışıyorum. Ütğm. POYRAZ "atla" komutunu verdi.
İşte Hamitköy'le Kaymaklı arasındaki Salhane Köprüsünü ve Kanlı Dere'yi gördüm. Artık ayağa kalktım. Saat tam 07.05. Hayatımın en duygulu ve en içten "Allah" narasını tekrarlayarak uçaktan atladım.
Yorumlar (2)