Jenosit Sözleşmesi'ne göre şu fiilleri işleyenler soykırım suçlusu kabul edilmektedir: Millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha etmek maksadıyla, grup azalarının katli, bedenî veya aklî melekelerinin ciddî surette haleldar edilmesi, bedenî varlığının kısmen veya tamamen imhası... 26 Şubat, 1992'de Ermenilerin Hocalı'daki soykırımının yıldönümüdür. Ermenistan, Rusya'nın desteği ile Azerbaycan'ın, yaklaşık beşte birini işgal etmektedir. 1994'e kadar yapılan soykırımlar, bu alandaki bütün sözleşmelere rağmen gündeme getirilmemektedir. Hocalı'da, daha önce birçok yerde Müslümanlara karşı uygulanan korkunç işkenceler, deri yüzme, ırza geçme, organlarını keserek öldürme gibi vahşet hep birlikte işlenmiştir. İslam veya Türk tarihinde muzaffer savaşlar çoktur ancak bu tür insanlık dışı uygulamanın örneği görülemez. Ermenistan güçleri, 25-26 Şubat gecesi, 366.Alayın desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı'da sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan resmi rakamlara göre 613 kişiyi katletmiş, 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuş, 150 kişi ise kaybolmuştur. Katledilenlerin 83'ü çocuk, 106'sı kadın ve birçoğu yaşlıydı. En şiddetli savaşlarda dahi dokunulmayan bu kesime, Ermeniler yaşlı, kadın ve çocuk demeden çok acımasız işkenceler yaparak katletmiştir. Yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Bundan hamile kadınlar ve çocuklar da nasibini almıştır. Azeri güçler çekildikten sonra Ermenilerin mesela önce çocukların kafa derilerini yüzüp sonra öldürdüklerini kim nereden biliyor? Bu vahşet ve soykırımını, insan olduğunu unutmayan ve gördükleri karşısında dehşete düşen batılı gazetecilerden öğreniyoruz. İşte Batı basınında Hocalı Soykırımı'ndan bazı başlıklar: Sunday Times, Londra, 1 Mart 1992: Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmiştir. Times, Londra, 4 Mart 1992: Birçok insan çirkin hale getirilmiş, masum kızın sadece kafası kalmış. Izvestiya, Moskova, 4 Mart 1992: Kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu. Le Mond, Paris, 14 Mart 1992: Agdam'da bulunan basın mensupları, Hocalı'da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış üç kişi görmüşler. Bu, Azerilerin propagandası değil bir gerçektir. Izvestiya, Moskova, 13 Mart 1992: Binbaşı Leonid Kravets: "Ben kendim tepede yüze yakın ceset gördüm. Bir erkek çocuğunun kafası yoktu. Her tarafta işkenceyle öldürülmüş bayan, çocuk ve yaşlılar vardı." Olay yerindeki İngiliz muhabir R.Patrik: "Hocalı'daki vahşiliklere dünya kamuoyunda hiçbir şekilde hak kazandırılamaz!" Golos Ukraini, V Stacko: "Hocalı'da bebekleri ne için katlettiler? Ya anneleri? Allah insanı cezalandırmak isteyince onun aklını alıyor." Nie, Bulgaristan, Violetta Parvanova: "Hocalı insanlığın faciasıdır." BBC1 Morning News, 3 Mart 1992, 7.37: "...Muhabirimiz 100 den fazla Azeri erkek, kadın ve bebek dâhil olmak üzere çocuk cesetleri gördüğünü ve bunların başlarına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğünü rapor ediyor..." Newsweek, 16 Mart 1992, Pascal Privat ve SteveLeVine: "...bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuş morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler... Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüştü..." Human Rights Watch, Hocalı katliamı, Karabağ'ın işgalinden bu yana cereyan eden en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirilmiştir. Amerikalı gazeteci Thomas Goltz: "Fotoğrafçı arkadaşım öyle etkilenmişti ki fotoğraf çekebilmesi için kendisini objelerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, mezarlar, evet hepsi mide gerektiriyordu. Ama olanları anlatmak, dünyaya duyurmak gerekliydi. Hayatta kalanları bularak hemen orada neler dediklerini kaydettik. Bazı cesetleri tanımaya çalıştım ama yüzlerinden vurulanlar, tanınmayacak halde olanlar vardı. Bazılarının kafa derileri yüzülmüştü." Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, 'For the Sake of Cross' (Haç'ın Hatırı İçin) adlı kitabında, s. 62-63: "...Görevli Ermeni grup, ... 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa'ya döndüm. Onlar Haç'ın hatırı için savaşa devam ettiler." (http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=3&yazi=1199, http://www.youtube.com/watch?v=kjhJ6jIkMBU, http://www.youtube.com/watch?v=Pe3gHy6_N48, http://www.youtube.com/results?search_query=hocali, http://www.karabakh.gen.az?page=documents&doc=1&dlcat=1) Bu gibi yazarlar ve medya organları yazdılar da ne oldu? BM, AB gibi organlar, kamuoyu oluşturanlar hadiseyi zayıf kınamalarla geçiştirirken Ermenilere adeta "devam et, Haç'ın hatırı için biz size her kolaylığı sağlarız" dediler. Saddam, Miloşeviç ve diğer Sırp ve Hırvat komutanlar cezalandırıldı. Dünya 1915 yalanları ile oyalanırken sözleşmeye göre açıkça soykırım yapanlara ne yapılıyor? Batı başkentlerinde törenle karşılanıyor, kurumların yapması gereken yargı ve ceza süreçleri başlamıyor, dünya medyası da sanki olayı unutturmaya çalışıyor. İyi de bu suçluların cezalandırılması yolunda biz, Türkiye olarak ne yaptık? Yapmamız gereken çok iş var!