Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Gallant’ın tutuklanması kararı, son derece ümit verici bir gelişmedir. Daha önce, Netanyahu hakkında Pakistan kökenli İngiliz vatandaşı savcı Kerim Han’ın yakalama kararı bulunmaktaydı. Siyonist lobi mensupları, savcıya karşı ağır tehditler savurmuşlardı. Diğer bazıları ise savcının kişisel hayatındaki iddiaları gündeme getirerek değiştirilmesini talep etmişlerdi. Karar sürecinde savcı, İsrail ve Gazze’ye seyahat etmiş, bugün hayatta olmayan Filistinli liderler için de yakalama kararı vermişti. Hayatını kaybedenler için karar geri çekilmiş, ancak bütün tehdit ve baskılara karşın Netanyahu, Gallant’ın yakalanması kararından vazgeçmemişti.

UCM, 21 Kasım 2024’de, mahkeme savcısının değil, mahkeme üyelerinin oybirliği ile tutuklama kararı vermiştir. Savcı, haberdar olduğu iddiaları ciddi bulursa, genellikle en üst derecedeki suçlanma ve ceza talebiyle mahkemeye dava açar. Mahkeme, mesela medyayı takip ederek dava dosyası oluşturamaz, haberdar olduğu konuda olay yeri incelemesi yapamaz. Ancak savcılık veya davacının getirdiği deliller üzerinden yargılar.

UCM savcısı yakalama kararı verirken kişisel olarark büyük bir risk almıştı. Yakalanmasını istediği kişiler sorgulandıktan sonra talebi uygun bulunmayabilir, tutuklu veya tutuksuz yargılama süreci başlatılabilirdi. Mahkemenin oybirliği ile verdiği tutuklama kararı ise soykırım kapsamındaki delillerin ciddiye alındığını, yargılama sonunda cezalandırılmasına kesin gözüyle bakıldığını göstermektedir. Üstelik bu karar mahkeme üyelerinin oybirliğiyle alınmıştır.

Savcı ve mahkemenin yakalama ve tutuklama kararlarındaki cesaretini, mesela Putin hakkında çok daha hızlı verildiğini ileri sürerek küçümseyenler, Siyonist lobinin gücünü görmezden gelmektedir. Putin hakkındaki kararı başta ABD olmak üzere batılı ülkeler alkışla karşılamış, gereğini yerine getirmeye hazır olduklarını söylemişlerdir. Halbuki Netanyahu konusunda savcı ve mahkeme üyelerine karşı bitmez, tükenmez tehdit ve baskılar yaşanmış, halen devam etmektedir. Bu süreçte mahkemenin oybirliği ile karar alabilmesinde, muhtemelen bazı üyelerin iknâsı için ilave delillerin toplanması zaman almıştır. Son karar üzerine, ABD’de UCM hakkında yaptırım dahi gündeme gelmiştir. Kongre üyeleri, müesses nizamın temel kurumları ile medya, ekonomi ve finansı elinde tutan Siyonist çevrelerin, UCM karşıtı girişimlerinin kamuoyu tarafından nasıl karşılanacağı, bunda ne kadar başarılı olabilecekleri merak konusudur.

İsrail’in Gazze’de soykırım suçuna karşı Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açtığı dava devam etmektedir. UAD’nın suçluları yargılama kapasitesi düşük olduğu halde açılan dava son derece önemldir. Devletler, aralarındaki sorunları çözmek üzere UAD’na başvurabilmektedir. UCM ise kişileri yargılayan bir mahkemedir.

Öte yandan İsrail polisinin yolsuzluk iddialarıyla Netanyahu’ya karşı Başsavcılığa şikayeti üzerine açılan davalardaki yargılamalar devam etmektedir. Netanyahu, Gazze saldırıları ile olağanüstü şartlar bahanesiyle yargı sürecini aksatmayı hedeflemektedir. Hatta bu maksatla birçok ülkeyle savaşarak bölgeyi kan gölüne çevirme stratejisinin arkasında, kamuoyu desteğini de alarak söz konusu davaları askıya aldırma hedefi gütmektedir. Bununla beraber rüşvet, görevi ve güveni kötüye kullanma gibi iddialara bakarak bunları Türk veya İslam ülkelerinde yaşananlarla karşılaştıranlar şaşırabilir. Mesela başbakan ve eşinin aldığı hediyeler, İsrail’e Yahudi göçünü teşvik için yasada değişiklik yapılması sonucu bir kişinin yüzbinlerce dolar menfaat edinmesi, başbakan yakınlarının seyahatlerinde sağlanan kolaylıklar ciddi dava konusu haline gelmiştir. Bu gibi iddialara konu olan meblağ, bağlantı ve ilişkiler dikkate alındığında ülkemizde mesela birçok eski ve yeni bakanların en az on katı sabıkası bulunduğu, fakat bu konuda bir savcının değil dava açmak aklından bile geçirmesinin mümkün olmadığı görülür.

UCM’nin tutuklama kararı öncelikle sözleşmeye taraf olan, mahkemenin yetkisini tanıyan ülkeleri bağlamaktadır. Karar açıklandıktan sonra Hollanda, İrlanda, Avusturya, Güney Afrika, İsveç, İsviçre, Litvanya, Letonya, Belçika.. Netanyahu ve Gallant’ın ülkelerine geldikleri takdirde tutuklayacaklarını ilan etmişlerdir. UCM’ne taraf İngiltere, kararı yanlış bulduğunu fakat ülkesine geldikleri takdirde tutuklanacağını ilan ederek her zamanki gibi sinsi siyasetini gösterdi. Görüldüğü gibi ilk safhada kararın gereğini yerine getireceğini ilan eden ülkeler gayrimüslimlerdir. Ülkesinde önemli miktarda Filistinli bulunan Ürdün, kararın gereğinin yerine getirilmesi lüzumunu ilan ettiği halde uygulayacağı konusunda muğlak kaldı. Aynı durum UCM’ye taraf olmasa da Türkiye için söz konusu olup kararı alkışla desteklemek yerine ülkemize geldiğinde tutuklanacağının ilan edilmesi gerekmektedir.

Bir mahkemenin tutuklama kararını, iç hukukta mesela öncelikle polis, jandarma yerine getirir. Ancak herhangi bir vatandaş, tutuklama kararı bulunan kişiyi yakalayıp polise teslim ederse ödüllendirilmesi gereken bir vatandaşlık görevini yerine getirmiş olur. Türkiye’nin UCM’ne taraf olmaması, Netanayahu veya Gallant ülkesine ayak bastığında tutuklanacaklarını ilan etmesine engel değildir. Bilakis Gazze soykırımına karşı mücadelenin gereği, mahkeme kararına uyarak soykırım suçlularının tutuklanacağını ilan ederek diğer ülkelere öncülik etmesi son derece önemlidir.

Daha da önemlisi Türkiye’nin de UCM statüsünü imzalayıp mahkemeye taraf olması gerekmektedir. Mahkemenin yetkisini tanıyan ülkelere bakıldığında hemen bütün Avrupa ve Amerika kıtası devletleri ile Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika’nın bu listede yer aldığını, ABD’nin sözleşmeyi imzaladığı halde onaylamadığını görürsünüz. Bengladeş, Afganistan, Tacikistan, Ürdün, hatta Filistin dahi UCM’ne taraf devlet olarak kabul edilmiştir. Doğu Türkistan’da en ağır ve kalıcı soykırımı uygulayan Çin ve İsrail yanında halkı Müslüman olan devletlerin kahir ekseriyeti UCM’ne taraf değildir. Başta Türkiye olmak üzere Müslüman devletlerin, Filistin davası konusunda en cesurâne adımları atan bu mahkemeden uzak durması, taraf olmayı gündeme getirmemesi, önemli bir kısmının sözleşmeyi imzalamaması, bazılarının imzaladığı halde onaylamamasının izahı nasıl yapılır? Mahkemeye taraf dahi olmadan üye ülkelerden Netanyahu’nun tutuklanmasını talep etmek ne kadar tutarlı bir politika?

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink