Nice teşviklerle Çin firmasının Manisa’da otomobil fabrikası girişimi, yanlışlıklar ve ihanet derecesinde gaflet zincirinin halkalarını oluşturmaktadır. Ekonomik riskler ve tehditler yanında soykırım suçlusu bir ülkeye buyur etmek soykırıma ortak olmaktır. Uygulamalara geçildikçe “nasıl olabilir?” şaşkınlığı ortalığı kaplamaktadır.
Çin’in azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelere yatırımlarının temelinde daha fazla Çinliyi o ülkeye yerleştirmek vardır. Yatırım yapılan ülkede yeterli teknik eleman, vasıflı işçi bulunmadığından kendi vatandaşlarını getirmesi normal karşılanabilir. Bununla beraber birçok proje tamamlandıktan sonra belirlenen sayıda Çinli o ülkenin vatandaşlığına geçer. Bu süreçte yöneticiler satın alınır, yetkililere gereken rüşvet cömertçe verilir.
30 yıl önce New York, Brooklyn’deki Çinlilerin yaşadığı mahallede az sayıda Çinli bulunmaktaydı. Ağır kokudan girilemeyen Çin marketini unutamıyorum. Arkasından mağazalar, ortak mekanlarla kapalı devre topluluğu oluşuruldu. Günümüzde o mahalle, Çinlilerin dışındakilere adeta kapalı ve gittikçe genişleyen bir şehre dönüşmüştür. 100 bin dolarlık evi Çinli 200 bin dolara satın alabilmekte, başkası girememektedir. Çinliler mülteci olarak gittiği ülkede dahi ticaret artısını Çin’e göndermekte, yerleştiği ülkeden Çin’e kaynak akışını sağlamaktadırlar. Çin’den kaçıp Filipinler’e yerleşenler nüfusun yüzde birini oluşturduğu halde Filipinler borsasının yarısı yüzde birlik kesimin kontrolündedir. Borsa kârı da Çin’e transfer edilmektedir.
Türk dünyasını istila, Çin’in resmi politikası olup adı Batı Bölge Stratejisi’dir. Bakü merkezli Türkiye’nin de kuruculardan olduğu TRACECA örgütü, karayolu, demiryolu, limanlar ve ro-ro seferleriyle Çin mallarını da Avrupa’ya başarıyla taşımaktadır. Kusuru ise Çin kontrolü dışında hükümetelerarası kuruluş olmasıdır. Kuşak-Yol ile Çin, güzergah ülkelerinde kolonizasyon başlatmış ve başarmıştır. Tacikistan ve Pakistan Çin eyaletleri haline gelip buradaki Çin aleyhtarı görüş beyan eden derhal Çin’e teslim edilmektedir. Kırgızistan ekonomisi ise adeta Çin’e teslim olmuştur.
Türkiye’de daha önce birçok Japon, Güney Kore ve batılı firmalar otomobil fabrikaları kurdu, onbinlerce vatandaşımıza istihdam imkanı oluşturdu. Aynı zamanda teknik eleman orduları yetişti, dev gibi yan sanayii ortaya çıktı. Fakat hiçbir ilde mesela Japon mahallesi, Kore mahallesi kurulmadı. Yetkililerin “Çin’den bir milyar dolarlık yatırım müjdesi” hayretin ötesinde dehşetle karşılanmaktadır. Çünkü bu yatırımla ülke mali sistemine para girmeyecek, tezgah ve teçhizat Çin’den getirilecektir. Çin’den gelecek 10 bin çalışan aileleriyle 40 bin demektir. Dolayısıyla bunun Türkiye’ye istihdam ve yan sanayii katkı beklentisi saflığın, bilgisizliğin ötesinde ağır gaflettir. Çünkü elektrikli otomobil üretiminde istihdam ve yan sanayii kısıtlı olup zaten Çin’den fazlasıyla getirilmesi garantisi verilmiştir. Daha önce endüstriyel yatırım yapan ülkeler Türk mühendislerini, teknisyenlerini ülkesine götürüp eğitir, yatırımının kadrosunu yetiştirirdi. Sözleşmelerle garanti edilen bu eğitim, aynı zamanda teknoloji transferi demektir. Halbuki bu fabrikanın çalışanları, muhtemelen vasıfsız işçileri dahi Çin’den gelecek, bir daha çıkmayacaktır.
Manisa’nın mutenâ köşesini Çinlilere bedavadan teslim eden yetkilinin “kültür zenginliği” saçmalaması, aynı zamanda bu ülke kültürüne ve inancına ihanet anlamı taşımaktadır.
Çin şirketlerine sunulan imkanlar, teşvikler Türk yatırımcısına verildiği takdirde mevcut fabrikaların kapanması veya Mısır, Azerbaycan ve diğer ülkelere taşınması önlenebilecektir. Belirtmek gerekir ki söz konusu elektrikli otomobil firmasına, daha yatırım yapmadan sunulan vergi indirimleri dikkate alındığında düğün-bayramla üretime başlayan yerli otomobil unutulmuş olacaktır. Zaten unutulmuş gibi.
Kendilerine sunulan imkanlar ve müjdeler karşısında Çinli firma yetkilileri dahi şaşırmış, duyduklarına inanamışlardır. Yetkilinin “işte size Çin mahallesi” üslubu peşinen buradaki kolonileşmeyi kabullendiği anlamına gelmektedir. Çöller ve dağlık bölgelere çıkarıldığında Çin haritasının yaklaşık dörtte birinde yaşayan bir buçuk milyara yakın Çinliden başka ülkeye adım atanlar bir şekilde diğer vatandaşlarını yanına çekmekte, o ülkedeki Çinli nüfus geometrik olarak artmaktadır. Aralarındaki dayanışma yanında Çin hükümetinin destekleriyle hedef piyasalar bir şekilde ele geçirilmekte, adım adım üretim ve ticaret Çinlileşmekte, elde edilen kâr Çin’e transfer edilmektedir.
Termik santralleri, maden ocakları yanında sıradan tekstil alanlarında dahi Çin firmaları yatırım yapabilmekte, Çinli çalıştırabilmektedir. Manisa’dan daha önce birçok bölgede Çin kolonileri kurulmaya başlamıştır. Kamu kuruluşlarında dahi Çinli çalıştırıldığını gören vatandaşlar isyan ederken yetkililer “siz de onlar gibi düşük ücrete çalışın, sizi çalıştıralım” şeklinde saçmalamaktadırlar. Halbuki yerli üreticiye, girişimciye, çalışana aynı imkanlar, teşvikler, muafiyetler verilse, Çinlilerin Türkiye’de çalışması için Çin yönetiminin desteğini Türkiye kendi halkına sunsa elbette kendi vatandaşlarımız ekmek kapısına koşacaktır.
Çin ile ilişkilerde iki temel problem bulunmaktadır: Ekonomik bağımsızlığın yok edilmesi ve soydaşlarımıza yönelik teknoloji destekli soykırım, tecavüz, asimilasyon politikaları. Doğu Türkistan’daki soykırıma karşı birçok ülkenin yaptığı gibi acilen Çin ile ekonomik ilişkileri kesmek, mevcut sözleşmeleri iptal etmek gerekmektedir. Çin’in soykırımı inkar ederek uluslararası zeminlerde Türkiye aleyhine girişimlerinden önce aralarında Doğu Türkistanlı vatandaşlarımızın da olduğu yüzlerce heyetin Doğu Türkistan’ın her bölgesini gezmesi, kampları kontrol etmesi talep edilmelidir. Esasen TBMM üyelerinden bir heyetin ziyaret teklifi gündeme gelmiş, ancak Çin o heyette kimlerin bulunacağı ve nereleri ziyaret edeceğini kendisi belirleme şartını koşmuş, böylece program dışı bölgelerde soykırım yaptığını itiraf etmiştir.
Ekonomik problem ise Türkiye’de fabrikaların kapanması, milyonların işsiz kalması yanında iletişim sistemindeki Çin hegemonyası üzerinden güvenlik dahil stratejik alanlarda kontrolün tehlikeye girmesi bulunmaktadır. Çin ile yapılan nadir madenlerde işbirliği sözleşmesi, yeni bir felaket adımı olarak görülmektedir. Bu sözleşme konusundaki açıklamalarla gerçekler arasında ihanet derecesinde çelişkiler bulunmaktadır. En zengin toryum yataklarına sahip olduğumuz halde toryum santrali unutulup zehirkusan yeni termik santralleri kurulurken nadir elementlerin Çin şirketlerine açılması ayrı bir gaflet olup bunun da kolonileşme sonuçları bulunmaktadır.