Toplum senden, olman gereken kişiden başka bir şey çıkartmaya çalışır. Belirli kuralları kabul etmediğin müddetçe, bir kıymetinin olmadığını kabul ettirir. O sana hep başka birisi gibi olmayı ya da şöyle ya da böyle olmayı öğretir; asla sana kendin olmanı söylemez.
Sana olma özgürlüğünü tanımaz; zihnine yabancı, dışsal imajları zorla yerleştirir.
O zaman sorunlar çıkar. Rol yapabilirsin ama her zaman kendin olmak istersin, bu doğaldır. Ama toplum buna izin vermez, senden başka birisi olmanı ister.
Genelde herkes şu an olduğu kendisine karşı hale gelmiştir. Herkesin olmadığı bir şeymiş gibi davranmasının ardındaki psikoloji budur. Bu dünyada yalnızca tek bir mutluluk vardır ve o da kendin olmaktır. Ve genelde kimseler kendisi olamadığı için de herkes kendisini bir şekilde; maskelerle, ikiyüzlülüklerle, gösterişlerle saklıyor. Kim olduklarından utanıyorlar.
Kendini okumak, keşfetmek nedir? Kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.
Kendini tanımaktan uzaklaşan ve yanlış yollara, geçici heveslere kapılan insan, farkında olmadan yanlış değerlerin cazibesine kapılıp yaşamını anlamsızca tüketir.
Gerçek insanlar, kendi gerçeklerini kendi tarzlarında yaşarlar; onları yolundan çıkarmak imkânsızdır. Hayatının her karesini anlamlandıran ve kendini okuyan bir insan, nitelikli bir yaşamın penceresini aralar.
“Nefsini bilen Rabbini bilir”, bilgelerin ise “kendini bil!.” çağrıları; kendi içsel kaynaklarımızı hatırlatmak, farkındalığımızı arttırmak içindir. İnsan doğru değerlere meyilli olarak yaratılmıştır. Sevgi, saygı, hoşgörü, empati, içtenlik, iyi niyet, paylaşma, dayanışma, vefakarlık ve diğerkâmlıkla donatılmıştır. İnsanın var olan potansiyelini keşfedip ortaya koyması, bu değerleri yaşamasıyla mümkündür.