Nezahat GÖÇMEN

SELDA TEREK

İnsanlığımızı sorgulatan duygudur vicdan. İnsanın temel değerleri vicdan ve samimiyettir.  Yayınlanmış bir çok eseri olan  Selda Terek “Aşk mı vicdan mı?” sorusunu sormuş  bu kitapta.  Yazarımızla edebiyat dünyası ve iş dünyası üzerine söyleşi yaptık.

Selda Terek Kimdir?

-Yazar, editör, çevirmen ve eğitmenim. Dolayısıyla kitaplardan oluşmuş bir habitatım ve yüzlerce kitaba dokunmuşluğum var. Aynı zamanda anne, evlat, abla, komşu, eski eş, sevgili, vatandaş, dost, iş insanıyım. Atatürk ilkelerinin takipçisi, çok yönlü çağdaş Türk kadınının iyi bir örneği olduğumu düşünüyorum. 31 Temmuz 1968 doğumluyum. O.D.T.Ü İşletme bölümü mezunu, ayrıca 2. anadalı olarak İstanbul Üniversitesi’nde halen Sosyoloji eğitimi almaktayım. 25 yıllık profesyonel iş hayatımın üzerine yazarlık mesleğini koydum. Uzun yıllar çeşitli projeler kapsamında Türkiye’yi dolaştım ve kadın girişimcilere “pazarlama”, “satış”, “iş planı”,... gibi dersler verdim. Hatta “Karşı Penceredeki Kadın” romanımda anlattığım altı kadından beşinin hikayesi, bu seyahatlerde ortaya çıkmıştır, gerçektir (meslekler ve isimler değiştirilmiştir). Aynı zamanda eğitmenim. Halen özel bir kurum için “yazarlık eğitimleri” vermekte, kitaplarına editörlük yapmaktayım. 

Yazmaya ne zaman başladınız? Romanlar kafanızda nasıl oluşuyor? Kitaplarınızın ortak özelliği nedir?

-Ortaokuldan beri yazıyorum ama ilk kitabım 2008 tarihinde basıldı. Uzun bir hazırlık dönemi olmuş. 

Romanlarım daha çok yaşanmışlıkların kolajı şeklinde ortaya çıkıyor. Çok iyi bir gözlemci ve duygu paratoneri olduğumu söyleyebilirim. İnsanın yazılmamışı yazmak için, yaşanmamışı yaşaması gerektiğine inananlardanım. Tabii aynı zamanda editör olmam sebebiyle pek çok  “proje iş” de yapıyorum ve o kitaplar da derin araştırmalar, uzun uykusuz saatler ve çalışmalar sonucu ortaya çıkıyor. Sihirli formülüm şu: Hisset+Yaşa+Öğren+Araştır =>Yaz 

Kitaplarımın ortak özelliği realist kurgulardan oluşmasıdır. Romancıyım. Dilim sade ve esprilidir. İddiam şu; benim kitaplarımı eline alan kişi rahatlıkla içine girer ve kaybolur. Kitabı yarıladığında kafayı kaldırır ve bir kahve alıp devam edeyim der. Yani amacım okutmaktır, okura işkence çektirerek okumasını engellemek değil. Bunun için mümkün olduğunca günümüzün konuşma diliyle yazmaya gayret gösteriyorum. Biliyorum ki insanlar içine girebildikleri hikayeleri bitirirler ve bitirebildikleri kitabı sever ve tavsiye ederler.

Yaşananlarda biz dışarıya yansıyanları görebiliyoruz. Siz kitaplarınızda iç sesinizi mi yansıttınız?

-Elbette bütün kitaplarımda iç sesimi bulabilirsiniz. Daha doğrusu her kitapta yazarın öyle ya da böyle iç sesi olur. Ama benim sesimi daha net duyarsınız romanlarımda. Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bunu engellemek yerine bilakis öne çıkartmayı uygun bulurum çünkü o kitabı “sizin” yapan budur. Fazla nesnel cümleler, yazarından tamamen kopmuş tanımlar ders kitaplarında olmalı. Romanlar, duygu ve beyin işidir. Edebiyat, öznel bir iştir. Ya oluşturduğunuz karakterlerdesinizdir ya da bizzat orada...

Aşkın kuralı var mıdır?  Vicdan ile aşk sarmaş dolaş yaşayabilir mi?

-Aşkın kuralı vardır: “Ne kadar hüzün ve imkansızlık varsa, aşk o kadar aşk...”.  Bu aynı zamanda ilk kitabım “Aşk O Kadar Aşk’ın alt başlığı... Aşkın katili de vuslat... Kavuşup, her şey yoluna girince bir süre sonra hop, bir bakmışsınız o ölümsüz aşkın yerinde yeller esiyor.  E zaten bitsin bir zahmet. Yerini başka duygulara bıraksın; tercihan sevgi ve saygıya... Aksi takdirde “sürekli aşk”ı kaldıramaz insan bünyesi.

Kalbin ‘evet’dediğine beyin ‘hayır ‘derse; n’olcak?

-Ne olacak, tabii ki ÇELİŞKİ! Ve genelde kalp kazanacak çünkü o beyni ikna etmek için mutlaka bir sebep bulur. Gençlik yıllarına bakın. O dönemde yaptığınız hatalara... Şimdiki aklınız olsa yapmayacaklarınıza... Eminim yaşça daha tecrübelilerin uyarılarına rağmen siz de hatalar yapmışsınızdır. Elbette... Yine bir kitabımda dediğim gibi “Kendi kayboluşlarını yaşamazsa insan, bulduklarının kendi cevapları olduğunu anlamaz.” Bu nedenle yapın hatanızı, öğrenin ve yolunuza ders çıkarmış olarak devam edin. Yeter ki o hata çok yıkıcı ve ölümcül olmasın.

Kimdir bu Karşı Kaldırımdaki Adam? Ya Karşı Penceredeki Kadın?

- Her iki kitap ismi de birer felsefe. “Karşı Penceredeki Kadın” kadınlara yakıştırdığım vasıflı duruşun adı. Başkasıyla tamamlanmayı beklemeden kendi başına tam ve bütün olan, kendi ayakları üzerinde duran saygın ve mutlu kadın. “Karşı Kaldırımdaki Adam” ise o vasıflı duruşu olan kadının gözlediği, istediği, ihtiyaç duyduğu adam. Yaşamımız boyunca farklı insanlara, enerjilere, entelektüel boyuta ihtiyaç duyarız. Her koşul neredeyse paralel evreniyle beraber sonsuz ihtimal barındırıyor. İyi giden ilişkinizde her şey mükemmel derken bir de bakıyorsunuz ki... Değişen bir şeyler olmuş. Siz emin misiniz o değişime ayak uydurduğunuzdan? Aynı evlerde de olsak ayrı yönlere ilerleme ihtimalimiz yüksek. Biz -romancılar da bu sonsuz ihtimalleri alıp evirip çevirip anlatıyoruz. Gerçek şu ki insanın mutluluk yaşama potansiyeli olmalı, her koşulda, her beraberlikte... Yoksa hayatlarımız mükemmeli aramakla geçer. Ama ister kadın olun ister erkek; vasıflarınızı artırmak, gelişmek zorundasınız. Dedim ya yaşamımız boyunca (ya da gelişim sürecimizde desem daha doğru olacak) faklı enerjilere ihtiyaç duyuyoruz, bu farkı biz ortaya koyamadığımızda gelişmiş olanı kaybetmek kaçınılmaz.

Yani beraberliklerde ayrılık potansiyeli çok eğer gelişmezseniz mi diyorsunuz?

-Aynen öyle diyorum. Tabii herkes ayrılıyor demiyorum, birbirini mecburi istikamet gibi görüyor ve mutsuzlaşıyor, tatminsizleşiyor diyorum.

İyi de kendimizi geliştirmek için sürekli bir devinim içinde mi olacağız? Yeni üniversiteler okuyup, kurslara mı gideceğiz, bir rahat yüzü görmeyecek miyiz?

-Hahaha,  eğer psikolojik ihtiyacınız buysa evet. İhtiyacınız tarım yapmaksa onu yapacaksınız, konken oynamaksa onu... Yani meşgul, mutlu, gelişen, öğrenen ve çevresine olumlu enerji yayan gülümseyen insan olmalısınız. Bunu nasıl yapıyorsanız öyle yapın. Vasıflı olmak üniversite okumakla doğru orantılı olsaydı şu söz söylenmezdi: “İlim cehaleti giderir, eşeklik bakidir.” Evet, siz kendi başınıza mutlu olmalısınız. Hem de bir eşe ihtiyaç duymadan... Bakımlı, kendini seven ama asla bencil, sitemkar ve suçlayıcı değil... İşte o zaman en çekici halinize kavuşabilirsiniz ve sizin için uygun güzel bir enerjiyi çekebilirsiniz diyorum. Benim vasıflı insan tarifimde bu var;  “tek başınayken de mutlu ve tam olabilen insan”...

Şans ihtimali sonsuz mudur? Kaç kez çalar kapımızı?

-Bilemem. Sorunuz “Aşk ihtimali” ise, aşk uçuk virüsü gibi bir şey yahu. Kaybolup kaybolup, geri geliyor canına yandığım. Bi git! Yerini daha normal, ayağı yere basan tatlı duygulara bırak değil mi? Yok! Olur olmaz zamanda ortaya çıkıp her şeyi alt üst etmeye bayılıyor. 

“Hayat, biz plan yaparken başımıza gelenlerdir.” Fırsatlar, hayat planının içinde şifreli midir?

-Elbette. Görmeyi bilene... Ve ne arıyorsanız onu bulursunuz. Yani zihniniz algıda seçici davranır. Güzellikse güzellik, bela ise bela görürsünüz. Ayrıca bizler hayat planı yaparken her parametreyi katamayız formüle. Bizim bilmediğimiz ama doğanın bildiği ve bizim planımızı alt üst edecek pek çok şey olabilir. Fırsatlar, görebilene fırsattır, diğerleri yanından geçer gider. Durup onu değerlendirebilene ne mutlu.

Evrenin enerjisinde aşk,  karşı kaldırımdan bize bakarken vicdanımız serbest mi kalmalı?

-Evet, vicdan serbest olmalı. Yoksa aşkınız yanınızda da olsa mutlu olamazsınız. Aşk kısa vadede kazansa da vicdan uzun vadede galip gelecektir. Derin konu. İkisi çelişiyorsa, bırakın vicdan kazansın. Bunu 53 yaşındaki Selda Terek söylüyor. 20 yaşındaki “aşk” derdi. Gelişmiş olduğuma emin olun ve sözüme kulak verin. Aşk dediğiniz “bitimli” bir duygu.

 Bazı insanların hayallerini takip etmekten  başı dönerken, bazı insanlar hayalleri takip ediyor.  Hayatın kurgusu içinde harmanlanırken  Selda Terek’in hayalleri peşinde mi?

-Elbette hayallerinin peşinde. 

Ödül aldınız mı?

-Başkası için yazdığım bir kitap (İçindeki Dağı Aş) bu sene Platin Dergisi’nin “Yılın en iyi Liderlik ve Yönetim kitabı” ödülünü aldı. Ben kendi kitaplarımla herhangi bir yarışmaya katılmadım, aklıma bile gelmedi çünkü ödülümü okurlarımdan her gün alıyorum.

Selda Terek’in  romanlarının dışında   diğer çalışmaları nelerdir?

-Romanlarım dışında biyografi, kişisel gelişim, holistik sağlık, derleme çalışmaları da yaptım, yapıyorum. Ayrıca Yazarlık eğitimleri veriyorum. Pek çok çevirim var. Editörlük de tam gaz devam. 

Hedef yaşam yolculuğunun ta kendisi diyebilir miyiz? Büyük hedefleriniz var mı?

-Evet, bence bir yolculuk içindeyiz ve anlam arıyoruz. Büyük mü bilmem ama dizi film projem var.