İsmâiliye, İmâmiye fırkalarından birisidir. İsmâlî'ler, muhtelif İslâm memleketine dağılmış durumdadırlar. Bunlardan bir kısmı, Orta ve Güney Afrika'da, bir kısmı Şam'da, ekserisi de Hindistan ve Pakistan'da bulunmaktadır. Ayrıca bu fırkanın İslâm âleminde bir de devleti olmuştur. Bir zamanlar Mısır ve Şam'da hükümran olan Fâtimî'ler bunlardan olup bir müddet muhtelif İslâm memleketini hükümranlıkları altında bulunduran Karâmita da yine bu fırka'ya mensup olanlardandır. Bu Fırka, Câfer es-Sâdık oğlu İsmâil'e bağlanmaktadır. İsmâiliye, Câfer es-Sâdık kadarki imamlarda İsnâaşeriye ile anlaşırlar. Fakat Cafer-i Sâdık'tan sonra ihtilafa düşerler. İsnâaşeriye Cafer-i Sâdık'tan sonra İmam'ın, onun oğlu Musâ Kâzım olduğunu, İsmâiliye diğer oğlu İsmâil olduğunu iddia ederler.

 

Bu fırkalar İmam'ın sözünü katî nass kabul ettikleri için İsmâl'in  babasından önce vefat etmiş olmasına rağmen, imamet'in İsmâl'in evladına geçmesini te'min zımnında Câfer-i Sâdık'ın kendisinden sonra İmam olarak İsmail'i tercih ve işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir.

 

Bunlara göre İmâmet, İsmâil tarikıyla oğlu Muhammed el-Mektum'a intikâl etmiştir. İmam-ı Mektûm gizli ve örtülü imamların ilkidir. İmam'ın gizli ve örtülü olması mümkün, gizli imam'a itaat da vâciptir.

 

İsmâilî'lere göre Muhammed el-Mektûm'dan sonra imâmet sırası şöyledir; Muhammed el-Mektûm'dan sonra oğlu, Câfer el-Musaddık, ondan sonra oğlu, Muhammed el-Habib, sonra Kuzey Afrika'da ortaya çıkarak Mağrib'e melîk  olan oğlu Abdullah el-Mehdî ve daha sonra sırasıyla Mısır'da Fâtimî Devletini kuran diğerleri...

 

Diğer bütün Şiî mezhepler gibi Irak'da ortaya çıkan ve benzerleri gibi inkıraza uğradıktan sonra İran, Horasan, Hindistan ve Türkistan gibi müslüman cemaatlerin yaşadığı ülkelere dağıldılar.

 

Giderek İslâm ve Ehl-i Sünnetle olan bağları gevşediği için eski İrân zerdüştlüğü inancı ve Hind felsefe ve tefekküründen bir takım unsurları benimsedikleri görülür.

 

Hintlilerin Brahmaları, İşrâkıyûn, Budistlerin felsefeleri, Keldânî ve İranilı'ların i'tikâdî ve ruh mes'elesi üzerindeki fikirleri benimsedikleri görülür.

 

Bu fırka'ya "Bâtıniyye" fırkası da denilir. Pek çok kollara ayrılmıştır, ve maalesef, bunlardan bâzıları İslâm Dini hudutları dışına çıkmışlardır. Hâkimiyye fırkası, Allah'ın imam'a hulul ettiğine inanır. Bu sapık fırka'nın kalıntılarına Kuzey Afrika, Pakistan ve Hindistan'da günümüzde dahi rastlanmaktadır...

 

İsmâlîlerin bir kısmına da "Haşşâşîn" adı verilmiştir. Uyuşturucu Maddelerle kafasını bulan bu gürûh maalesef, haçlı seferleri ve tatar saldırılarında kendilerini göstermişler, bu muharebeler sırasında müslümanlara karşı düşmanların safında yer almışlardır...

 

Bu fırka'ya Bâtıniyye fırkası denilmesinin sebeblerinden birisi de imam'ın uzun bir müddet gizli kaldığına inandıkları içindir. Ayrıca, bunlara göre Şerîat'ın bir zâhiri bir de bâtınî tarfı vardır!

 

İnsanlar şeriat'ın ancak zâhiri taarfını bilebilirler. Oysaki, imamlar Bâtınî ilmini bilmekle kalmayıp bâtın'ın bâtını'nı bile bilirler. Bu inanca sâhip olmanın tabiî bir neticesi olarak Kur'ân-ı Kerim'in lafızlarının en derin ve şümullü te'villerine saptılar. (Ehl-i Sünnet'in temel umdelerinden birisi "Biz, nass'ların zâhirleriyle hükmederiz, bâtın'ına, te'viline sapmayız" esasıdır.)

 

Bu görüşün temelinde olan "imam'da var olan her şey sır'dar, bâtın ilmi'dir görüşünde İsmâilî'lerle, İmamiye'den İsnâaşeriye fırkası kaynı fikri paylaşmaktadırlar.

 

Mutedil İsmâliye-Bâtınî'lerin bâzı görüşleri şu şekildedir:

 

- Allah'ın imamlara verdiği marifetlerden olan Feyz-İlâhî, imam olmalarının tabiî bir neticesi olarak, onları kadr-u kıymet ve ilim bakımından diğer insanların üzerine çıkarmıştır. Bu sebeble imamlar, başka insanlarda bulunmayan bir ilme sahiptirler ve onlara verilmiş olan şerîat ilmi, beşer idrakinin üstündedir.

 

- İmam, gizli ve örtülü olmalıdır, buna rağmen imam'a itaat vaciptir. Zira bütün insanlara hidayet yolunu gösterecek olan mehdî O'dur, zuhur ettiğinde yeryüzünü adaletle doldurmadıkça kıyâmet kopmayacaktır.

 

- İmam hiç bir suretle ve hiç bir şekilde insanlar tarafından mes'ul tutulamaz. Bütün insanlar, imam'ın yaptığı her şey'in mutlâk hayır olduğuna inanmak mecburiyetindedir. Çünkü, İmam'da daha önce hiç bir kula verilmeyen gizli ilimler vardır.