Yüreğinizi kıpırtılarla dolduran bir hedefiniz var ama hedefinizi ne zaman düşünseniz, bir şeyler sizi geri çekiyor.  Sizi geri çeken şeyleri görmekte ne kadar gecikirseniz, aklınız da o şeylerin üstünü o kadar çok örtüyor. Böylelikle hedefle aranızda aşılması zor, karşısında güçsüz hissettiğiniz bir engel oluşuyor.
Nasıl mı?
Gece 1’de yatıp sabah 9’da kalkarak ortalama 8 saat uyuma alışkanlığı olan bir insansınız. Her sabah saat 6’da kalkmak istiyorsunuz. 6’da kalkmayı hedeflediğinizde, 12 gibi yatıyorsunuz ve 6’da kalkamıyorsunuz. Engeli görmeksizin (8 saat uykuya ihtiyacınız olduğu engeli), sabah 6 da kalkmayı sürekli deniyor ve başaramıyorsunuz. Başarısızlık sayısı arttıkça, gerçeğin üstü daha da örtülüyor ve kendinizi sabote etmeye başlıyorsunuz. Kendinizde bir “tembellik” olduğundan şüpheleniyorsunuz, sabah 6’da kalkabilen “çalışkan” insanların hikayelerini okuyup aynılarını uygulamaya yöneliyorsunuz ve kendi varlığınıza yabancılaşıyorsunuz. Hedefe giden süreç gerçekten ayrılıp yordukça sorunumuzun komplike olduğuna inanmak isteriz yoksa basit bir eylemi gerçekleştiremediğimizi kabullenmemiz gerekir ki egomuz bundan pek hoşlanmaz. Aşağıdaki iki perspektifi okuduğunuzda farkı anlayacaksınız.
1: Ben 8 saat uyuyan bir insanım, sabah 6’da kalkabilmem için akşam 10’da yatmam lazım. Akşam 10’da ısrarla yatarak bedenimi bu düzene alıştırmadığım için sabah 6’da kalkamıyorum.
2: Sabah 6’da bir türlü kalkamıyorum, bütün erken kalkan insanların yöntemlerini dinledim, uygulamak için elimden geleni yaptım. Beni sabah 6’da uyanmaktan alıkoyan başka bir şeyler var.
Ne değişti?
Perspektif 1’deki kişinin basit bir sorunu ve içsel bir çözümü var. Kuvvetle muhtemel, bir süre sonra nasıl 10’da yatabileceği üzerinde çalışmaya başlayacak. Sorunun üstünü örtmemiş, sorun hâlâ ortada ve ona yönelik çalışacak.
Perspektif 2’deki kişinin bilinmeyen karmaşık bir sorunu var, dışsal edindiği her bilgiyi denemiş ve çözümsüz. Kuvvetle muhtemel, bir süre sonra mucizevi sihirler aramaya başlayacak. Sorunun ustu ortulu, içsel bir keşif yok, dıştan beklenti artacak.
Ne demek istiyorum?
Dışsal neye yöneliyor ve inanıyor olursak olalım, her biri kişisel deneyimlerdir ve ancak biz kendi varlığımızın başındayken bir işe yararlar. Yani kendimiz bilgi ve sezgilerimizi birleştirip emek verdiğimizde bize hizmet ederler. Gücü, gizemi, mucizeyi başkasında gösteren her tür varyasyon, sadece bir çarpıtma, insanın bu sorununu büyüten halinden ticari beslenme kaynaklarıdır.
İnsanı her şeye inandırmak mümkün lakin en zoru kendine inandırmak… Kendinize inanın, kendi “mucizelerinize”, kendi “sihrinize” güvenin. Emeksiz çözümler, başkalarının ekolanan sesleri, haritası çalınan yolculukları hiçbir zaman özgürlüğü ve başarıyı getirmez sadece bağımlılığı artırıp özgüveni düşürür. Aman ha!
Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir tehlikeli uç ise, kendimize inanıp güvenmeyi, yapayalnız her şeyin üstesinden gelmek gerektiği ve büyüklenme ile karıştırmaktır. İnsan, kendi sınırlarını çizebildikçe ve onu aşağı çeken zincirlerini kırdıkça mutlu olur diğer yandan da insanlığın bir parçası olduğunu hissettikçe ve insanlığa hizmet edebildikçe. Yetkin ve donanımlı uzmanlardan bilgi almak ve bunları hayatımıza entegre etmek, başka insanların kişisel deneyimlerini dinleyerek ruhumuzun ilham almasına izin vermek, insan olmanın güzellikleridir. Bu ayrıma dikkat etmek gerekir.