Türkiye çok uzun bir zamandan beri hava savunma sistemi satın almak istiyordu. Türkiye’nin hava savunmasının olmaması çok önemli güvenlik problemi idi. Müttefik ülkelerin Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarına önem vermedikleri bu ihtiyacı gidermek için her hangi bir şey yapmayacakları ortaya çıkmıştı.  Müttefiklerin Türkiye ve güvenliğine ihmal edilir, feda edilebilir bir mantıkla bakmaları 1960’lı yıllardan beri milli savunma bürokrasisini rahatsız etmektedir. Buna örnek olarak SSCB’nin Küba’daki füzeleri sökmesine karşı ABD’nin Türkiye’deki füzeleri Türk hükümetine danışmadan götürmesi ciddi rahatsızlık uyandırmıştır. Aynı akıbeti Irak ve Suriye iç savaşlarında da gördük. Almanya ve Hollanda Türkiye’ye getirdikleri petroit füzelerini 2010’lu yıllarda Türk Hükümetine sormadan söküp götürmüşlerdir. 

ABD’nin eski istihbarat başkanı E. General David Petraus İŞİD’i biz kurduk, biz işletiyoruz demiştir. Trump’tan önceki ABD Cumhurbaşkanı Obama’da aynı sözü açıkça itiraf etmiştir. Bu İŞİD en çok Türkiye’ye saldırmıştır. Reina, Diyarbakır, Ankara Garı, Atatürk Havaalanı vs. saldırıları bu örgüt tarafından gerçekleştirilmiştir. Düşününüz müttefiksiniz, aynı ittifak içinde yer alıyorsunuz, arkadan vuruluyorsunuz!

Güvenlik iki temel üzerine kurulur:

• Tehdit algısı-şüphe-mütecaviz hakkında elde edilen istihbarat, tehdit emareleri hesaplanarak, analiz edilerek elde edilen sonuçlar…

• Kuvvet dengesi: Matematiki, fiziki ve teknolojik mukayeseler yaparak…

Günümüz stratejik düşüncesinde hasmın uyuşturulması ve güvenlik içinde olduğuna dair yanıltıcı algı oluşturulması en önemli hedeftir. Bu hedefi çoğu kere tehdit algısını küçümseyerek, hakiki tehdit unsurlarını komplo teorisi diyerek, kendi gücünü abartarak gibi türlü usuller kullanılarak yapılmaktadır.

ABD’nin Eski Genel Kurmay Başkanı Colin Powell açıkça söyledi; “ABD Anglo-Sakson Yahudi Devletidir.” İsrail’in Eski Başbakanlarından Ariel Şaron aynen şöyle dedi: “ABD dünyayı idare ediyor, bizde Amerika’yı idare ediyoruz.” Dikkat edilirse son dönemde ağzını açan Amerikan devlet adamı İsrail’in güvenliğinden söz ediyor, büyük İsrail’den söz ediyor. Batı Şeria’yı İsrail’e vermekten, Süleyman Mabedi’nden söz ediyor. Eğer bu söylemleri komplo teorisi olarak algılarsanız, Ortadoğu’da olan bitenden hiçbir şey anlayamazsınız.

İsrail’in güvenliği dediğiniz zaman her yıl ABD’den 7 milyar $’ın üstünde (yarısı askeri diğer yarısı ekonomik ) karşılıksız para yardımı almaktadır. Kendilerinin kabul ettiği 80, Fransa’da yayınlanan Science News Dergisi’nin bildirdiğine göre 220’nin üzerinde nükleer başlıklı füzesi bulunmaktadır. Ülke ağzına kadar silah depolarıyla doldurulmuştur. Hava savunması demir kubbelerle örülmüştür. Daha ABD ordusunda envantere girmemiş olan F-35 uçakları İsrail ordusunun kuruluşuna bir filo olarak girmiştir. Geçenlerde İsrail Genel Kurmay Başkanı dedi ki: “Rusya’yı yenecek bir yol bulmalıyız.” Bu ifadeler, bu olanlar tehdit değil, tehdit emaresi değil, kafadan atma sözler olarak değerlendirilirse topyekûn halkın imhasına ve tarihten çekilmeye yol açacak bir güvenlik zaafına düşmek mukadder olur.

Ortadoğu’da ABD politikasının ana esası şudur: İsrail’e askeri manada kafa tutacak hiçbir kuvvet kalmamalıdır. İslam ülkelerinin elinde atom bombası olmamalıdır. (O yüzden 1960’dan bu yana araştırma reaktörlerinde birikmiş olan 5,5 Kg plütonyum istenmiş ve ABD’ye teslim edilmiştir.) Türkiye’deki nükleer araştırma merkezleri kapatılmıştır. Hacettepe ve İTÜ’de mevcut nükleer araştırma reaktörleri çalışmamaktadır. Yeni açılan hiçbir üniversitenin nükleer bilimlerle ilgili bölümü yoktur.

İsrail’e karşı klasik silahlarla mukabele edecek devletlerin tavanı delik olmalı, savunma araçları, mühimmat/yedek parça imkân kabiliyeti itibariyle stokları çabuk bitecek ve direnemeyecek boyutlarda olmalıdır. Bir çatışma durumunda şok darbe ile İslam şehirleri yıkılmalı, halkın gözü korkutulmalı, direnme azim ve kabiliyeti yok edilmelidir.

Yani Türkiye’nin hava savunmasının olmaması müttefiklerin (!) dayattığı bir projedir.

ABD yetkililerinin sıklıkla S-400’lerin Türkiye’de konuşlandırılmasıyla Rusya’nın F-35’lerin yapım “sırlarına” ulaşabileceği endişesinin aslı esası yoktur. Onların temel fikri İsrail’in hiçbir zayiat vermeden dilediği yeri vurmasıdır. Geçmişte İsrail uçakları Türk hava sahasından geçerek Suriye’nin Rakka’da kurulmakta olan nükleer santralını vurmuştur. İsrail, Türk hava sahasını zaman zaman yolgeçen hanı gibi kullanmıştır. Bu durum asla kabul edilemez. 

Nitekim Amerika’daki İsrail lobisi ve Netanyahu Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının verilmemesi için var gücü ile çalışıyor. Bunu gizlemeden açık açık söylüyorlar. F-35 verilmemesi için çalışan adamlar İsrail lobisinin adamlarıdır. 

Bizce Türkiye milli imkanlarla F-35’in taklidinin tanesi 100 milyon $’dan değil 10 milyon $’dan üretebilir. Türk sanayicisine ve iş adamına yol verilsin, üretim devrimi hedef alınsın inanın 3 senede bütün güç dengeleri altüst olur.

İslam Birliğinin kapıları, milli silah sanayi-bilim devrimini gerçekleştirip yerli ve milli imkânları harekete geçirdiğimizde sonuna kadar açılacaktır.