(ENGEL SİZ(SİNİZ) BİR YAŞAM

Sevgili Ülkem “Her şey Çok Güzel Olacak”, “ Daha da güzel olacak” furyasına kapılmış olsun. Hiçbir siyasi taraf ayırmaksızın vuruyorum tuşlara; Bu toplumun ezelden gelen ebediyete doğru giden toplumsal sorunları var. İstismar gibi, kadın cinayetleri gibi, ekonomi gibi hayata maalesef engelli gelmek, sonradan engelli olmak gibi…

Toplumsal duyarlılığın bu denli yüksek olmadığı dönemlerde engelliler için; sakat, özürlü, çürük vb. engelli ve yakınlarını rencide eden sözcükler kullanılırken, günümüzde kendi içinde kategorize edilerek (zihinsel-bedensel) anılıyor olması en azından sevindirici bir gelişme. Kırsal kesimlerde ahırda ayaklarından bağlanarak gözden ırak tutulmaya çalışılan çok kötü örnekler bir yana hala engelli çocuğundan utanan anne-babalar, engelli büyüklerini eve kapatan çocukların varlığı da bir gerçek. Engelli bireyin yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar hem aile hem de sosyal çevresinde kendini gösterir. Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım, fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip oldukları fiziksel işlev bozuklukları, yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar yüzünden büyük önem taşımaktadır

Engelli olmak, insanlığın ortak sorunudur. Bu nedenle hem yurdumuzda hem de Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde, 10-16 Mayıs tarihleri arası Engelliler Haftası olarak kabul edilmiştir. Birçok insan için engelli kişiler, yakınlarının sosyal yaşamlarını sürdürmeleri için bir engel gibi görülmekte. Oysa asıl engel, böyle düşünenlerin beyinlerinde ve asıl utanması gereken onlar değil mi? Bugün 11- 16 Mayıs Engelliler Haftası kapsamında ne kadar uçundan tutarız, boyutu ne kadar değiştirebiliriz ama biraz değinmek istiyorum. Yaklaşık 2 Yıl Özel eğitim merkezinde idari personel olarak çalıştım. Durumun rehavetinin inanın hiç farkında değildim. Oraya gelen çaresiz aileler, o dışlanma psikolojileri kabullenemeyişleri, imkânsız olduğunu bildikleri halde hiçbir zaman umutlarını kaybetmeyişleri, toplum ve yasalar tarafından umursanmamaları, kurum sahiplerinin üzerlerinden kazandıkları haksız kazançlar ve bunlara alet edilen bizler… Onları anlayabilmek yerlerine kendini koyabilmek zor bile değil kesinlikle imkânsız. Hala vicdanım sızlar o zamanlar 20 Yaşındaydım ve hiçbir şeyin farkında değildim. En azından vicdanımı rahatlatma adına yerle yeksan olan şimdilerde ismi lazım değil anısı bir mazi olan özel eğitim merkezi diyorum oraya. Geçenlerde beni derinden etkileyen engelli bir bireyin yazdığı bir yazı okudum ne doğru satırlar dedim. O yazıyı makaleme bırakıp çekileceğim köşeme. Kadın üzerinden bir sürü şey yazabilirim, çocukları deli gibi savunabilir her şeyin yerine koyabilirim kendimi ama bir şeyin yerine koyamam, bunu başaramam o da Engelli olmak! Acı düştüğü yeri sızlatırmış.

Engelli bir bireyin yazdığı yazının konusu: “Engelsiz insanların engelli insanlar hakkında yazdıkları köşe yazıları!”

“Bedenen ve ruhen yaşanmayan, yürekte hissedilmeyen hiç bir yazı, yazanın -yazana ait- değildir…” diyerek başlıyor satırlara; “Örneğin; anne olmamış, anneliği tatmamış bir insan, anne olma duygusunu nasıl anlatabilir? Anlatamaz… Anlatabilmesi için anne olması, anneliği yaşaması gerekir. Engelli insanlarla, engellilikle ilgili köşe yazıları yazan engelsiz insanlar bazen havalara giriyor; ‘işte bu benim yazım, ben yazdım’ diye. Bu insanların, yazdıkları yazıların benim gözümde hiçbir değeri yok, bana anlamsız geliyor. Çünkü yazdıkları yazılar onlara ait değil. Onlar engelliliği bedenlerinde, ruhlarında yaşamamışlar, yüreklerinde hissetmemişler. Hele bazı engelsiz insanların çevresinde engelli biri (bir arkadaş dahi) hiç olmamıştır. Engelli olmanın, engelli çocuğa sahip olmanın ve engelli çocuğun annesi olmanın ne demek olduğunu asla bilemezler…

Bazı engelsiz insanlar engelli insanlarla empati kurarlar. Doğrudur, kurulur. Bir an kendilerini engelli insanın yerine koyarlar, ama bir yere kadar… Bir andır bu, sonra gerçek engelsiz kimliklerine dönerler. Engelsiz insanların yazdıkları köşe yazıları sadece alıntıdan ibarettir. Onlara ait değildir… O yazılar biz engellilere aittir… Biz engelliler geçmişten bu güne kadar engelimizle ilgili yaşadıklarımızı anlatır dururuz. Ailemiz, çevremiz ve tüm engelsiz insanlar anlattıklarımızdan engelimizi yüzeysel olarak bilirler ve görsel olarak görürler. Ama asla bedenlerinde, ruhlarında, yüreklerinde hissedemezler…

Basına/medyaya konu oluruz… Engelimizle ilgili yaşadığımız sorunları (örneğin; engelli kadın olmanın zorlukları… ‘'engelsiz bir insan ne bilir engelli kadın olmanın zorluğu nedir?’) anlatırız, anlatırız… Engelsiz insanlar da bu anlatımlardan yola çıkarak derleme yapar ve biz engelliler adına köşe yazıları yazar ve ‘'ben yazdım, bu benim yazım, bana ait’' derler.

Evet, ben asla senin gibi hissedemem güzel, özel ve kıymetli insan lakin sadece sizin sessiz çığlığınıza azda olsa ses olabilirim. Her insanın başına gelebilecek olan bu durum karşısında duyarlı olmalıyız, Engelli insanlara acımak yerine, onları hayata bağlayacak davranışlarda bulunup yaşamlarını kolaylaştırarak mutlu olmalarını sağlamalıyız. Kimi insanlar doğuştan kimi insanlar ise sonradan herhangi bir kaza sonucunda engelli olabilmektedir. Hiçbir zaman güvenmeyeceksin bu benliğine. Rabbimi sorgusuna sual olmazmış HEPİMİZ BİR ENGELLİ ADAYIYIZ. Onları sevin, dışlamayın. Engelli bir birey olarak hayatı devam ettirmek zaten zorken siz daha da zindana çevirmeyin hayatlarını. Sadece destek olun onların buna ihtiyacı var onlar her şeyin farkında. Ufukları çok geniş ve şu ortada pervasızca gezen, sağlıklı çoğu iki ayaklıdan çok daha zekiler. Ayrıca yaşanılan konuttan tüm kamusal yaşam alanlarına ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel unsurların engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınarak tasarlanmadığı bir gerçektir. Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha birçok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle yaşadıkları sınırlama daha da kötü olmaktadır.  Engelliliği anlamak tanımak yaşamak ve yaşatmak adına gerek millet gerek yerel yönetimler gerek siyasiler olarak çok görev düşüyor çok… Lakin bu konuda ne kadar başarılı olabiliriz işte orada sınıfta kalırız oturalım sıfır!