(BİR ÇOCUĞU ÇOK FARKLI YOLLARLA ÖLDÜREBİLİRSİNİZ)
Epey oldu makale yazmayalı. Yorum haber yapıp geçiyorum. Sebep son zamanlarda hiç olmadığı kadar duygusal travmalar yaşıyoruz milletçe. Hangi konuyu yazacak olsam elimde kalıyor. Ekonomi berbat, alım gücü zayıf, her yer sözde hacı hoca dolmuş çakma fetvalar havada uçuşuyor, istismar ve kadın cinayetlerinde değişen hiçbir şey yok. Alıştırmaktan korkuyorum fakat görüyorum ki artık şehit haberleri gibi çıkan istismar ve cinayet haberlerinin bile umursanmaz olduğu için kimseden ses çıkmıyor. Yine onlarca kadın ölüyor, onlarca çocuk istismara uğruyor medyatikleştirilmediği için azaldı sanıyorsunuz. Bir psikolog değilim ama yıllardır bizzat böyle davalara katılan bir basın mensubu olarak kendimde bu satırlara yön verebilme cüreti bulabiliyorum. Günde ölüsü size yansımayan onlarca öz baba istismarı var biliyor musunuz? Bunlarla uğraşırken bir de sahte, sahtekarca tuzak, yalandan istismar mail mesajları alıyoruz. Yapmayın! Bakın bu işler vebal! Bu işler büyük ah aldırır insana! Tatlı tatlı uyarırım akabinde çirkin yüzümü bilenler iyi bilir uğraşırım! Dökerim bütün çamaşırlarınızı ortalığa. Yedi ceddinize ineriz! Çocuklar üzerinden kimse gayretini gütmesin. Mert olun!
Hümanist bir insan olarak söylüyorum:
Çocuğa uzanan elin sahibini darağacında görsem yetmez, gider ölüsünü tekmelerim!
Bu topraklarda tacize uğramamış kız çocuğu, kadın hatta erkek çocuğu sayısı yok denecek kadar azdır diye düşünüyorum. Yılların verdiği tecrübe ile tacizin çok çeşidi var ve çok geniş. Tarzlar aynı şahıslar farklı! Kimse konusunu açmak istemez, ama birçok kişi yaşamıştır.
Örneğin markete, bakkala, pazara gidince bozuk para üstünü avcunun içine dokundurarak verip, gözünün içine bakarak pis pis sırıtan esnaftan, kaldırımdan geçeceğin vakit sana doğru bakan ama tam sen geçmeden önce orana burana bakabilmek için yön değiştirme numarası yapıp seni arkadan dikizlemeyi kollayan dükkân önü, kahve önü esnaf dayılarından, aynadan yol boyu gözleriyle dikizleyen dolmuş şoföründen, doktorundan, işverenine, aile içindeki dalaksız, arsız, aile bireyleri v.s… Hayat içinde bunlardan bahsedebilmek çok mümkün. Ne kadar bağırıp çağırsakta, ister sözel ister fiziksel çoğunu yaşamaya devam ediyoruz. Gün içinde gelen maillerden okudukça aklımda mıh gibi kalanlar, okurken nefes almakta zorlandıklarım var mesela…
7 yaşında açılmış bir yara diyordu satırlarda... Unuttuğunu sandığın yerde kendini hatırlatır Her zaman Aslı Hanım. Bej rengi kumaş pantolon üzerine takılmış, göz hizanda kalan siyah bir kemer... Yarımyamalak hatırladığın anlar ve hatırlayamadığın karanlık bir zaman dilimi...
Yıllarca insanlardan kaçma, kişisel alanına girildiği zaman rahatsız olma, kalabalık olacakta biri bana dokunacak diye doğum günümün bile kutlanmasına tahammül edemeyen biri olmak, habersizce biri dokunduğunda ürperme... Gözünün önüne gelen siyah renkli o kemer... Sık sık depresyona girmek, sosyal fobiyle boğuşmak, insanlara güvenmekte zorlanmak, yaşadıklarınızı anlatmanıza izin vermediği için ebeveynlere karşı dinmeyen bir öfke... Susturulmam! El alem bana kötü bakacak diye çalınan duygularım ve hayatım! En kötüsü de yaşadıklarınız yüzünden suçlanma kaygısı taşımak; bu yüzden de topluma öfkelenmek herkesten nefret etmek sorunlu kişilik yapısı, herkesten her şeyden şüphe duymak... İnanın çok ağır Aslı Hanım, sürekli kendini suçlu sanıyorsun. İnsanlar sana güzelsin, hoşsun dediklerinde dahi korkmak ve kaçmak istiyorsun. Yalnız kalmak korunmanın tek yoludur kendini içine kapatıyorsun iyice ya da kalabalıklar arasında sıkışmak. Kardeşin bile sarıldığında, yanağından öptüğünde bile suratın buruşuyor ani reflekslerde bulunuyorsun. Her zaman ilk dokunan sen olmak istiyorsun. Sadece güçlü olmak istiyorsun her şeye, herkese karşı. Uğradığın tacizi unutmak ya da umursamamak istersin. Fakat bu ülkedeki her haber sahnesinde düşüyor aklına.
Unutamadığım özellikle bir itiraf eden kadın kardeşimizin not aldığım satırlarını da bırakmak istiyorum. 10 yaşlarındaydım. Civcivlerin boyandığı o renkli görünümlü karanlık dönem... Evimiz müstakil, bahçemiz büyük. Herkes ya ipek böceği besliyor ya civciv, ya tavşan. Oldum olası civcivleri çok severim ben, o zaman da seviyormuşum işte. Akşam ezanına kadar sokakta oynardık biz. Şeker vereceğim, seni annene götüreceğim diyene inanmayıp çığlık atacağımızı biliyorduk, tüm evler tanıdıktı, insanlar öğleden sonraları bahçede içerdi beş çaylarını. Anneme yalvarmaya sabahtan başlamıştım, civciv alalım, bi tane küçük sarı civcivim olsundu hem bak topkek kolisini atmamış saklamıştım yuvası olurdu. O gün iki sokak aşağıda pazar yeri kuruluyordu, yalvarmama dayanamayıp verdi parasını civcivin. Koşa koşa pazar yerine gittim. Civcivleri kocaman kolileri ezip kenarları yüksek olacak şekilde bir havuza toplamışlar. Havuzun hemen yanındaki taburede kavruk bir adam oturuyor, 40-45 yaşlarında. Suratı hala gözümün önünde, şu an bile. Civcivlere doğru hayranlıkla eğiliyorum, hasta olmayan sağlıklı gördüğümü seçeceğim, "civciv alacağım amca" diyorum adama, kalkıyor tabureden. Ben civcivlere eğiliyorum, adam da eğiliyor, boynuma burnunun değdiğini hissediyorum. Beni kokluyor. Burnu hala boynumda. Şaşkınlıkla doğrulup suratına bakıyorum, gevrek gevrek gülüyor bana. O an ayak tırnaklarımın bile titrediğini hatırlıyorum, koşarak eve gidiyorum. Bir daha hiç civciv almıyorum. Ve civcivde dâhil her şeyden nefret ediyorum… Ama ses çıkaramıyorum korkuyorum yıllarca travma oluyor…
O kadar çok hikâye var ki!
Bu makalemin devamı gelecek fersah fersah yazsam sığmaz ciltlere.
Yasalarda eksik çok lakin ana babalara da iki çift lafım var; özellikle kız çocuklarına cinsel bilgilerin çok erken yaşta verilmesi gerekiyor, sosyal medyalarını sürekli kontrol altında tutmamız gerekiyor ve etrafta kendi sapıklığını tatmin etmeye çalışan bir sürü erkeğin olduğundan haberdar etmemiz gerekiyor. İstismarın %80’ı aile içinde oluyor. Susmadan normalleştirmeden haykırarak yol almanız gerekiyor. Velhasılı, çocuklarınıza, ''yanlış''ın onda olmadığını öğretin arkadaşlar. Utancın kendisine ait olmadığını ona mutlaka aşılayın. Cinselliğini bastırmış olan ve içinde sapık fanteziler biriktirmiş kişiler, asla konuşamayacak ya da kendisine ne yapıldığını anlamayacaklara yönelirler hep. Hepimizin bildiği üzere bu yönelim de dilsiz dişsiz hayvanlar ve daha acısı sabi sübyan çocuklar üzerinde olur. Yaptıkları tacizin bir çocuğun yaşamında ne gibi sorunlara yol açacağını düşünmezler. Çünkü bu yaratıkların beyni yoktur. Bzı isimler verip normal hasta gibi gösterilmeye çalışışa da yasalara göre bunlar Allah’ın lanetlediği kullardır nazarımda. Pedofili, sübyancı bak bak isimlere bak… Cinsel dürtüleriyle hareket ederler. En acısıdır ki yaptıkları iğrençliklere, açtıkları yaralara yönelik asla adalet tecelli etmeyecektir. Zira bu yaratıkların işledikleri suça eş değer bir ceza ne yazık ki yoktur.