Nefsin en gelişmiş kısmı olan insanca nefse ise düşünen nefis denir ve bu da akıldan ibarettir. [Beden için sağlık ve hastalık olduğu gibi, ruh için de sağlık ve hastalık vardır. Nefsin sağlığı, kendisinin ve parçalarının durumlarının, ona devamlı iyi şeyler, iyi işler ve güzel fiiller yaptıran durumlar olması; hastalığı ise, yine onların ona devamlı kötülükler, kötü işler ve çirkin fiiller yaptıran durumlar olmasıdır.] Fârâbî'ye göre her insan, iyiliğe ve kötülüğe eşit ölçüde yatkın olarak doğar. Şüphesiz bu durum, ahlâk konusunda eğitimin ve alışkanlıkların son derece önemli olduğunu göstermektedir. Her şeyden önce ahlâk pratik bir ilim olduğu için yaparak ve yaşayarak öğrenilir. Nasıl ki herhangi bir sanat öğrenip o konuda gerekli beceriyi kazanmak için çok alıştırma yapmaya ve tekrara ihtiyaç varsa ahlâklı olabilmek için de iyi ve güzel davranışları benimseyip onları huy ve ikinci bir karakter haline getirmeye ihtiyaç vardır. Ahlâk alışkanlıklar sonucu kazanıldığına göre değişebilmektedir. Şu halde insanın mutluluktan pay alabilmesi için kendini mutluluğa götürecek erdemli davranışları kazanma ve kazandıktan sonra da onları koruma konusunda sürekli ve ciddî çaba göstermesi gerekir. Fârâbî'ye göre çoğunlukla iyi davranış sergileyen herkes âdildir. Öyleyse davranışlarının hepsi dikkate alınmadan âdil bir kimsenin birçok şey hakkında şahitliği geçerli sayılmalıdır. Uslu ve vakur olan kimsenin davranışlarının hepsi dikkate alınmaksızın sadece bu iki nitelik onun karakterinin nasıl olduğunu göstermeye yeter. [Adalet, her şeyden önce, şehir halkının ortak olduğu iyi şeylerin, hepsinin arasında paylaştırılmasında ve sonra da, onların arasında bölüştürülen bu şeylerin korunmasında olur. Bu iyi şeyler güven, servet, şeref, rütbe ve şehir halkının ortak olması mümkün olan diğer şeylerdir.] Erdemli davranışın ne olduğu konusuna gelince Fârâbî Aristo gibi düşünmekte çok fazla-çok az (ifrat-tefrit) denen iki aşırı uçtan uzak, eksiği ve fazlası olmayan dengeli bir davranışa önem vermektedir. Örneğin yiğitlik, korkaklıkla/saldırganlık; cömertlik, cimrilikle/ savurganlık arasında dengeli ve erdemli birer davranıştır. [İyi işler olan fiiller, biri aşırı, diğeri eksik olduğu için her ikisi de kötü olan iki aşırı uç arasındaki orta ve ılımlı fiillerdir. Faziletler de buna benzer. Çünkü onlar, biri çok aşırı diğeri çok eksik olduğu için her ikisi de aşağı olan diğer iki durum arasında nefsin orta melekeleridir. Örneğin yemekte ölçülülük, oburlukla lezzet hissinin yokluğu arasında; cesaret, atılganlıkla korkaklık arasında; nezaket, gurur ile kendini alçaltma arasında; hayâ, utanmazlıkla sıkılganlık arasında... bir durumdur.] Ne var ki ahlâkî faziletler (erdemlilikler) söz konusu olduğunda orta yolu bulmak nispeten kolay olsa da bilgi ve adalet gibi erdemlerde bu özellik yeterince belirgin değildir. Sürecek